URUGUAYLI büyük yazar Eduardo Galeanno, Türkiye’deki entelektüel futbol meraklılarının kılavuz olarak kullandıkları ve sık sık alıntı yaptıkları ‘Gölgede ve Güneşte Futbol’ kitabında, ‘Bir gün ben de kullanacağım anasını satayım’ dediğim şu cümleleri yazan kişidir.
Kısmet bugüneymiş diyerek aktarıyorum:
‘Ben basit bir ‘iyi futbol dilencisiyim’. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum:
Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen.
Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da ülke olduğuna bakmazsızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum...’
***
‘Eline sağlık, pek güzel yazmışsın Eduardo Ağbi’ dedikten sonra şu anki durumumu gözden geçiriyorum.
Perşembe sabahı, üstümde Liverpool formasıyla İstanbul’daki evimde oturmuş, televizyondaki spor bültenlerini bekliyorum. Kaptan Gerard’ın kupayı kaldırdığı anı, maç boyunca hakkında iyi konuşmadığım kaleci Dudek’in son penaltıyı kurtandığı enstanteneyi, Benitez’in basın toplantısını aynı şapşal sırıtma eşliğinde seyredip duruyorum.
Sanırsın Merseyside’ın bağrından kopup gelmiş, yıllarını Ali Sami Yen’e değil de Anfield Road’a gömmüş bir Liverpool evladıyım.
İstanbul veya 25 Mayıs Çarşamba gecesi itibariyle Liverpool’da anılacak ismiyle ‘İstanpool’ dünyanın sayılı futbol efsanelerinden birine tanıklık etmiş bir şehirdir.
Futbol seyredebilirsiniz, güzel futbol seyredebilirsiniz, efsane futbolcuları sahada canlı olarak görme şansına erişmiş olabilirsiniz, hatta şanslı bir insansanız, futbol dininin en kutsal ziyaretlerini gerçekleştirmiş, yani bir Dünya Kupası Finali, bir Avrpu Şampiyonası Finali sırasında stadyumda oturmuş olabilirsiniz... Fakat efsane maç başka bir şeydir.
Az sonra bahsedeceğim maçlar bazılarınız için hiçbir anlam ifade etmeyebilir fakat benim gibi kafayı sporla, özellikle de futbolla kırmış olanlar ne diyeceğimi çok iyi anlayacaklar.
Liverpool-Milan maçı, futbol tarihinde 1960 senesinde oynanan 7-3’lük Real Madrid-Eintracht Frankfurt maçı gibi, 1967’de Celtic’in Milan’ı 2-1 yendiği büyük maç gibi veya ne bileyim 1974 Dünya Kupası’nın 4-3 İtalya galibiyetiyle sonuçlanan İtalya-Batı Almanya Finali gibi yıllarca unutulmayacak bir maçtır.
***
Dünya üzerinde ortak lisan olarak futbolu seçmiş milyarlarca insan için bir referans maçıdır artık Liverpool-Milan maçı.
Bir Şampiyonlar Ligi Finali’nde en yaşlı oyuncu tarafından atılan en erken gole sahne oldu İstanbul mesela. Bundan sonra bir Şampiyonlar Ligi Finali’nde 38 yaşında bir futbolcunun birinci dakika dolmadan bir gol atmasını bekleyecek dünya futbol tarihi. Futbol bu belli olmaz ama yabancı sayılmazsınız, ben size söyleyeyim: Çok beklerler!..
İlk yarı 3-0 öne geçen güçlü tarafın ikinci yarıda altı dakikada üç gol birden yemesini bekleyecek futbol tarihi bundan sonra. Yine yabancı sayılmazsınız diyerek söyleyeyim: Haydi canım sen de!
Maç boyu en kibar yaklaşımla ‘armut’ şeklinde değerlendirilen bir kalecinin penaltı atışlarında devleşmesini, bir kaptanın yani Gerard’ın takımına ‘Biz bu maçta yenilmeyeceğiz’ mesajını attığı müthiş kafa golüyle verdiği anı yıllarca anlatacak insanlar birbirlerine.
Futbolu sevmeyenler, sevenleri pek anlayamaz. En fazla anlarmış gibi yapabilirler. Futbol kabadır, futbol şiddettir, futbol cehalettir derler ve ne yazık ki sözlerine kanıt olarak gösterebilecekleri gerçekler vardır ortada.
O anda içinden ‘Ah nereden bileceksin, nasıl anlatabilirim sana bu güzel oyunu’ deyip susmak düşer futbol aşığına.
25 Mayıs 2005 itibariyle İstanbullu futbol gezginlerinin ‘Ben o gün oradaydım’ diyebilecekleri bir pasaportları var futbol dünyası için.
Dünyanın her ülkesinde geçerlidir ve başka evraka gerek yoktur.