İstanbul Modern uyuma, vatandaşa sahip çık

Birkaç yıl önce Seda Sayan’ın canlı yayın esnasında leğene oturtulan bir cüceyi, elindeki sabunla köpürtmek ve tas tas su dökerek durulamak suretiyle yıkadığı sahneyi hatırlatmış ve ‘Benim diyen modern sanatlar müzesinde video yerleştirme projesi olarak sürekli sergilenir’ demiştim.

Bu arada Kuşum Aydın’ın sabah programına yancı giren ve sonra suni arıza yaratmak suretiyle şöhretini hızla katlayan bir hanımefendinin Zekeriya Beyaz’ın yanağını ısırması gibi başka adaylar da çıktı ortaya fakat ‘leğende cüce yıkama hadisesi’ en azından benim gözümde aşılamadı.

Bir de tabii yanılmıyorsam Nuri Sesigüzel’in programında atışan aşıklar ‘Kuzuyu yaylada puset ilen gezdirmezler/ Aha sazın sapını adamın kafasına böyle yerleştirirler’ filan diyerek birbirlerine girişmişlerdi...

*

Birkaç hafta önce akşamüstü televizyonun karşısına kurulmuş seyredecek bir şeyler arıyorum. Belgesel kanalları ‘İnsana abov dedirten makineler’, ‘İnşaatı dikizleyen aylak tayfasının gözünden viyadük inşaatları’, ‘Sarmal bobinin tarihsel gelişimi/ Hani çarpmazdı usta?’ gibi beni pek ilgilendirmeyen konularda yayın yapıyor.

Sanırsın bütün aslanlar, kaplanlar, timsahlar otobur olmuş. Kalmadı mı bir çitanın ceylana ‘Kusura bakma doğanın dengesi böyle, yiycem seni!’ dediği bir belgesel? Kalmamış herhalde...

Müzik kanallarının durumu da fena. VH1’ı Santana, MCM’i ‘Doctor Beat’ şarkısı işgal etmiş (Hortladı Miami Sound Machine, canınızı kurtarın!) zaten.

ComedyMax’ta kıl olduğum ‘My Wife and Kids’ bitiyor, daha da kıl olduğum ‘Drew Carrey’ başlıyor...

Tam umudumu kaybedip ‘Borsanın kapanış değerleri üzerine’ yapılan yoruma girecektim ki...

*

Manzara şöyle: Bandanalı bir arkadaşa boksör şortu ve atlet giydirilmiş. Karşısında da bildiğimiz kıyafetle bir dansöz durmakta.

İkisinin de ellerinde boks eldiveni var. Bu boks maçının hakemi de Mehmet Ali Erbil...

Ekranın karşısında kalakalıyorum... Sonradan ‘Fenerbahçeli eski boksör’ olarak şöhret otobanına girdiğini öğreneceğim dansöz, rakibini deyim yerindeyse eskitiyor.

Yine sonradan programın bir ‘unsuru’ olduğunu ve her gün başka renk bandana ve güneş gözlüğüyle ekrana çıktığını, yarışmacıların özellikleri okunurken ‘Oğuuuuuuuuv!’ diye bağırmak ve arada Erbil’in duvar pası şeklindeki esprilerinde duvar vazifesi gördüğünü öğrendiğim rakip ayrı bir vaka...

Böyle başlayan bir programdan kurtulmanız pek mümkün olmuyor.

Bu arada yarışma programının amacını da anlayabildiğim kadarıyla aktarayım. Bir kadın seçici ve üç erkek aday ya da tam tersi bir diziliş oluyor programda. Not kağıtlarına yazılı soruları birbirlerine soruyorlar ve ideal eşlerini arıyorlar.

Bu anlattığım kadar basit bir şekilde gerçekleşmiyor tabii. İki saat kadar süren programda Mehmet Ali Erbil ‘otomobil, çamaşır makinesi, üç milyar lira değerinde yemek takımı’ gibi hediyeler dağıtıyor telefonla arayanlara.

Hediye dağıtımı sırasında arka planda ellerinde toplarla dört hostes bekliyor. Hosteslerin ellerindeki toplardan otomobili bulmaya çalışıyor arayanlar.

Bu arada hosteslerden biri Brezilyalı ve bandanalı eleman onun adını ‘Diana-oronj-lopislipos’ şeklinde telaffuz ediyor...

Bir diğer hostes de ‘Zayıflamak İstiyorum’ evinden elenen Eda. Mehmet Ali Erbil her programda kızın kolunu ısırıyor ve hep beraber gülüyoruz. Hatta son seyrettiğim programda Semiha Yankı’ya da ısırttı kızı.

Abartıyorsun diyenlere, karşısına oturduğunuzda hiçbir yere kıpırdayamayacağınızı garanti ettiğim bu programı bizzat seyretmelerini öneririm.

*

Bitmedi... Son olarak Eda’nın ikiz olduğunu tahmin ettiğim ağabeyleri de katıldılar programa. Çarşamba akşamı Hilal Cebeci’yle birlikte şakır şakır oynuyorlardı.

Mehmet Ali Erbil, programda ara sıra ciddi konuşmalar da yapıyor ama millet onu da şaka sanıp gülebiliyor. Son olarak ‘Ben kalkıp oynamam’ diyen kızı ‘O zaman burada ne işin var?’ gibilerden fırçaladı mesela... Kendi içinde doğru bir mantık; Ceviz Kabuğu’na çıkmadığını biliyordu herhalde o kız da...

Şöhret ne kadar tuhaf bir büyü. Birkaç ay önce memleketlerinde annelerinin dizinin dibinde oturan üç kardeş, bugün ulusal bir kanalda her akşam televizyondan tanıdıkları kişilerle karşılıklı göbek atabiliyor.

Sosyolog değilim, böyle bir ehliyetim yok. Her hadiseyi ‘Sosyologlar incelesin’ diyenlere de ayrıca kıl olurum.

Fakat memlekette böyle bir format var. İstanbul Modern’e duyurayım dedim. Seda Sayan’ın cüce yıkaması hadisesinde daha açılmamıştı İstanbul Modern; bari bu fırsatı atlamasınlar...

Kadınları en güzel çizen adam

Başlık tartışılır... Fakat aralarında benim de bulunduğum Milo Manara hayranları için ‘En güzel kadın çizen çizgi romancı kimdir?’ denildiğinde akla önce Milo Manara gelir.

İlk aldığım Manara albümü ‘Gullivera’ydı. Sonra ‘Click’ serisi, ‘Art Of Spanking’ derken epeyce Manara topladım. Hatta itiraf edeyim, ‘Bulmuşken alayım’ diyerek para bayıldığım İtalyanca Manara albümleri bile bulunmakta elimde. İtalyanca bilmem ama çizimlere bakıyorum desem, yer misiniz?..

Bir süre önce Türkiye’de Milo Manara’nın meşhur Giuseppe Bergman maceraları Parantez tarafından yayınlanmaya başladı.

İlk albüm yayınlandığında ‘Umarım devam eder’ demiştim, baktım hiç gecikmeden ‘Macondo Yolu’nu da çıkardılar.

Milo Manara özellikle yetişkin erkek çizgi roman meraklılarının tanıması gereken bir isimdir. Hayal gücüyle boy ölçüşebilecek isimlerin sayısı bellidir (Enki Bilal, Hugo Pratt vs) filan falan...

Baskısı da gayet güzel olmuş.

Fellini’yle yaptığı ‘Voyage a Tulum’a da sıra gelir umarım...
Yazarın Tüm Yazıları