Yıllar önce, Brüksel’de o dönem sıkça ziyaret ettiğim kitapçının önünde bir Güney Amerikalı sokak müzisyeni türedi.
Peru-model kıyafet, boncuklar filan. İyi, güzel.
Bütün sokak müzisyenlerine destek verdiğim gibi bu arkadaşa da "Kolay gelsin, buyur bozukluk 10 Belçika Frank’ı" tarzında yaklaştım.
Birkaç hafta sonra 3 kişi olmuşlardı.
Yardımı artırmadım fakat kesmedim de...
Bir süre sonra kitapçıda işimi daha kısa halletmeye başladım. Bir an önce işimi bitirip "pan flütten" koşarak uzaklaşmaya çalıştığımı fark ettim.
And Dağları’ndan kopup Brüksel’e gelmiş müzisyenlere sempati besleyebilirdim. Fakat benden pan flüt dinlememi beklememeleri gerekir.
*
Pek çok müzik türünü, en "hardcore" arabeski, Zeki Müren’in "Küçük Kurbağa" şarkısını, İsmail YeKa’nın bütün albümlerini, hatta yan apartmanda 3 yıldır blok flüt çalamayan yetenek düşmanı çocuğu bile dinleyebilirim.
Fakat pan flüt kanımı donduruyor.
Oysa kökleri mitolojiye dayanan (Pan flávtası olarak da anılır), orgun atası kabul edilen, saygın bir müzik aleti.
Fakat "fiyurdamaya" başlayınca, aklıma Zamfir Ağbi geliyor, sinirim bozuluyor.
Recep İvedik’le Tavuk arasındaki hisler mevcut pan flütle aramda...
*
Sonraki yıllarda kalabalıklaşan İnka Müzisyenleri’nin Avrupa’daki yayılışına şahitlik ettim.
Plak kapağını incelerken, bir kupon düştü kucağıma.
"Siyaha Dönüş" kampanyasıyla coşan plak şirketi, hálá usanmadan bu albümleri alanlara bir güzellik yapmış ve bir web sayfası hazırlamış.
Plak aldığınızda içinden çıkan kuponda yazan şifre ile bu web sayfasını ziyaret ettiğinizde, aldığınız albümün tamamını ücretsiz olarak "indirebiliyorsunuz..."
"Usta o kadar uğraşacağına net’ten zaten indirirsin" diyenlere "Siz bildiğiniz gibi yapın, ben bildiğim gibi, olur mu canımın içleri" diyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum.