Paylaş
Kimilerinin çok haklı sebepleri olduğuna eminim, kimileri de İspanya’nın Logrono kentinde elindeki cam fanusla balık taşıyan ve yakalanınca “Balığımı gezdirmeye çıktım” şeklinde şahane bir bahane üreten adam gibi sıkıntısıyla ne yapacağını bilemeyerek sokağa atmıştır kendini...
Birbirimizden saklayacak halimiz yok sıkıntımızı. Herhalde herkes üç aşağı beş yukarı aynı dalgalanmaları yaşıyor.
Yekpare, hiç bitmeyen tek bir günü yaşayıp durduğunu sanmak...
Bir, iki, üç gün süren derin depresyon kuyularına düşüp çıkmak...
Tatlı hayaller kurmak veya hayattan koparılmış tatlı anılarla ayakta kalmaya çalışmak...
Teknoloji marifetiyle kurulan ve yeni manalar kazanan kanallarda hasret gidermek veya bu yeni iletişim şeklini kutsamak/yadırgamak...
Sıkıntılar evde oda oda gezdirilirken, aslında ne kadar şanslı olduğunu düşünmek, çalışmak ve hayatını riske atmak zorunda olanlar için üzülmek, endişelenmek...
Çok sıkıldık ama 65 yaş üstü büyüklerimiz “çok çok” sıkıldı.
Koronavirüs (COVID-19) salgınıyla savaş bütün sıcaklığıyla devam ederken büyüklerimize de teşekkür borçluyuz disiplinleri ve sabırları için.
Dün bu yazı yazılırken henüz bitmemiş olan toplantıdan büyüklerimiz için “geçici bir af” çıkacağını umuyorum...
Kurallara uyarak, yetkililerin yönlendirmelerine kulak vererek bir hava almaya çıkabilseler en az onlar kadar mutlu olacağız...
Buraya kadar iyi, hoş ve umutluyuz...
“Umut” konusuna gelmişken...
Türkiye, açıklanan resmi rakamlar doğrultusunda hastalığın hızını kesmek konusunda değilse bile tedavi konusunda çok etkili oldu.
24 Nisan’da günlük iyileşen hasta sayısı günlük vaka sayısını geçti, can kayıplarında düşüş gözlenmeye başladı ve haliyle sıkılmışlardan, bizlerden oluşan koro “Ne zaman bitecek?” sorusunu daha umutlu sormaya başladı.
Tedirgin edici bir hıza sahip bu umutlanma dalgası...
“Normalleşme” konusunda çakılan sinyallerin doğru bir iletişimle yürütülmesi şart.
Bayram sonrası veya yaygın ifadeyle “Mayıs sonundan itibaren” hayatın “korona öncesi”ne (KÖ) döneceğini düşünmek belki ferahlatıcı ancak o kadar da gerçekçi değil sanki...
Ramazan sonrası, bayram sonrası nasıl bir manzara olacak şimdiden görmek mümkün değil ancak “kapalı kent sakinlerinin” sınırlar açılır açılmaz evlerinde oturmaya devam edecekleri de son derece şüpheli...
BBC Türkçe dün “Yaz aylarında tatile girmek riskli mi?” başlığıyla popüler tatil merkezlerinin genel durumunu inceliyordu.
Çeşme, Bodrum, Didim, Kuşadası, Ayvalık, Söke, Kemer ve benzeri cennet parçaları turistler için yeterli yatak kapasitesine sahip olsa da hastane kapasiteleri kısıtlı.
Mesela 2019’da ramazan sonrasına gelen tatilde 2 milyon nüfusa ulaşan Bodrum’da 2’si özel olmak üzere hastanelerde toplam yoğun bakım yatak sayısı 29. Toplam hasta yatağı sayısı yaklaşık 250, solunum cihazı sayısı ise 50’den az.
34 yataklı Datça Devlet Hastanesi’nde ise yoğun bakım ünitesi yok. Çeşme Devlet Hastanesi’nde de yoğun bakım ünitesi yok...
Sıkıldık, hayata dönmek istiyoruz...
Umut ışığı görüp o tarafa yürümek, bize umut aşılayacak sözler duymak ve o sözlere inanmak istiyoruz...
Umutlanmak güzel ama önlemleri gevşetirken kontrolü kaybetmek de dev bir risk...
Canbaz misali incecik bir telin üzerinde ilerliyoruz...
Bunu hiç unutmayalım...
Paylaş