Paylaş
Bazı elektronik cihazın üzerinde “FF” tuşu vardır ya; “flaş forvırt” o işte: İleri sarmak.
Büyük sözü dinlerim. Dinledikten sonra kararımı kendim veririm ama, dinlerim.
Özkök’ün tavsiyesini dinledim ve “Hürriyet Flash Forward” yaptım.
20 yıl sonrasının manzarası şöyle belirdi.
* * *
Yıl 2029...
* Yılmaz Özdil yazı tekniğini iyice geliştirmiş; artık tek cümleyle anlatıyor anlatacağını. Son yazısı “Alayına isyan!”. Başlık değil, yazı bu kadar demek istiyorum.
* Ahmet Hakan’ın parçalı yazıları artık geometrik mana da içeriyor. Parçaları topladığınızda bir başka yazı daha elde ediyorsunuz. Müthiş tekniğinin sırrını açıklamıyor.
* Ahmet Arsan “Geometrik yazı çakma hurufilik sayılır. Hem nenim icadımdı” diye muhalefet ediyor bu süreçte.
* Ayşe Arman’ın “Hayat 60’ında başlar” dizisi medyada günün konusu. Ayşe’nin göğüs dekoltesi, Sophia Loren’in benzer fotoğraflarıyla eşleştiriliyor.
* Sedat Ergin kendisine önerilen Dış İşleri Bakanlığı görevini 47’nci kez aynı nezaketle reddetti. Müzik üzerine kaleme aldığı analitik yazıları kitaplaştırdı. “Serin Sesler” adlı kitabın sadece Jaco Pastorius bölümü 1400 sayfa ama akıcı bir dille yazılmış.
* Latif Demirci’nin “Pres Dede/Grandpa Pres” adlı albümü, çizgi roman Oscar’ı Will Eisner Ödülü’nü kazanmış. Törene Orhan Pamuk’un Nobel için giydiği smokinle katılan Lato Bey’in ödül heykelciğini köpeği Şopar’ın yemesi dünya basınında manşet.
* Yalçın Bayer’e Uluslararası İnternet Kapasite Denetleme Örgütü’nden uyarı var. Yazılarının uzunluğunun hiper-fiber internet kablolarını zorladığı yolundaki uyarıya karşılık Yalçın Ağabey oturup 3 katrilyon vuruşluk “Yalan!” makalesini yazıyor aslan gibi.
* Mehmet Y. Yılmaz, 19 yıl önce Mustafa Oğuz’la çıktıkları tekneyle dünya seyahatinden bildirmeyi sürdürüyor. Bilinen en uzun yazı dizisi olan “Hayat Kısa, Değmez Bi Kıza” adlı çalışma, Bienal’in de ağır topu.
* Tufan Türenç, AKM önünde dikilen heykelinin açılışını “Yıkamazsınız demiştim!” adlı makalesinde anlatıyor.
* Güzin Abla’nın köşesinden bir başlık: “Ayol ne darbesi! Saçmalama evladım”
* * *
Gözlerimi iyice yumarak gördüğüm bu hayalde diğer herkesin durumu da iyiydi.
Peki ben?
Yıl 2029...
Ertuğrul Özkök’ün odasında kitap/müzik alışverişi yapıyoruz.
“Eee abi? Gidiyormuşsun, öyle yazıyorlar...”
“Yok Kanatçım ama 2060’da bırakacağım galiba, biraz kafa dinlemek istiyorum... İlahi Medya diye 3 bölümlük epik bir eser tasarlıyorum: Cehennem, Araf, Cennet...”
Japon vatandaş ne zaman secde eder
ABD Başkanı Obama’nın Japonya’da eğilerek verdiği selam saçma bir tartışma yarattı: Vay efendim Başkan öyle eğilir miymiş!
Madem konu açıldı...
Japonlar “ojigi” diyor eğilerek selamlamaya. Okuması gayet güzel: Ocigi!
Erkekler ellerini askerde hazıroldaki gibi yanlarına koyup, kadınlar kollarını kavuşturarak veriyor bu selamı.
Saygı gösterisi ne kadar büyükse eğilme ve selamlama süresi de o kadar uzuyor.
Samimi arkadaşlar karşılaştığında hafifçe kafayı eğmek yeterli, hatta şart da değil.
Ama bir büyük filan selamlanacaksa eğil babam eğil.
2002’de Dünya Kupası için Tokyo’ya gittiğimde bir Japon’dan işin inceliklerini öğrenmek istemiştim.
Eleman güzelce anlattı sağolsun.
“Peki ne kadar eğiliyorsunuz en fazla?” gibi özünde gayet zevzek bir soru daha yönelttim.
Japon arkadaş hoop yere kapaklandı ve bildiğimiz secde etti!
“Akira Kurosawa aşkına! Vat iz diz?” dedim.
Gülerek doğruldu ve anlattı.
Eğer ortada çok büyük bir kabahat varsa yere kapanıyormuşsun ve böyle özür diliyormuşsun.
Japon dostum; “Genelde eve geç gidince filan eşin eve alsın diye yaparsın, keh-keh!”
Yani neymiş?
Zampara-San, Alkollü-San, Gecesürtmesinindalağınıyarmış-San! Sözüm sana ey samuray!
Sabaha karşı ceket cebinden ötriş tüyleri dökülerek eve geldiysen değil secde etmek; 20 mekik-20 şınav da kurtarmayabilir abicim. Yedin karateyi hanımdan!
Paylaş