Paylaş
Önceki gün evde dünya sorunlarıyla yatay vaziyette uğraşırken haber geldi: "Yazı işleri yeni yerine geçti. Öğlen de kuru fasulye var yemekte. Bence gel. Bir dost!"
Hürriyet logolu tişörtün üstüne kazağı Batman tavrıyla geçirip, Batmobil donanımına sahip olmadığım için "on servisi"ni yakalamak üzere evden fırladım.
* * *
Spor Servisi’nin kapısından, stajyerlere "Gazeteci kahvaltısı nasıl olur?"u öğretmek amacıyla getirdiğim simitleri uzatırken "Alanya sen bizim her şeyimizsin!" diye bağırmayı ihmal etmedim.
Yazı İşleri’nin bulunduğu kata gelince bir anda ortam artistleşti, güzelleşti.
Bende biraz "lüks hastane" etkisi yarattı önce...
Hani böyle "Kanınızı alıp bakacağız derken ciddiydik; gerçekten kanınızı emeceğiz. Faturayı göstermeden önce üç ünite daha kan yükleyip hesaba ekleriz merak etmeyin!" diyen lüks hastaneler gibi...
Fakat haksızlık etmeyeyim; beğendim.
Aydınlık, ferah feza olmuş. Cam bölmeler arasında operasyonun komutanı Fikret Ercan’ı ararken bir ara kayboldum. Bulsam "Benim gitmemi beklediniz di mi? Aşk olsun!" diyecektim.
* * *
Yazı İşleri’nde en önemli fark ise, mutfak tayfasının sahaya dizilişinde yaşanmış.
Futbol takımı gibi anlatayım oturma düzenini kolay olsun:
Kalede Recep var. Düzeltmen Recep kardeşimiz. Arkada tek başına savunmada.
Hemen önünde ustam Ayhan Atakol, yeni çırağı Pınar, Arif Dizdaroğlu ve Bensan Özbalkan’dan kurulu dörtlü defans hattı var.
Üçlü orta saha Ayça Aktan, Doğaner Gönen ve Almanya’dan transfer edilen Ercan’dan oluşuyor.
İleri üçlüde ise Kaptan Tufan Türenç (Alex gibi oynuyor bu dizilişte Tufan Abi!), Necdet Doğan ve altyapıdan yetişen Cenk görev yapıyor.
Teknik Direktör haliyle Fikret "Figo" Ercan.
"Ertuğrul Özkök ne iş yapar?" derseniz "Başkan Davos Zirvesi’nde ara transfer için oyuncu bakıyordur herhalde. U2’nin solisti Bono oradaymış. Beraber şarkı söylerken fotoğrafı filan gelecek diye korkuyorum zaten..." derim.
Attali’ye göre Türkiye
Ertuğrul Özkök, Sarkozy’nin danışmanları arasında Fransız düşünür Jacques Attali’nin bulunmasını haklı olarak önemli bir gelişme diye değerlendirdi.
Daha önce de 1981-1991 arasında Fransa’da Cumhurbaşkanı’na özel danışman olarak hizmet vermiş olan Attali’nin Turhan Ilgaz tarafından dilimize çevrilen son kitabı "Geleceğin Kısa Tarihi"ni geçen sene ilgiyle okumuştum.
Attali, özetle ve sırayla şu gelişmelerin 2060’a kadar yaşanacağını öngörüyor:
"Piyasa"nın, şirketlerin dünyaya hakim olacağı, ABD dahil devletlerin bugün bildiğimiz manada varlıklarını sürdüremeyecekleri bir "Hiper-İmparatorluk" dönemi gelecek önce.
Adalet dahil her şey özelleştirilecek.
Daha sonra yoksulların, korsanların, itilmişlerin ayaklanacağı "Hiper-çatışma" gelecek.
Nihayet insanoğlu bu savaştan alnının akıyla çıkabilirse "Hiper demokrasi" gelecek.
Bugünkü ticari etkinliklerin ileride yamyamlık gibi algılanabileceğini bile söylüyor Attali.
Türkiye için de tahlili yapmış İmge Kitabevi’nden çıkan "Geleceğin Kısa Tarihi"nde.
Detay isteyen kitabı okusun fakat mesela şunu diyor açıkça Türkiye’nin AB üyesi olmasını destekleyen Attali:
"...Ne var ki geleceğin tarihi Türkiye’yi su, petrol, göçler, İslam’ın evrimi, Batı ve Müslüman álem arasındaki ilişkiler, kadının konumu, azınlıkların durumu konularındaki en büyük koz kılmaktadır.
Eğer Türkiye bu sorunları çözmesini bilirse son derece vaatkár bir geleceğe kavuşacaktır.
Aksi takdirde etnik ve kültürel farklılıklar gösteren birçok parçaya bölünebilecektir..."
Paylaş