Paylaş
Bir salı akşamüstü gaza boğulduğumuz o güzel çınar ağacının dibine kuruldum...
“Şurası kaskı düşürdüğümüz yer/ Şurası kol kola çadır üstünden uçtuğumuz yer/ Şurası ‘Çapulcu musun vay vay!’ın ilk performansını seyrettiğimiz yer...” şeklinde aval aval çevremi seyrediyorum.
Dün sabah parkın açılacağını duyunca soluğu meydan tarafındaki merdivenlerde, polis barikatının önünde alanlardandım.
Başlangıçta 30 kişi filandık, Vali “halkın parka girmesine izin verme törenini” tamamlayıp gittiğinde 200’ü bulmuştuk herhalde.
Vali Mutlu’nun teftişini, basın toplantısını vesaire beklerken 2 saat güneşin altında durduğumuz ve bir ara “Yeni mücadele yöntemi bu olmalı, kesin eriyerek dağılmamızı bekliyorlar” diyecek noktaya geldiğimiz için hafiften sersemiz...
Parkımızın sadece polise hizmet verdiği geçen haftalarda üşenmeden her gün gelip polise orantısız sempati uygulayan Ayşe yine görev başında.
Barikata yaklaşıp “Park ne zaman açılacak? Çayır, çimen, çiçek, ağaç mı dikiyorlar, çok severim, bir baksam? Park ne zaman açılacak? TOMA’lar kaç yapıyor? Park ne zaman açılacak? Vali gelince mi, gidince mi? Park ne zaman açılacak?” şeklinde sonsuzluğa doğru uzayıp giden sorularından bir demet daha sunuyor.
Vali Mutlu’nun basın açıklamasını Twitter’dan takip eden arkadaş “Park kaynaşma yeridir” dediğini söylüyor. Sabırsız kitlenin cevabı hazır: “Çok kaynaştım be abi, koy kafama yumurta pişir...”
Kalabalığın içinde Başbakan Erdoğan-Belediye Başkanı Gökçek hattından argüman/görüş ve düşünce öbekleri sunanlara “Akşam Forum var, oraya gelin daha güzel konuşuruz” diyenler...
Koltuğunun altına sıkıştırdığı gazetenin zihin haritasına paralel diskur çekenler...
Sevdiği sloganlardan pasajlar sunanlar...
“Gölge, biraz gölge... Biraz gölge için tüm krallığımı veririm” diye tirat katleden şakacılar...
Ellerinde kalan “çapulcu temalı” tişörtleri, düdükleri satmak için yeni bir fırsat doğduğuna inanan işportacılar.
“Piştik, siz de piştiniz. Gölgede beklesek şehrin mülki amirini” şeklindeki girişimlere “Biz de 40 gündür pişiyoruz güneşin altında, sanki bizim hoşumuza mı gidiyor?” mesajıyla karşılık veren polisler...
Vali ve “laci takımlı” erkânı “poroğramlarını” tamamladıktan sonra barikat kalkıyor; polisin “Haydi girin bakalım, ne parkmış...” mesajıyla.
Alkış, slogan giriyoruz parkımıza.
“Park biraz küçülmüş mü, bana mı öyle geldi” diyen kuşkucular...
“Ayy canım çok özlemişim” diye ağaca sarılan sevgi insanları.
“Çimlere yatmayın, çok masraf edildi” diyen ve o esnada çimenlerin üstünde yuvarlananlardan “Yok artık asumankıroşe” cevabı alan tedbirli kural bekçileri...
“Bizim çadır tam buradaydı. Polis çağırın, çadırımı çalmışlar!” diye bağıran performans sanatçıları...
Benim gibi köpek arkadaşıyla buluşmanın sevinciyle gölgeye uzanıp yazanlar/yatanlar veya kitap okuyanlar...
Önümden penguen kılıklı iki genç kız geçiyor, “Ayakkabıyla girmişsiniz parka” diye takılanlara “Pençe bunlar biliyon mu, ha diye çıkarıp atamıyorsun” cevabını veriyorlar.
Bu huzurlu yeşilliğin ortasında parklarıyla birlikte yeni bir hayat da kazananlar, meraklılar, turistler, polisler, seyyarlar, parktaki neredeyse herkesle röportaj yapan gazeteciler...
Küçük sessizlik anlarında, altına uzandığım ağacın yapraklarının rüzgârla beraber yaptığı huzur verici müziği dinliyorum.
Gezi Parkı’ndan bildiriyorum, çok özlemişim, kesin bilgi...
Paylaş