Paylaş
Yoksa “Tek bir oyun bile önemi var” diyerek 70 miting yapan ana muhalefet liderinin oy kullanamamasını nasıl açıklayacağız?
Dalga geçmek, espri üretmek, parmakla gösterip katıla katıla gülmek filan kesmez.
Skandal desen ne yazar, aymazlık diyerek eleştirsen ne yazar, rakiplerinin önüne “Alay ederek parçalasınlar” diyerek ittiriversen ne yazar?
“Yahu saflığıma denk gelmiş, bir daha olmaz” desen ne yazar Kemal Bey, “Özür dilerim, kaydımı düşürmüşler, bulamadım” diye düşman yaratmaya çalışsan ne yazar?
Kemal Kılıçdaroğlu esprisi bile yapılmayacak kadar komik duruma düşmüştür.
Bu sebepten buzluktan soğuk mu soğuk bir espri servisi yapayım, serinlik olsun.
Yazsa yazsa ne yazar? Ne yazacak, Gönül Yazar.
Ha-ha-ha çok komik!
Afiyet olsun.
Balkonlar ve ağlaklar
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan referandum sonuçlarını değerlendirdiği ve “İkinci Balkon Konuşması” olarak tarihe not düşülen konuşmasında “Meydanlarda maksadını aşan ifadeler de kullanılmış olabilir; incittiysem özür dilerim” derken oğlu Necmettin Bilal Erdoğan’dan “sore loser” tanımı yapan bir mesaj düştü sanal ortama.
“Sore loser”, İngilizce “kaybetmeyi hazmedemeyen” anlamına geliyor, daha anlaşılır bir tek kelime kullanmak gerekirse “ağlak” demek.
Eğer bu hafta sahasında Hercules FC’ye yenilen Barcelona’yı kast etmiyorsa, yüzde 42’yi kast ediyordu!
Kazananın heyecanını saklayamaması, coşkusunu dizginleyememesi normaldir, bakınız Nazlı Ilıcak.
Neyse, şu anda televizyon açık, Hüseyin Çelik de futbol metaforu kullanarak balkon konuşmasına destek oluyor:
“Maçta faul yapılır ama maç bitince futbolcular barışır, öpüşür...”
O zaman ağlaklar ve coşkunlar olarak tezahürata katılalım:
“Ya, ya, ya, şa, şa, şa referandum çok yaşa!”
45, 47, 48
FERAİ Tınç “Referandum da bitti, özgürleşmeye nereden başlasak?” sorusuna dün güzel bir başlangıç noktası işaret ediyordu.
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün Viyana’da açıklanan 2010 raporuna göre Türkiye’de 700 gazetecinin kafasının üstünde hapis cezası istemiyle açılmış davaların gölgesi dolaşıyor.
Ferai Hanım’ın yazısını okuduktan sonra, bir haftadır masanın üstünde duran ve ilk sayfasına “45, 47, 48” diye not düştüğüm TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) imzalı mektuba uzandım.
TGS, 22 Haziran 2010’da “Gazetecilere Özgürlük” başlıklı metni imzaya açtığında cezaevlerindeki tutuklu gazeteci sayısı 45 idi.
TGS’nin bildiriye ek olarak yolladığı, renkli fotokopiyle çoğaltılmış olan ve üzerinde “Gazetecilere Özgürlük. Hemen Şimdi Adalet” yazan kokartta tutuklu gazeteci sayısı 47.
Kokartın çoğaltılmasıyla, bana ulaşan mektubun yazılması (23 Ağustos tarihli) arasında bu sayı 48 olmuş.
48 gazetecinin 42’si hakkında kesinleşmiş bir ceza yok, tutuklu olarak yargılanıyorlar veya yargı karşısına çıkmayı bekliyorlar.
Özgürleşme konusunda blok olarak taraf olduğunu referandum sırasında gördüğümüz herkesi Ferai Hanım’ın randevusuna bekleriz.
Paylaş