Geçen hafta kamyon yazılarının yeni mevzuat gereği kaybolabileceklerini yazmıştım.
Tahmin ettiğim üzere kitlesel protesto eylemleri yaşanmadı.
Bu yanlıştan vazgeçilmesi için kafayı boyayıp kendini tampona zincirleyen bireysel protestocu da çıkmadı...
Ancak bazı okurlar benim gibi oturdukları yerden "Pofff!" demiştir.
Fakat Ankara’da öğrenci olduğunu belirten Gökhan Kılıç, bu konudaki pasifist tutumumuza karşı eylem adamı kimliğiyle ortaya çıkmış.
Kıymetli kardeşim Gökhan, "Haberin sende yarattığı acıyı hafifletebilmek maksadıyla yolluyorum..." notuyla beraber bu şahane aracı ışınlamış e-posta kutuma.
Posta kutusuna gelen anonim esprilerle işim olmaz. Fakat Gökhan "Fotoğrafı kendi ellerimle büyük tehlike atlatarak çektim" diyor.
Sözüne güveniyor ve şahane araç "Firedinin kabusu"nu insanlığa armağan ediyorum.
Sağol Gökhan, yaşasın kamyon yazıları!
Yılların kedi kahvesinde köpek devri başladı
Beyoğlu’nun namlı entel kahvelerinden Kaktüs, son yıllarda bir dizi değişiklik yaşadı.
Mönü değişti, personelin önemli bölümü değişti, müşteri değişti.
Ve nihayetinde yılların kedi kahvesi, bir sevimli sokak köpeğinin hakimiyeti altına girdi.
Kaktüs’e adını veren tatlı, alacalı kedi yıllardır erken emeklilik yaşıyor. Sokakta tiner koklatıldığı için (Beyoğlu kedisi olmanın riskleri!) Kaktüs erken bir dönemde malülen emekliye ayrılıp, huzurlu ev ortamına geçmişti.
Sonra kimin arakladığı belli olmayan minik bir kedi geldi kısa süreliğine ve sonra hali hazırda Kaktüs Kahvesi’nin resmi kedisi olan Adnan!
Adnan’ın adı, sokaktan "İmam Adnan"dan geliyor.
Resmen yancı yazılıp ısrarla kapılandı namussuz!
Sonra Kötü Kedi Şerafettin’in canlısı olan Bozo Abi geldi bir ara. Koca kafalı, her yeri faça dolu, görmüş geçirmiş, süper bi elemandı Bozo Abi.
Adnan’ı sürekli dövüyor, mamasını alıyor ve bu yüzden tarafımızdan ayrıca seviliyordu.
Hatta rivayete göre Bozo Abi zevk için köpek tokatlıyormuş, öyle derler...
Bozo Abi her tatlı serseri gibi, geldiği süratle çıktı hayatlarımızdan.
Ortalık Adnan’a kaldı.
Ancak birkaç ay önce Kaktüs’ün bahçesinde sevimli bi sokak köpeği belirdi.
Sürekli yatıyor ve yiyecek bir şey verirsen eyvallah diyor, yoksa kimseye bulaşmıyor.
Her sokak köpeği gibi yanaklarından öpülecek kadar tatlı.
"Kısa süre takılır, gider" diyormuş ekip. Fakat eleman güvenli bir yer bulmanın huzuruyla kıçı Kaktüs’e devirmiş.
Adını da Simit koymuşlar.
Adnan tedirgin bir şekilde, Simit’e sinir olarak takılmayı sürdürüyor.
Yılların kedi kahvesi artık Simit’e emanet ha!
Vay be!
İstanbul’un serinkanlı evlatları, birleşin!
Şehirde konser yoğunluğu arttıkça, konserlerden bahsetmek de lüzumsuz bir işmiş gibi gelmeye başlıyor insana.
Oysa İstanbul’da müzikal manada iyi şeyler oluyor ve olmaya devam ediyor.
Mesela Phonem by Miller. 1-10 Kasım tarihleri arasına yayılan programında iyi konserler, atölye çalışmaları, Radyo Eksen ekibinin sürekli katkısı ve söyleşiler var. Programa www.iksv.org/phonem adresinden ulaşabiliyorsunuz.
Phonem’in programı Londra’da da, Paris’te de, New York’ta da "serinkanlı" bulunacak ve takdir edilecek bir program.
Gang of Four var ki; "Entertainment" albümlerini dinleyerek eskitip yenisini almışlığım vardır.
Devendra Banhart var ki; kendisi 21’inci yüzyıla uyumlu bir nevi hippi prototipinin ötesinde iyi müzisyendir.
Monolake, The Brunettes, The Field, Au Revoir Simone gibi merak uyandıran yabancılar, ’Kreş’ ve ’kim ki o’ gibi yerliler de cabası.
İstanbul’da yaşayan serinkanlı insanları buluşturacağını tahmin ettiğim konserler, bu "güzide kitleyi" yakından gözlemlemek için de değerlendirilebilir.
"Güzide kitle ne ya?" sorusuna da şöyle cevap vereyim: Medyanın moderniteyle dirsek teması kurmaya çalışan isimleri, reklamcılık dünyasının gençleri ve onların kuyruğuna takılanlar, yeni müziği takip edenler ve onların peşine takılanlar ve bu ortamları statü trampleni olarak görüp kalabalığa karışan fakat genellikle kılık kıyafetten veya ’cool’ davranamayıp dans etmekten yakayı ele verenler...
Konsere odaklanın, etrafta yeni bir şey olmayacak nasıl olsa diye yazdım bunları...