Paylaş
Geçen salı, sabah öğlene devrilirken Tarlabaşı’na vardım. TRT binasının yanında, otopark olarak kullanılan geniş alanda tezgahlar kuruluyor.
Taksim Gezi Parkı’nda başlayan Beyoğlu Sahaf Festivali daha sonra taşındığı yeni yerinde başlıyor.
Çoğu sahaflara ait 68 tezgaha yerleşme mücadelesi başlamış. Kiminin çöpü kiminin mücevheri olan kitaplar, dergi koleksiyonları, gravürler, levhalar, plaklar yığılıyor yavaştan...
Taşıyan bilir, kitaplar ağırlığıyla bitirir insanı; her önünden geçtiğim tezgaha “Kolay gelsin” diyerek, muhabbetimin eskiye dayandığı arkadaşlara “Bir el atayım mı usta?” diye sorarak ilk turumu atıyorum.
Bu ilk tur çok mühim; bir nevi kerteriz alıyoruz, hangi tezgah nerede, o tezgahta neler var, kimler dükkan açma şansını yakalamış bakıyoruz.
Geçen yıllarda artan ilgiden dolayı bu kez bir başvuru prosedürü getirdiler, kura gibi bir mekanizma kurdular. Bu sebepten isteyen her sahaf tezgah açamadı.
Hal böyleyken özel radyo standı gibi (alınmasınlar sakın, karşı değilim onlara elbette) tezgahlar var fakat bazı sahaf kardeşler de açıkta kaldı.
Buradan onlara da selam olsun...
HİÇ PAZARLIK YAPAMAM
İlk gün, ilk turda devrelerimi yakacak derecede mühim bir kitap, dergi, plak görmezsem alışveriş yapmıyorum. Çok prensip sahibi biri olmadığım için çok sevdiğim bir prensibimdir bu!
Ancak ikinci turda tutmayın beni ağalar, beyler!
Önce Halid Ziya’nın hatıralarının, ‘Saray ve Ötesi’nin ilk baskı takımını gördüm; al takke ver külah halloldu.
“Al takke ver külah” dediğime bakmayın, pazarlık yapamayanlardanımdır. Fiyatını sorduğumda “25 ama 20 olur” derse satan arkadaş, kendimi pazarlık yapmış gibi hissediyorum işte...
Sonra pazar günleri Bomonti’deki Bit Pazarı’nda plak satan iki arkadaşın tezgahına uğradım. Bu kez kitap, dergi de getirmişler.
1951 model Resimli Radyo Dünyası’nın fıstık gibi iki cildi çıktı: Türkiye’nin ‘süper star’larının Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Zeki Müren, Perihan Altındağ Sözeri, Ayten Alpman, Sabite Tur, Celal İnce, Haydar Tatlıyay, Necdet Cici, Şen Kardeşler olduğu yıllar.
Devrin en büyük, en sansasyonel polemiği, ‘Maral Türküsü’nün (Aman avcı vurma beni) doğru okunup okunmadığı.
Derleyeni açıklama yolluyor, kimi yorumcular kötüleniyor, uzmanlar görüş bildiriyor.
‘Şok, şok, şok!’ ise Zeki Müren’den.
Yıldızı yeni parlamakta olan Zeki Müren’e gelen bir çılgın aşık mektubu ortalığı karıştırmış: “Zeki Müren’e aşk mektubu gönderen genç kız san’atkârı tehdit ediyor: ‘Zeki, sen benim olacaksın.’”
Eğer olmazsa... Genç kız gözünü karartmış: “Aksi takdirde babamdan kalan sedef saflı tabanca her ikimizin hayatını yok edecektir...”
In-ın-ın-ın...
KENDİ KENDİNE DANS METODU
Dans konusundaki yeteneğim ancak bahçe/tarla işlerinde kullanılan kazma/kürek tarzı faydalı aletlerle karşılaştırılabilir; o derece skandal!
Bu sebepten ‘Kendi Kendine Öğrenmek İçin Modern Dans Metodu’ adlı kitap dikkatimi çekti.
Don Jose Montes Alvarez isminde bir dünyalı yazmış. İsimde hafif bir Zagor’un Çiko’su havası sezsem de, bahsi geçen dansların çoğu artık tarih pistinden kayıp gitse de aldım.
Tarih yok fakat anladığım kadarıyla 1960’ların başında yayınlanmış. Bol çizimli, dansları ‘canlı bir şekilde tasvir eden’ bir çalışma...
Yazar ‘bugivugi, rokundrol, şeyk, tüvist, hiçhayk, kuvikstep’ gibi dansları anlatıyor.
Mesela ‘hiçhayk’, yani hitch-hike’ı şöyle tanıtıyor Don Jose (Pembe dizi havası doğuyor böyle deyince tırsıyorum Isaura...):
“1962 senesinde Amerika’da bir bayan ve baydan müteşekkil komik çiftin otostopla seyahat eden meteliksiz bitnikleri (beatnik) karikatürize eder şekilde oynadıkları bir müzikli gösteri seyirciler arasında ilgi çekip bu dansı meydana getirmiştir...”
Genel çerçeveyi anladınız; öğrenmesem daha iyi olacak, net!
Said N. Duhanî’nin ‘Beyoğlu’nun Adı Pera İken’inin bende olmayan bir baskısı günün zirve noktasını oluşturdu.
Festival, 14 Ekim’e kadar sürecek. Sadece maddi değeri yüksek kitaplar var diye düşünmeyin. Her keseye uygun harika kitaplar çıkıyor. Yolunuzu düşürün, ben 14’üne kadar 14 tur daha yaparım zaten...
Paylaş