“Elleri göreyim, hani eller?” diyor, alana toplananlar “Eller yukarı” yapıyor. Bir sonraki aşama “Neydi bizim şarkımız? Beraber Yürüdüüüük Biiz Bu Yollaaaardaaa?” Maç, miting, konser giriş ve çıkışlarında en yapılmayacak hareket eli/kolu havaya kaldırmaktır. Yıllara yayılan bir deneyimim söz konusu bu alanda, cepçi affetmez! “Eller, hani eller?” çağrısı üzerine hemen twitter’a not düşüyorum: “Cepçilerin, tırnakçıların, tüm miting yankesicilerinin ideal çalışma anı: Beraber soyulduk biz bu meydanda!” Pazar sabahı öğreniyorum ki Star yazarı Ergun Babahan, Diyarbakır mitinginde ABD’den yeni getirip heyecanla kullanmaya başladığı çil i-Phone 4’ü çarptırmış. Ergun’un Başbakan’ın “Eller havaya” çağrısına uymadığına eminim, mitingi izleyen bir gazeteci neticede. Ya bünyeyi “derin izlenim konumuna” almış, ya da bir anlık dalgınlık işte. Ama “Ergun, beni twitter’da takip etseydin belki kurtarırdık senin i-phone 4’ü yahu!” demekten de geri duramıyorum. “En sevdiği oyuncağı kaybetmiş çocuk gibi oldum” demiş; geçmiş olsun, üzülme, yenisini alırız, sevgiler. Önümüzde daha mitingler var, aman cebe çantaya dikkat! Çarparlar, haberiniz olmaz.
Okuyoruz Engin Abi
BİR okur/yazar olarak Engin Ardıç’ın üzerimde emeği vardır. Kendisini tanımam, yazılarını yıllardır okurum. Televizyonda yorum yaptığı dönemi yarım yamalak bilirim bir de Galatasaray’dan sınıf arkadaşı Ferhan Şensoy’un kitaplarında adı geçer. Pazar günkü yazısının başlığı: “İqra!” idi, yani “Oku!” Üç yeni kitap tanıtmış. Tesadüfün iğne deliğine bakınız ki ben de 15 gün önce sahaf çıkışı, bir tezgahta bulduğum “İslam Teksas’ta!.. Ve Daha Neler... İzlenimler II”yi okuyorum şu sıra. Yıl 1989, Cep Kitapları yayını. Yazan Engin Ardıç. Engin Ardıç’ın en elektrikli zamanları, “Ardıçkolik” kitlesi oluşmuş. Kimilerini hatırlıyorum, kimi yazıları zaman esip üfürmüş hafızamdan. Kitabın hemen başında “Şeytan Gazeteleri” başlıklı makale var. “Kasım 1988 sonlarıdır, Ankara’dayız. Kavaklıdere’de bir pizzacı, fakir bizim Ankara büro şefi Şefik Kahramankaptan, bir de yanımızda kim? Fehmi Koru!..” diye başlayan yazı, o sıralar yaşanan bir medya savaşını konu alıyor. Engin Ardıç’tan alıntılarsak: “Bilen bilir, 1988 yılının temmuz-ağustos-eylül aylarında Babıali’de maşallah bir Tempo-Zaman, Ardıç-Koru savaşı yaşandı...” Gördüğün gibi okuyoruz Engin Abi. Okuyunca öğreniyoruz ki/ hatırlıyoruz ki Fehmi Bey seni patrona şikâyet etmiş. Neyse ya, çok zaman geçti. Dur bakayım, 22 yıl geçmiş, vaaay! Artık ne Fehmi Bey kimseyi patrona şikayet ediyor, ne sen öyle “İslamcı faşistler” gibi yazılar yazıyorsun. Kızma bana, korkarım. Seviyoruz, okuyoruz gördüğün gibi Engin Abi. Her zamanki gibi elektrikli, ne güzel.