Paylaş
Cumartesiden beri, aklımda şu iki soru var: ‘‘Metro istasyonuna işeyen ilk vatandaşımız acaba kim olacak?’’ ve ‘‘Mendil vesaire mafyası, istasyonlar için gerekli paylaşımı yaptı mı?’’
Eğer henüz görev dağılımı yapılmadıysa; Divan Oteli'yle eski Şan Sineması'nın arasında bekleyen çocukları Taksim istasyonuna kaydırmalarını rica edeceğim. Trafikte koştururlarken biri ezilecek diye ödüm kopuyor.
Neyse arkadaşlar. Cumartesi günü Taksim Meydanı'nda metro açılışı için bir şölen düzenlenmişti. Şölen dedi mi bir kere duracaksın zaten. Muhakkak kötü ses düzeni, lüzumsuz etkinlikler (Ne kadar çirkin bir laf bu etkinlik yahu!) ve saatler süren bir ıstırap geliyor hemen aklıma.
Meydana çıktığımda henüz şarkıcılar devreye girmemişti ama böngür böngür ‘‘Türkiye’’ şarkıları çalıyordu. Halk anladığım kadarıyla erken saatte doldurmuş medanı. Polisler, turistler, jet-set türbanlılar filan kimi ararsanız meydanda.
Jet-set türbanlılar meselesini açalım. Çok şık giyiniyorlar. Türbanın üstüne marka güneş gözlükleri takıyorlar, açık ayakkabılar giyiyorlar (Ayaklar pedikürlü) ve ciddi makyaj yapıyorlar. Bir de pardesü giymiyorlar. Böyle bir şekil de var yani.
Meydan kalabalık ya, bir şeye odaklanamıyorum. Bir şeye odaklanamadığımda da huysuzlaşıyorum.
CD aaal, CD aaal
Ben de ne yaptım? Son zamanlardaki en favori dev ilanım olan WAP'lı telefon ilanındaki kıza baktım. Kız iyi hoş da ‘‘Ben ikizler, o koç, acep n'olacak bu ilişkinin halları’’ cümlesi içimi titretiyor.
Bu ilandan önce Cine 5 kapatmıştı bu binanın cephesini. Taksim Meydanı'nda dev gibi Hagi görmek güzeldi.
Ama sonra maçları kaptırınca filmleri koymaya başladılar. En son Maxi TV ilanı vardı. Onda da şirinlikten öte sıkıcı gözüken bir sürü çizgi film yaratığına bakıyordunuz. Fenaydı yani... Amaaan amma uzattım ha!
Mazhar- Fuat- Özkan'ı dinlemek isterdim aslında ama sıra onlara gelene kadar bayağı bir acı çekeceğimi hesapladım ve olay mahalinden seri adımlarla uzaklaştım. Metroya binme işini de hafta içine salladım.
Araya ultra dandik bir gerilim filmi olan ‘‘Son Durak’’ı sıkıştırdım. Eğer uçak korkunuz varsa filmin yakınından bile geçmeyin. Film hakikaten geriyor insanı ama öyle güzel güzel gerilmiyorsunuz.
Sonra çok yakından tanıdığım bir ses yankılanmaya başladı beynimin içinde. Seri cinayetler işleyen katiller cinayet emrini veren ses gibi bir ses, kafatasımın içinde yankılanmaya başladı: ‘‘CD aaaal, Cd aaaal’’ diye.
Bu sese ilk etapta riayet etmezsem ikinci emirde daha sarsıcı bir alışveriş operasyonuna başlayacağımı bildiğimden, hemen onu dinledim. Kafadan Bubble'a girdim.
Bubble, eğer aklınızda belli bir alışveriş teması yoksa asla girilmemesi gereken bir yer. Çünkü insanın aklını çelecek bir sürü güzel şey var. Genelde ‘‘club’’ tayfasının alışveriş yaptığı bu hiper-trendy dükkanda CD'nin yanı sıra süper ayakkabılar, pantolonlar vesaire de satılıyor. İstanbul'da başka bir yerde bulamayacağınız şeyler yani. İmam Adnan Sokağı'na İstiklal Caddesi'nden girip dümdüz aşağı indiğinizde Bubble'ı görüyorsunuz. Damardan bir Londra ortamına ışınlanıyorsunuz anında.
Bunlar bir de Irma Records getiriyorlar ki; kontrolsüz CD alışverişi için birebir yani.
İbo modeli ve Kadirizm
CD'yi aldıktan sonra, en sevdiğimiz iş olan kapak notlarını okumak için iki adım ötedeki Kaktüs'e konuşlandık. Kadir-Çelik-Buket konusuna bir süre kayıtsız kalmaya çalıştıysak da, bir süre sonra konuyla ilgili bizim de akıl fikir paralamamız gerekti. Ben orada ‘‘İbo modeliyle Kadirizm arasında yeni bir yol bulmaya çalışıyorum’’ desem anında paralanacağımı bildiğimden. Hep alttan aldım tabii ki. Zorlamanın manası yok.
Neyse sonra ağır entelektüel bir ağbimiz gözüktü mekanda. En son Tefal mağazasında alışveriş yaparken görülmüş, o yüzden itibarı sarsılmış. Sahaya altı yabancı sürmüş teknik direktör gibi kavruk bakıyor etrafa.
Yağmur çağanozu gibi bize doğru yürüdü, yan masaya oturdu ve arkadaşına bence son dönemin en baba lafını etti: ‘‘Burada entel salatası mı yiyeceksin, yoksa gidip aslanlar gibi Beyoğlu Ocakbaşı'na mı oturacağız?’’
Ayağa kalkıp elini sıktım ve ‘‘Tefal mefal unutulmuştur usta!’’ dedim.
Paylaş