Paylaş
Leonard Cohen’in ölüm haberi, Trump’ın ABD Başkanı seçilmesinin ardından gelince (7 Kasım’da öldü Cohen bu arada; 10 Kasım’da duyuruldu) bir hayranı hislerini işte bu cümleyle özetliyordu...
2016 müzikseverlerin pek de hayırla anmayacağı şekilde gelişti. David Bowie ve Prince’in ardından bir başka “ikon sanatçı”ya daha veda etmiş olduk.
Bütün müzisyenler önemlidir, kıymetlidir; fakat yaşadığı zamanın ötesine geçmeyi garantileyen, insanoğlunun bir bölümüne ses olan, tercüman olan azdır...
Hayatları anlamlı kılan, kitlelerin duygularına, düşünce şekillerine, aşklarına, yıkılmışlıklarına, korkularına, coşkularına, hayallerine sızan ve biçimlendiren kutsanmış ruhlardır onlar.
BİR KUYU, BİR KULE
Leonard Cohen’in hayatı ve şarkıları derin bir kuyuyu veya “Tower of Song”da belirttiği üzere “ahiretten gelen 27 melek tarafından bağlandığı masanın” bulunduğu bir şarkı kulesine benzer.
Aşkla, şarapla harmanlayıp bir nikotin bulutu şeklinde üfler şarkılarını.
Cinsellikle, aşkla, dinle, kimi zaman politikayla hayatın anlamı ve anlamsızlığıyla, umutla, umutsuzlukla ilgili şarkılar yazdı.
Ve elbette müzikle ilgilenmesinin temel nedeni olarak gösterdiği “kadınların ilgisini çekmek” için...
İnsan ruhunun labirentlerinde kendini bulmak için gezerken ardından gelenlere şarkılar, şiirler, romanlar bıraktı kılavuz olarak.
Çok iyi bir şair, şarkı sözü yazarıydı. Yazma yeteneğini bahşedilenin ötesine geçmek için çok çalışarak, dirsek çürüterek geliştirmişti.
DİSİPLİNLİ BOHEM
Hakkında yazılan en iyi biyografi olan Sylvie Simmons’un “I’m Your Man. The Life of Leonard Cohen”de, öğrenciyken dil konusunda vasatı zor tutturan bir öğrenci olduğu yazar.
14-15 yaşındayken yoğunlaşan edebiyat, özellikle şiir merakında daha sonra adını çocuklarından birine vereceği Lorca’yı okuması önemli bir noktadır.
Derslere, seminerlere, atölye çalışmalarına katılarak “mektepli yazar” oldu. Yazarlığını derslerle geliştirmesi, disiplin arayışının belki işaretidir.
RUHU DELEN MIZRAK
Ruhunun, zırhının aşk ve sarhoşluk mızraklarıyla delik deşik edildiği yılların ardından da görürüz bu disiplin motifini.
Benliğinin, huzurun peşinde çıktığı arayış bir Budist manastırında, yaşamaktan çok mutlu olduğunu söylediği sıkı bir disiplin altında noktalanacaktır.
Bohem bir hayatı sofistike şarkılara çevirdiği dönemde de titiz çalışmayı sürdürdü.
Meşhur şarkısı “Hallelujah”ı yazması tam 2 yıl sürmüştü mesela.
Bob Dylan’dan Bon Jovi’ye söylemeyen kalmadı “Hallelujah”yı. 300’den fazla bilinen versiyonu var, ki en bilineni Jeff Buckley’in versiyonudur.
Dünyanın en bilinen şarkılarından biri oldu “Hallelujah”... Cenaze törenlerinde en çok çalınan şarkılardan biri haline geldi...
2008 yılında, Büyük Britanya müzik listelerinde 51 yıldır rastlanmayan bir hadise gerçekleştiğinde de başroldedir “Hallelujah”...
Bir “reality show” yıldızı olan Alexandra Burke’nin “Hallelujah” performansı listede bir numaradayken, ikinci sırada da aynı şarkının Jeff Buckley versiyonu bulunuyordu.
Hem 1 numara hem 2 numara olan bir şarkının yazarı olarak Leonard Cohen’in de aynı listede, olanca mütevazılığıyla 36’ncı sırada bulunduğunu da not düşmek gerek tabii...
Şunu da eklemeliyim ki, şarkı, Cohen’e yaraşır bir ironiyle cenazelerin yanı sıra düğünlerin de en çok çalınan şarkılarından birine dönüştü.
KADINLARIN SEVDİĞİ ADAM
Şarkıcı olması için değil, olmaması için kurgulanmış bir çağda belirdi. 1960’ların New York’una kitapları satmayan bir şair olarak vardığında 33 yaşındaydı.
Ardında en güzel şarkılarından bazılarını yazdığı büyük aşkı Marianne Ihlen’i Yunanistan’ın Hydra Adası’nda bırakarak gelmiştir “er meydanı”na.
Bohem hayatın merkezinde bulur kendisini ama 33 yaşındadır Cohen gençliğin yüceltildiği, kutsandığı 60’ların müzik dünyasında (ki bugün de pek farklı değil vaziyet)...
Derinden gelen, boğuk, bas sesinin genişliği fazla değildir ama yazdığı şarkıları söylemek için yeterlidir.
Bu buğulu ve yorgun, bu umutsuz ve bezgin ses, yıllar içinde derinleşecek, “taklit edilemezler” arasına girecektir.
“Kadınların sevdiği adam” olarak veya olmak için yaşadı ve yazdı şarkılarını.
Kadınlar üzerindeki etkisini tarif etmek için “bizden” bir örnek vereyim, madem yeri geldi...
2009’un ağustos ayında İstanbul Caz Festivali’nde iki konser vermek üzere İstanbul’a gelmişti ve bizler de şanslı faniler olarak Cohen’i canlı olarak dinlemiştik.
Cohen’in kulisteki kadınların bileklerine bizzat bergamot yağı sürdüğünü ve ardında platonik Cohen aşkı derinleşmiş kalpler bıraktığını fısıldamıştı bir dostum...
SARHOŞ BİR GECEDİR
Cohen’in ölüm haberinin duyulmasının ardından yakın bir dostum “15 yaşımı kaybettim” yazan bir mesaj yolladı.
Kimimiz için 15 yaşımızdır Cohen’in şarkıları...
Kimimiz için sevgilinin teninde deniz suyunun tuzlu izlerini seyrettiğimiz bir anın ruha nakşolmuş fotoğrafıdır.
Sarhoş bir gecedir.
Sabah kahvesidir.
Gece yoldaşıdır.
Aşk rehberidir.
Yıkılmak ve sığınmak yeridir.
Ve bütün büyük şarkıcılar ve şarkıları gibi kuşaklar boyu öyle kalacaktır.
Elveda Bay Cohen, teşekkürlerimle...
Paylaş