Gezegeni-mizdeki mesaisi sırasında edindiği arkadaşlarıyla vedalaşıyor.
Haliyle duygusal bir an. E.T.'nin kankalarının tamamı ufak ebat, yani başka bir deyişle çoluk çocukla arkadaşlık ediyor.
Eh, boyut itibariyle çocuklarla arkadaşlık etmesi normal.
Hem gidip kahveye otursa kiminle konuşacak, ne konuşacak?
Futboldan çakmaz, memleketin hali hakkında bir fikri yoktur, ne Ebru Şallı'yı tanır, ne Deniz Akkaya'yı...
Hem bir de işin başka boyutu daha var.
Arkadaşlık edeceğimiz kimseleri tiplerine bakarak seçmek gibi bir terbiyezliğimiz yok.
Fakat E.T.'yi yanına alıp dayansan bir barın kapısına, kapıdaki iri elemanlar, haliyle içeri almazlar.
Tipinden değil de, 18'i geçmiş olduğunu anlatamazsın.
*
Durup dururken niye E.T. mevzusuna takıldık, ağır ruh hastası gibi hemen açıklayalım.
Spielberg'in E.T. adlı filmi gösterime gireli 20 sene olmuş.
İnsanın biraz ağırına gidiyor tabii filmin gösterime girmesinden bu yana 20 yıl geçmesi ama ne yapacaksın...
Bu sebepten, filmi tekrar gösterime sokuyorlar.
Hatta gösterime girdi bile...
Seyretmeyen gitsin seyretsin. Ben çok ayılıp bayılarak seyretmemiştim ama güzel filmdi.
Hala seyretmemiş olanlar varsa, onlar da ilgi gösterebilir. ‘‘Neymiş bu uzaylı hikayesini, sinema tarihinde bu kadar önemli yapan?’’ diye merak edenler için iyi bir fırsattır...
*
Fakat benim asıl derdim başka. Şimdi madem bu E.T.'nin orijinali gösterime giriyor, bu filmin Türk versiyonu olan ‘‘Badi’’ de gündeme getirilmeli.
‘‘Öyle bir film mi vardı?’’ diyenler çıkacaktır.
Var arkadaşlar, inanın var...
Senaryosunu yazan kişi de, çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olan Barış Pirhasan'dır hatta.
‘‘Badi’’, bildiğimiz E.T.'nin birebir Türk versiyonudur.
Fakat, bu filmde, E.T., biraz Türkleştirilmiştir.
‘‘Uzaylı yaratığı nasıl Türkleştiriyorlar, saçmalama’’ demeyiniz lütfen.
Ama bazı noktalarda, filmde Türklerin örf ve adetleri ön plana çıkıyor.
*
Girişte bahsettiğimiz veda sahnesini ele alalım.
Badi (Yani yerli E.T.), kendisini memleketine, uzak diyarlardaki gezegenine taşıyacak olan cihazı çalıştırmış, motorunu ısıtmaktadır.
Bu esnada, çocuklar da etrafını sarmıştır.
Çocuklar hep bir ağızdan ağlamakta ve ‘‘Bizi bırakma Badi... Badi n'olur gitme’’ gibi cümleler kurmaktadır.
Badi, uzaylıdır fakat, benim diyen dünyalıdan daha hassas bir insandır. Haliyle yüreğine dokunuyor el kadar çocukların salya sümük ağlaması.
Badi, ‘‘Yav, yine gelecem diyorum güzelim... Size krater getirecem, kuyruklu yıldız gösterisi yapacam... Aaaaaa uzattınız ama siz de gülüm bu ağlama işini. Sil bakim göz yaşını’’ gibilerden takılıyor.
Badi bir noktada haklı tabii ki gitme kararında. Alıştığı yemekler başka, dinlediği müzik başka... Farklı kültür değil, hakiki manada farklı dünyalardan bahsediyoruz... Hem Badi her şeyi anlatmıyor. Ne bilelim bir kız meselesi var mı, yok mu kendi planetinde...
Badi'nin ayrılık kararının çok net olduğunu küçük bir göl oluşturacak kadar ağladıktan sonra idrak eden çocuklar, vedalaşma faslına geçiyorlar...
İşte tam bu esnada, Türk insanının en güzel adetlerinden biri sıkıştırılıveriyor araya... Boncuk gözlü bir çocuk, uzanıp E.T.'nin elini tutuyor, şlap diye öpüyor ve alnına götürüyor.
O sahneyi ne zaman seyretsem tüylerim diken diken olur hálá...
İnanmayanlar çıkabilir. Fakat bahsettiğim sahne, filmde aynen yer almaktadır.
Şimdi ben diyorum ki; madem ‘‘E.T.’’ 20'nci yıl münasebetiyle tekrar gösterime giriyor, ‘‘Badi’’ de bir şekilde gösterilsin.
Sinemalarda gösterilmesi mümkün değil, onu biliyoruz.
Fakat bir televizyon kanalı bu işi pekala üstlenebilir.
Bir süre öncesine kadar, bizim kanallardan biri kafayı takmıştı bu filme, paso gösterip duruyordu.
Şimdi adını hatırlayamadığım o kanalın kıymetli yöneticilerini Badi'yi yeniden yayınlamaya davet ediyorum.
Ne zaman yayınlayacaklarını bana bildirsinler, buradan duyurmayı bir borç bilirim...