Dünyanın bütün tembelleri, yayılın!

Özellikle son iki yılda evden pek kımıldamayan bir insan haline dönüşmem, yakın çevremdekilerin ikiye ayrılmasına yol açtı.

Önceki yıllarda neredeyse eve girmeyen yapıda olduğumu bilenlerden oluşan grup "Sen bilirsin ağbi, o da güzel..." diyerek kısa kesmeyi tercih etti...

Birden bire kendini eve kapatan insanın tehlikeli bir canlı türü olduğunu düşünen ikinci grup ise "Tek başına sıkılmıyor musun evde sen?.. Deli gibi öyle..." cephesinden sürünerek sızmaya çalıştı hadiseye...

*

Bu süreçte yaptığım en faydalı gözlem şu oldu: Biz tembelliğin ne demek olduğunu bilmiyoruz.

İşte değil de evdeysen tembellik yapıyorsun demektir. Buna inanıyoruz. Oysa bu iki yıl boyunca hiç çalışmadığım kadar çalıştığımı söyleyebilirim.

Belli bir düzenim var, ama esnetebiliyorum. Yazı teslim etmem gereken gün ve saatlere evde otururken daha sıkı riayet ediyorum, daha çok okuyorum, daha çok yazıyorum, daha çok film seyrediyorum, daha çok müzik dinliyorum.

Ve emin olun ofis ortamında "tırtıkladığım" zamandan daha azını tırtıklıyorum evde otururken.

Ofis ortamında koltuktan kalkıp kanepeye yığılmak, oradaki yastık düzeninden rahatsız olup buzdolabının karşısına dikilmek ve şuurunu kaybetmiş insanlar gibi üç dakika boyunca kutu meşrubat kıyaslaması yapmak hem mümkün değil hem de hoş karşılanmayabilir!..

(Örnek diyalog... Şef: N’aber koç? Eğer kıyafetini kullanarak masayı silmiyorsan, şu anda yatıyor olmalısın? Çalışan: Yok şef, yatay algılanabilirim ama işi düşünüyom aslında... Şef: De kalk zibidi apaçi! İşinin başına...)

*

Amacım tembellik güzellemesi yapmak değil. Zaten hazır yapılmışı var: Tom Hodgkinson yapmış, e Yayınları da sağ olsun Neşe Olcaytu’nun çevirisiyle yayımlamış.

"Tembel Ayaklanması: Yan Gelip Yatmanın Manifestosu" adlı kitap, "tembel" kavramının tarih boyunca yaşanan büyük değişimlerden nasıl etkilendiğini net ve eğlenceli bir şekilde ortaya koyuyor, ilginç anekdotlar aktarıyor.

M.Ö. 2737’de çayı bulan Shen Nong adlı Çinli arkadaş (Ağacın altında pineklerken çay yaprağı suya düşmüş ve çay bulunmuş...), büyük Amerikan şairi Walt Whitman (Çalıştığı gazetede tam gün mesai yaparmış gibi görünür aslında 2 saatini filan ofiste geçirirmiş), Oscar Wilde ("Hareketliliğin kaynağı düş gücü eksikliğidir" demiş üstad) ve daha pek çok akıllı insan tembelin eylemsizliğini yüceltmiş.

Tembelin eylemsizliğinin aslında başlı başına bir eylem olduğunu gören ve böyle değerlendirenlere bakınca tembelliğin daha sevilesi bir şey olduğunu görüyorsunuz.

Karşı cephede, yani "Çalış... Çalış... Çalış..." diyen cephede ise Protestan iş ahlakı, Naziler ve bir takım sıkıntılı hayatlara mahkum insanlar var.

*

24 saatin her biri için yazılmış ayrı bölümlerden oluşan kitabı eğlenceli birşeyler okumak isteyenlere ve yan gelip yatmanın sırrına varmaya çalışanlara öneririm.

Şimdi bu yazı bittiğine göre ben de saksılarımla ilgilenmeye ve onlara dj’lik yaparken Hodgkinson’un kitabını bitirmeye, yani çalışmaya dönebilirim.

Yayılın arkadaşlar, tembel cumartesinin tadını çıkarın...
Yazarın Tüm Yazıları