Çupra TV’den naklen yayın

Birkaç yıl önce Çeşme’de Topesto’yla yine koparak dökülme seanslarımızdan birini yapıyoruz.

Koparak dökülme seansında konu başlığı seçiliyor, taraflara sınırsız saçmalama yetkisi veriliyor ve genellikle taraflardan biri gülmekten fenalaşana kadar da muhabbete devam ediliyor.

Çeşme’deki o gün, laf nasıl zırva bir yerden geldiyse "Çupra TV diye balıkların kurduğu bir kanal olsa, insanların tatil alışkanlıkları üzerine belgesel çekse, metni nasıl olurdu?" gibi bir muhabbete girmişiz.

Balıkların büyük ihtimalle "Karadan Gelen Canavar" gibi bir başlıkla anons edeceği belgeselle ilgili bazı teknik problemleri aşmamız gerekti önce.

"Dış ses nasıl olacak abi?" dedi Topesto.

"Benim bildiğim balık camiasında sesi en çok çıkan yunus ama onun da ne dediği anlaşılmıyor. Bence Haluk Bilginer’le filan anlaşırlar, parası neyse öderler, o seslendirir. O kadar batık var, mali bir sıkıntı yaşamaz deniz canlıları. Haluk Bilginer kabul etmezse, ben ücretsiz seslendiririm" dedim.

"Belki de balıklar için altyazı gibi bir şey vardır..."

"Hımm, olabilir! Gelişmiş yaratıklar, suyun altında çok uzun süre kalabiliyorlar..."

"Belgesel, deve güreşi yapan çiftlerin görüntüsüyle ve şu soruyla açılabilir: ’Peki ama bunu niye yapıyorlar?’ Nasıl fikir?"

"Çarpıcı... Dış ses, Haluk Bilginer veya altyazı... Her neyse işte, şöyle girsin: Yılın bu mevsiminde üstlerinde başlarında ne varsa sıyırıp bulunduğumuz bölgelere geliyorlar... Normalde giyinik gezen insan, bizim dünyamıza girerken edebi vestiyerde bırakıyor ve donla, sutyenle aramıza karışıyor..."

"Balık çiftlikleri açıklara taşınsın!"

"Ne alaka?"

"Sosyal mesaj..."

"Bence de taşınsınlar. Devam edelim bence.

"Edelim..."

"Normal şartlarda böyle minimal seviyede giyinerek gezinmeyen insan, kendi aralarında tatil dedikleri süreçte acayip birtakım işlerle uğraşıyor. Üstlerine yağ sürüp kendilerini kızartıyorlar, sonra bizim eve dalıp serinliyorlar. Sonra tekrar kızarmaya gidiyorlar.

Bu arada alışkanlıklarını ve değer yargılarını kökten değiştiriyorlar. Mesela elinde kokteyl bardağıyla muza binen şu adamı ele alalım. Asıl mesleği sigortacılık.

Şimdi bunu şefi, müdürü arasa ’N’apıyorsun?’ diye sorsa, bu da ’Elimde kokteyl var, muza bindim şimdi. İnince de kendimi bir başka teknenin arkasına uçurtma şeklinde bağlamayı ve oradan denize düşmeyi düşünüyorum’ diyecek. Şefi de ’İyi yapıyorsun’ diyecek.

Ama aynı eleman işe bir gün kafaya sörf tahtasını koyup mayoyla gitsin bakalım n’oluyor?.."

"Balıklar adına söz alabilir miyim abi?"

"Al abi..."

"Ben balık olsam bu saçmalığı seyretmezdim"

"Midye olsan?.."

"Hı?"

"Boşver, bence de..."

*

Yazıdan da anlaşılacağı üzere tatilim geldi de geçiyor. Önümüzdeki hafta yokum buralarda.

Hatta "Siz bu satırları okurken ben de..." diye başlayan bir cümle kurmak ve sinirlerinizi de yıpratmak mümkün ama ben öyle kötü bir insan değilim.

Bünyeyi tuzlu suya bandırıp geliyorum, haftaya yokum.

Durum bundan ibaret.

Papatya Tangosu

kime yazılmıştı



Eline aldığı dergiye "Amaaan, okunacak hiçbir şey yok" diye bırakanlara genellikle "Sen de okunacak dergi al" derim.

Çünkü iyi dergicilerimiz, iyi dergilerimiz ve şükürler olsun ki; bu işlerle uğraşmaya gönüllü insanlar var.

En sevdiğim dergilerden biri olan Toplumsal Tarih’in son sayısı yine ilginç yazılarla, belgelerle dolu.

Bu ayki favorilerimden biri de hepimizin bildiği Papatya adlı tangoyla ilgiliydi.

Tangonun bestecisi Necdet Koyutürk’ün oğlu Erdener Koyutürk yazmış. "Papatya Tangosu ve Bir Arkadaşlığın Hikayesi" başlıklı yazıyı hızla okudum.

Hem çok sevilen bu tangoyu (20 milyon nüfuslu Türkiye’de 30 binden fazla satmış plak çıktığı günlerde. Sonra da Rusya, İsrail, Avrupa ülkeleri, Ortadoğu ve Balkanlar’da da Made in England’ etiketleriyle satılmış) hem de Koyutürk ile tangoyu seslendiren Şecaattin Tanyerli’nin dostluklarını anlatıyor Erdener Koyutürk.

Beş günde gece gündüz çalışılarak üretilmiş, bir dostluğu da başlatmış şarkının kime yazıldığını merak edenler çıkabilir.

Erdener Koyutürk bu soruya da şöyle cevap veriyor Toplumsal Tarih’te: "... Peki kim için bestelenmişti Papatya? İlham veren kimdi? Necdet Koyutürk’ün askerlik arkadaşı olan bir teğmenin kız kardeşi vardı.

Tangonun sözleri, Necdet Koyutürk ile teğmenin kız kardeşinin gençlik sevgilerine uyan özelliklere sahipti; yani ilham perisi teğmen arkadaşının kız kardeşiydi..."
Yazarın Tüm Yazıları