Cohen’in ‘Ordu’su 600 bin kişiye karşı

Bekleyen albümlere “yıl binince” huzurum kaçtı. Toplu Kabakulak zamanı geldiğini böyle telaşlanınca, CD’lere bakarken huzursuzlanmaya başlayınca anlıyorum.

Modern sesler, klasikler, parayla saadet olur mu olmaz mı, 600 bin kişiyi bir adamın sesi nasıl susturur?..
Hepsi az sonra!
Başlıyoruz...
*
LEONARD COHEN
At The Isle Of Wight 1970
(Sony)

Albüme düşülen not şöyle başlıyor: “40 yaz önce, 31 Ağustos 1970’te, 35 yaşında bir adam olan Leonard Cohen gecenin ikisinde uyandı ve karavanından çıktı...”
Çıkıp ne yaptı? Isle of Wight festivali için toplanan ve gün boyu kitlesel isyan ruhuyla ortalığı yakıp yıkan 600 bin kişiye şiirler, şarkılar okudu.
1970 Isle of Wight daha çok -haklı olarak- Jimi Hendrix’in efsane performansıyla anılır.
Fakat Cohen’in 600 bin kişiyi hipnotize eden, “Like A Bird On The Wire” ile başlayıp “Seems So Long Ago Nancy” ile biten muhteşem setine selam çakan da çoktur müzik tarihi yazıcıları arasında.
40 yıl uyuyan bu müthiş performans, geçen yılın son günlerinde bir konser albümü ve harikulade bir DVD olarak ortaya çıktı.
Cohen henüz 35’inde. Askerlerin yazlık ceketlerini andıran bir ceket ve blucin giyiyor. Orkestrası “Army”, yani “Ordu” adını o günlerde benimsemiş...
“Suzanne”, “So Long Marianne”, “The Partisan”, “Famous Blue Raincoat...”
DVD de daha sonraları Oscar kazanmış olan Murray Lerner’in yönettiği enfes bir konser kaydı.
Albüm değil tarihi vesika sayılır. Alın özene bezene saklayıp dinleyin, seyredin.
*
JULIAN CASABLANCAS
Phrazes For The Young
(Sony)

Parayla saadet olur mu? Julian Casablancas’ın hayatına bakalım, kararı siz verin.
Casablancas New York’un namlı zengin ailelerinden birinin vârisi olarak doğuyor.
Fakat parçalanan aile, ilgisizlik filan derken 14’ünde alkol tedavisi görecek hale geliyor.
Zengin ailelerin çocuklarının tedavi gördüğü ultra pahalı tesislerde tanıştığı arkadaşlarıyla rock müzik yapmaya başlıyor.
Ve 2000’lerde beni ilk heyecanlandıran grubu The Strokes’u kuruyor.
New York’tan, damardan punk-rock. 2000’ler kuşağı bu işi böyle yapacak dedirten bir ilk albüm: “Is This It?”
Parayla saadet olur muymuş? Kararı siz verin, işimiz parayla değil müzikle.
The Strokes’un Julian Casablancas’ı ilk solo albümü “Phrazes For The Young” (Oscar Wilde’a selam!) için tek başına çalışmış.
Enstrümanları da çalmış filan. Katkıda bulunanlar var ama yük Casablancas’da.
Ortaya 8 şarkılık bir albüm çıkmış. Buraya kadar her şey yolunda gibi dursa da, 8 şarkıda dinleyeni yormayı başarıyor Casablancas.
2.5 dakikalık şarkı yazmanın sırrına gencecikken ermiş parlak, genç adam gitmiş, yerine 5 dakikalık sıkıcı şarkılar yapan bir adam gelmiş.
Umarım dönemseldir, yoksa pırıl pırıl bir müzisyen...
*
NORAH JONES
The Fall
(EMI/ Kent)

Müzisyenlerin özel hayatlarında yaşadıkları kırılmaları, aşk acılarını, ilişki sonrası oluşan ruhsal şişkinlikleri albüm haline getirmeleri yeni bir iş değil.
Bob Dylan’ın “Blood On The Tracks”i gibi klasikler de vardır, Mick Hucknall’ın Simply Red adına işlediği cinayetler de...
Norah Jones, yaygın tabirle “yön değiştirdiği”, “yeni sesler kovaladığı” albümde tuzağa düşmemiş.
2000’den bu yana sürdürdüğü ve başarılı olduğu çizgiden saparken yanına ehil insanlar almış.
Okkervil River’ın parlak ismi Will Shelf filan da dev ekipte mesela ama asıl mühim isim prodüktör Jacquire King.
Kings Of Leon ile Tom Waits arasında değişen isimlerle çalışmış enteresan bir adam.
Biraz daha gürültülü, biraz daha cesur bir Norah Jones var sonuç olarak karşımızda.
“Boş vakitlerinde” New York kulüplerinde rock cephesine geçmeyi sevdiğini biliyoruz zaten.
Hiç fena olmamış. Zaten öyle Lita Ford filan beklemiyorsunuz di mi?
*
FOO FIGHTERS
Greatest Hits
(RCA)

Dave Grohl aslında bu derlemeye pek sıcak bakmıyormuş, bunu öğrendim.
Son olarak Morissey hayranlarından neredeyse özür diledi “O derlemeden ben sorumlu değilim” diye.
Sanatçıların plak şirketleri karşısında karar mekanizmasında ne kadar etkili olabildiklerini görün, duyun, bilin.
Bu işin kötü tarafı. Peki iyi tarafı nedir?
Foo Fighters’ın “Greatest Hits”i, hiç de berbat olmamış. Daha iyi olur muydu? Olurdu tabii ancak en azından Morissey’in yaşadığı şoku yaşatacak bir derleme değil.
Bonus şarkı var, “Everlong”un hem malum, hem de akustik versiyonu var, “Monkey Wrench”, “Best Of You”, “All My Life” var...
Eksik şarkılar kesinlikle var ama dedim ya, parasının karşılığını verir.
Dave Grohl’un Nirvana sonrasında hem Foo Fighters ile hem de Them Crooked Vultures ile yaptıkları çok mühim bence.
Nirvana mirasına dayanmadan kendi yoluna gidecek cesareti gösterdi, iyi müzik yaptı, kalbimizi kazandı.
Foo Fighters aslan gibi bir gruptur. Bu albümdeki şarkıların da çoğu aslandır; özetle budur durum.
Yazarın Tüm Yazıları