PAZAR akşamı mühim bölümü ‘makul ve medeni' tarafından bir grup Galatasaraylı olarak toplu halde seyrettik maçı. Umut pek yoktu ama fantastik yaklaşımlar vardı tabii (Son dakika Mondragon kafayla gol atıyor falan filan...)
Netice malum, Fenerbahçe bizi yendi ve şampiyon oldu. Bir daha tebrik ederim.
Dağılma noktasında ‘Akşam ne yapacaksın?’ sorusuna kimi ‘Tedbir olarak gazetelerin Pazar eklerine dokunmamıştım, kapanıp onları okuyacağım’ diyen de vardı ‘4000 parçalık puzzle (yap/boz) duruyor yedekte, Ağustos'a kadar ona takılırım artık’ diyen de...
Öyle acıdılar
Baktılar benim sesim çıkmıyor, ‘Ya sen?’ dediler; ‘Vazife icabı spor programlarını seyretmek durumundayım’ dedim, omzuma dokunup ‘Vah aslanım’ diyen bile çıktı, öyle acıdılar yani...
Bugüne kadar Galatasaray'ın şampiyon olduğu durumlar dışında Pazar gecesi televizyonda spor programı seyretmiş bir insan değildim.
Askerlik gibi, sadece ilk anları biraz zorlayıcı oluyor. Bir süre sonra 40 doz anahaber bülteni seyretmiş gibi önce beyin uyuşuyor, sonra da anlamadığınız dilde yayın yapan bir kanaldan folklorik temalı bir belgesel seyredermiş gibi şuursuzca ekrana bakar halde buluyorsunuz kendinizi.
Bu arada adet yerini bulsun diye kalemi kağıdı yedeğe almışım tabii. Fakat saat gece yarısını gösterdiğinde kağıtta leke bile yoktu.
Bir ara, sarı-lacivert görmekten bunaldığım anlarda, hayata dönebilmek için küçük bir test yaptım. Galatasaraylı yakın birkaç arkadaşımı arayıp ‘Ne seyrediyorsun?’ diye sordum. İkisi film seyrediyormuş. Bir tanesi hepimizin evinde muhakkak bulundurduğumuz ‘Milenyum Mucizesi’nin DVD'sini takmış, UEFA Kupası ve Süper Kupa finallerini seyrediyormuş. Diğer ikisi ise tuhaf bir şekilde TGRT'de ‘Dikkat’ diye bir programa takılmış. Merak edip baktım, ‘Katil’ lakaplı Aykut Oray'ın sunduğu bir program. Ben açtığımda ‘Tabancadan çıkan mermi çekirdeğini yakalayan ámá vatandaş’ gibi hakikaten acayip bir şey vardı... Depresyon sırasında böyle çılgınca tavırlar sergileyebiliyor insan.
Fair play'e adayım
Neticede korkusuyla yüzleşmeyi göze almış kahraman insanlar gibi davranarak, FBTV'de Aziz Yıldırım ve Nihat Özdemir'in konuk oldukları (Bu da saçma, adam kendi televizyonuna konuk olur mu, ‘Ben çıkıyorum' demiş çıkmıştır, hakkı zaten) programı bile seyrettim.
Böyle bir kategoride ‘fair-play' ödülü var mıdır bilemiyorum, ama bir takım ağır derecede mazoşistler dışında hiçbir normal Galatasaraylı'nın asla yapmayacağı hareketi yaptığım ve pazar gecesi Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlamalarını sonuna kadar seyrettiğim için, adayım ben arkadaş!
Ağustos'a kadar spor programı seyretmesem de olur diyeceğim ama en azından haftaya da bakmak gerekecek bu programlara yazmak için... Neyse ya, İbrahim Tatlıses'in zamanında net bir şekilde vurguladığı gibi ‘Benden nefret edin ama bana acımayın...’
(NOT: Gece boyunca kalkıştığım zorlu işi bilen arkadaşlarımdan gelen ‘Dayan baba, az kaldı!..’ veya ‘Gençliğine yazık, kalk yat be ağbi!’ tarzı destek mesajları için teşekkür ederim.)