Sibirya Soğuğu’nun memlekete vardığı gün duş alıp çıkmışım, kafam üşüyor. Soğuğun kaşlarımı takip ederek şakaklarıma ulaştığı sıralarda Riko’ya vardım.
"Hayrola genç, üşümüşüz galiba?" diyerek karşıladı.
O esnada çeneyi sabitlemek konusunda bazı sıkıntılar yaşadığım için sadece "Hıığ-hıığvğ!" gibi sesler çıkartma yoluna gittim.
"Kahve?" dedi, "Üstüme bir kova sıcak döksen daha makbule geçer" cevabını verdim.
"Topesto’ya gideceğiz, hiç soyunup dökünme desem?.."
"Gücümü toplayıp kafa atana kadar beklemeni rica ederim."
"Filmleri hazırlamış, bekliyormuş eleman..."
"Niye direkt Topesto’ya yönlendirilmedim?.. Peki sende bere var mı?.. Film neymiş?.. Ben her ihtimale karşı bir film getirdim aslında ama... Ne demek bere yok ya?.. Tişört ver, kafama dolayacağım... Vor, vor, vor!.."
*
10 dakika sonra sokaktaydık.
Arkadaş diye bildiğim şahıs kafama bakarak "Tişört de dolanabilirmiş aslında, gayet mantıklı" dedi.
Eski bir monttan fermuar mekanizmasını kullanarak ayırdığım kapüşonu kafama oturtmak için mücadele verdiğimden muhatap olmadım.
Nihayet kapüşonla bütünleştim.
Kendimi sıcak ve güvende hissettiğim o tatlı zafer anını bozmak için Riko’nun "Bence kendini görmelisin" demesi yetti.
İlk vitrinin karşısına dikilip kendimi incelemeye başladım.
Bone takmış yüzücü ile pazarda gezerken yağmura yakalanınca kafaya mavi renk poşet geçirmiş vatandaş arasında bir yerde durmaktayım görüntü itibariyle.
Daha önce cin mısır işi çözülmüş, pizzacı telefonları zaten akılda kayıtlı... Bu durumda sadece gazlı meşrubat almak gerekiyor, o iş de basit!
İşte Riko bu noktada hata yaptı ve "alternatif manav abi"yi seçti.
Tuhaf kapüşonumla arkasından bakkala yöneldiğimde artık çok geç olduğunu biliyordum.
*
"Alternatif manav abimizin" en büyük özelliği, istediğiniz mal yerine başka mal satmasıdır. Eğer havasındaysa ve dükkan sakinse, bir de sizinle azıcık muhabbeti varsa şov başlar.
Kereviz almaya gidip ananasla eve dönenlerin hikayeleri kuşaktan kuşağa aktarılır hálá!..
"Yaprak sarmanın önem arz eden tarafının yaprak değil de, sarmak olduğunun farkındasın di mi abi?" diyerek bilincini yerine getirmeye çalıştım.
"Makine almıştık ya Tahtakale’den" dedi.
"O makineye güvendiysen, senin sarmaları ancak İstanbul Modern’de enstalasyon olarak sergileriz; ayrıca iç malzeme nedir, nasıl hazırlanır gibi konulara hiç girmiyorum" dedim.
Alternatif manav torbaya "Topesto’ya selam, şunları da ekliyorum Rikocum..." diyerek dev bir limon, hurma ve taze soğan attı, dükkandan çıktık.
*
"Eldeki malzemeyle bir şeyler hazırlamayı düşünmüyorsun di mi?" dedim.
"Hepsini yemeyi düşünüyorum" dedi.
"Beraber yeme, yiyeceksen de haber ver ben kaçayım" dedim.
Riko’nun "Greyfurtun iriliği bana bir fikir verdi. Yarım yarım kesildiğinde iki şapka elde edilebilir" gibi fena espriler yapmaya başladığı sırada Topesto’ya ulaştık.
*
Benim kafa koruma mekanizmasına fazla takılmadı canım arkadaşım.
"Film hazır, direkt başlayalım bence" dedi.
Sonra Topesto 1935 yapımı western-korku filmi "Rawhide Terror" ve 1965 yapımı bir kült korku filmi olan "Psycho A Go-Go!"dan oluşan yeni yılın ilk film toplantısını başlattı.
2008’in ilk boş gününde, daha önce defalarca yaptığımız gibi bomboş işlerle uğraşmak üzere buluşabildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu düşündük.