Bir müzik dükkanından notlar

Birikmiş mil eritme planları dahilinde küçük bir Berlin firarı gerçekleştirdim çok ayıptır söylemesi. Uçak biletini halledince, sırt çantalı gezgin insan bütçesi yeterli oluyor bu durumda...

Haberin Devamı

Berlin’de yapılacak işler belli. Knut’un aziz ve tatlı hatırası için hayvanat bahçesine gidilecek, Adnan’da yemek yenilecek, yılın bu zamanları şenliklenen sokaklarda sürtülecek ve illa City Music Berlin’e gidilecek.
Kurfürstendamm derler ki bir uzun caddedir.
Her şehirde bir İstiklal Caddesi arayangillerdenseniz, bu caddenin kaldırım taşlarını da çiğneyebilirsiniz.
Aynı şey değildir elbette fakat kalabalığı vesaire benzer.
Bu muhitte en sevdiğim dükkan City Music Berlin’dir.
Dar bir merdivenle üst kata çıkılır.
Dev bir salon. Ön cephede CD’ler, arka tarafta plaklar.
Çok temiz ikinci el plak bulunur, fiyatlar eskiden çok daha ucuzdu ama yine muhakkak bir güzellik çıkar.
Yeni çıkanlar da anında ulaşır elbette.
Plak bölümündeki eleman artık nesli tükenmekte olan sağlam müziksever plak dükkanı çalışanıdır.
İstediğiniz plağı dinlemenize imkan sağlar, soru sorarsanız fikrini belirtir, sessiz bir şekilde saatlerce plak incelemek isterseniz hiç karışmaz.

Haberin Devamı

ÇOK MUTLU OLACAĞIZ

Seferimi ‘şanlı sefer’ mertebesine taşıyan ilk keşfim, Easy Star All-Stars’ın ‘Dub Side Of The Moon’u oldu.
Albüme plak formatında ulaşma çabam epeydir sürüyordu. 2003 yılı, stüdyo yapımı, sevgi gücü yüksek bir çalışmadır.
Radiohead’in ‘OK Computer’ını da ‘dub’lamış olan (harikuladedir) Easy Star’ın benzer muameleyi Pink Floyd’un ‘Dark Side Of The Moon’una çektikleri albümdür.
Tipik bir ‘Ara ki bula ki’ albümü.
Nihayet karşılaştık, “Sana sıcak bir yuva, seveceğin arkadaşlar, güzel bir pikap ve sabah akşam dinlenme imkanı sunacağım. Çok mutlu olacağız birlikte” diyerek kucakladım.
Başka mutlu tesadüfler de yaşandı.
“Kronik hastasıyım” kontenjanından sevdiğim Jonathan Richman & The Modern Lovers’ın bende olmayan bir albümü, James Brown babamızın ‘Cold Sweat’i, bendeki kopyası artık iyice yorulmuş olan Tom Waits yapımı, 1987 model ‘Franks Wild Years’ yanımda kasaya yürüyen arkadaşlarım oldu.
Bir de yeni yayınlanmış plak aldım risk hakkımı kullanarak.
Bu konuda ayıptır söylemesi hislerim ve elbette rehberim olan müzik yazarlarına çok güvenirim.
Daha önce hiç dinlemediğim ama hakkında iyi şeyler okuduğum birinin, bir grubun plağını almak, eve dönüp dinleyince “Helal” demeyi severim.
Yanılıp “Bu ne be?” dediğim olmadı mı; elbette oldu ama riske girmek yine de güzel, yine de çekici.
Bu kez hakkımı Hanni El Khatib için kullandım.
İlk albümünü yapmış Hanni: ‘Will The Guns Come Out’.
Yarı Arap, yarı Filipinli. ABD’de, Los Angeles’ta büyümüş, yaşamış.
Esas işi kay-kay tasarlamak.
Sorulduğunda yaptığı müziği “bıçak kavgası müziği” diye adlandırıyor.
Çiğ servis edilen, cayır cayır, damardan, sert ve cesur bir müzik yapıyor.
“Bir başka kişiye benzet” deseniz, Jack White’a, White Stripes’a benzetirim.
Tavsiye ederim özellikle indie-rock’çı yarışmacılara...

Haberin Devamı

PARASIYLA DEĞİL Mİ BİRADER

Black Keys’i seviyorum.
Yeni albümlerinin habercisi olarak çıkmış olan ‘Lonely Boy’u müzik kanalları aracılığıyla dinleyip bayılmıştım.
Kasadaki elemana “Geldi mi plak olarak?” diye sordum.
Yeni albüm ‘El Camino’ yayınlanalı iki gün olmuş olmamıştı.
Eleman “Var ama çok pahalı” dedi. Her Türk gibi hafiften “Parasıyla di mi birader?” şeklinde bir gurur çalkantısı yaşadıysam da serinkanlılıkla “Ne kadar pahalı?” dedim.
Cevap “Oharillo!” dedirtecek boyuttaydı: “35 yuro 90 sent!”
“Yanında grubun hisse senedini mi veriyorlarmış, o ne biçin fiyat?” dedim.
“Ben de anlamadım” dedi ve memleketimizin esnaflarını çağrıştıran şekilde devam etti: “Dükkana girişi 28 yuro birader. Ben de alacaktım vazgeçtim. CD’sini al bence, 15 yuro...”
Gel de sevme City Music’i şimdi, di mi ama?
Finali Amy Winehouse’la yaptım.
Ölümünden sonra çıkan ‘Lioness: Hidden Treasures’ın geliri Amy Winehouse Vakfı’na gidecek.
Bunu bilmeme rağmen albümü alırken “Ölmüş gitmiş kız hâlâ sırtından para kazanmaya çalışıyorlar” deme hakkımı saklı tuttum.
Fakat dinlerken, Mark Ronson ve Salaam Remi’nin albüm kapağına yazdıklarına okurken laf olsun diye değil, gerçekten duygulandım.
Ruby & The Romantics’in güzeller güzeli ‘Our Day Will Come’ını bir söylemiş.
Vay ki ne vay!
Bir müzik dükkanı seferinden deftere bu notlar düştü işte.
Kasa fişinde yazanlar bundan ibaret...

Yazarın Tüm Yazıları