Paylaş
Jacques Cousteau’nun “Siz köpekbalığına vahşi ve tehlikeli diyorsunuz, lüferler köpekbalığı boyunda olsaydı görürdüm ben sizi” yorumuna dikkat burunuz.
En küçüğüne defne yaprağı denir, 7-8 santim boyundadır.
Boyu büyüdükçe adı da tadı da değişir: Çinakop, sarıkanat ve bayanlar baylar, trabzandan kayanlar, karşınızda biricik lüfer.
Doktor Fethi Akşıray’ın Deniz Balıkları Tayin Anahtarı’nda “pomatomus saltator” diye geçer, havalı bir ismi de vardır kayıtlarda yani.
Lüfer olarak da kalmaz aslında, kabalüfer olur, kofanaya kadar yolu vardır.
* * *
Avı ayrı efsanedir.
Ali Pasiner, “Alabalıktan Zarganaya Türkiye Balıkları”nda anlatır:
“19’uncu yüzyılda sezonun ilk lüfer avında kullanılmak üzere çok usta balıkçılar tarafından gümüşten zokalar döküldüğü ve sadece ilk gün kullanıldığı bilinmektedir. Boğaz’da gece lüfer avında motor çalıştırılmaz ve sandal ipi yakamoz yaptığı için denize meir atılmaz. Sandal, Boğaz’ın sert akıntıları içinde kürekle idare edilir... Bazı sandallarda kömür ateşiyle yanan küçük mangallar bulunur, av sırasında tutulan lüferler hemen temizlenir ve ızgaraya yerleştirilir.”
* * *
Benim lüferle mesaim bu noktada başlar işte; o herkesi yer, ben lüferi yerim!
“Denizdeki her türlü canlı ayrıdır, lüfer ayrıdır” der yerim!
Buğulaması, fümesi, köftesi, tavası, kâğıt kebabı ve hatta pilakisi yapılır ancak tercihim ızgaradır.
Pasiner’in kıymetli hatırasını yaşatan kitabında “lezzetli olduğu aylar” Eylülün ikinci haftasından ocak ayına kadar diye belirtilir fakat ben ne zaman nerede karşıma çıksa ceketimi ilikler, saygımı sunar, yerim!
Fakat lüfere bir haller oldu, sırra kadem bastı.
Bulsan bile, yiyebilmek için çok abartarak söylersem evi arabayı ipotek ettirmek gerekiyor.
Lüferin hastası olan şahıslar derya kuzusuna erişemeyince -bana bakınca anlaşılabileceği gibi- huylu ve gergin bir tiplere dönüşüyorlar.
* * *
“Memleket hop oturup hop kalkıyor, lüfer bitmiş bana ne” demeyin, demeyenlere kulak verin.
Lüfer bana balıkçıda otururken sorsan bir numaralı memleket meselesi mesela.
Ayrıca yalnız da değilim.
Kafayı lüfere takanlar örgütleniyor.
Slow Food, İstanbul Fikir Sahibi Damaklar Hareketi lideri Defne Koryürek’ten çağrı mail’i geldi.
12 Nisan’da FSD ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), 12 Nisan’da Beyoğlu’nda, Cezayir Restoran’da epeyce geniş katılımlı bir bilgi semineri düzenliyor.
Üstad Vefa Zat da var ekipte, namlı şeflerimizden Mehmet Gürs de.
TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk de var Greenpeace’ten, İstanbul Tarım Müdürlüğü’nden temsilciler de...
“Lüferim nerede” sorusunun cevabı aranacak, yanlışlara dikkat çekilecek.
“Boğazlarımızın sultanı. İstanbul balık olsa lüfer olurmuş, onun gibi, dişli, vahşi, haysiyetli.. Bizlere nerede olduğumuzu, mevsimlerin dönüşünü hatırlatan bu eşsiz lezzet, ne var ki, tümüyle yanlış avlanmanın, yanlış mevzuat ve yönetmeliklerin sonucu, İstabul’a ve Boğaziçi’ne hızla veda ediyor...” diyor Fikir Sahibi Damaklar ve TÜDAV.
* * *
Ben daha net sorayım: Deryalar kuzusu lüferime n’oldu?
“Lüferden bana ne” demeyin, denmez öyle lüfere.
Açılan isyan bayrağının altında birleşin ve lüferinizi isteyin.
Dedim ya, balıkçıya oturduğun zaman lüfer bir numaralı memleket meselesi.
(www.fikirsahibidamaklar.org)
Paylaş