Paylaş
Hayat şartları gerçekten zor, herkes kendi çektiğini bilir elbette içinde debelenip durduğumuz bu mağduriyetlerden örülü ağın içinde...
Bir de eğitimde geri bırakılmış, buna rağmen şartları zorlayıp negatif ayrımcılık duvarlarını aşıp iş bulmayı başarmış, çalışmak isteyen, çalışmak zorunda olan bir kadın olduğunuzu düşünün...
Şiddet sarmalına, tacize ve bu tarz saldırıların tümüne karşı kendinizi savunmasız hissettiğiniz, saldırganların neredeyse cezasız kaldığını görüp durduğunuz bir dünyada ayakta kalmaya çalıştığınızı...
Evi geçindirmeye katkının yanı sıra evde de çalışmak zorunda olduğunuzu, bir de başlı başına bir mucize olan iyi bir annelik yapmaya uğraştığınızı...
Dün, 8 Mart dolayısıyla medyada pek çok araştırma, haber, rapor, istatistik yayınlandı.
Her dört kadından birinin istihdam edildiği, bu konuda dünyada üzerinde çok düşünülmesi gereken bir noktada bulunduğunu bir kez daha hatırladık mesela.
DİSK’in araştırmasına göre pandemi sürecinde geniş tanımlı işsizlik kadınlarda yüzde 38’e yükseldi; yüzde 42’sinin de ücretleri azaldı...
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Nurten Öztürk, Jale Özgentürk’e kadınların son 25 yılın kazanımlarını pandemi sürecinde kaybettiklerini söylüyordu dün:
“Dünya Ekonomik Raporu’na göre kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olması için 100 yıl geçmesi gerekiyor. Eşit ücret için 257 yıl geçmesi gerekiyor. Türkiye olarak durumumuz da oldukça kötü. Cinsiyet eşitliği konusunda 152 ülke arasında 130. sıradayız. OECD sıralamasında da son sıralardayız. 1990 yılındaki kadın istihdamıyla şu anki oran arasında bir fark yok.”
Peki ya şiddet? Ne yazık ki her gün en az bir kadının sistematik hale gelen erkek şiddetine kurban verildiği bir ülkeyiz.
Her konuda en az ikiye ayrılmayı beceren kamuoyunun bazı akla ziyan tipler hariç bu şiddetin son bulması için “demeç üzerinde”, “söylev üzerinde” bile olsa hemfikir olduğu halimiz bu bir de!
8 Mart açıklamalarında verilen sözlerin, sosyal medya kanallarındaki çiçekli-böcekli mesajların bir etkisi olsaydı bugüne kadar bir arpa boyu da olsa yol kat etmiş olurduk. Demek mesaj yetmiyor problemleri çözmeye...
Dün Cumhuriyet’te okuduğum, Ekmek ve Gül’ün 22 ilde 680 işçi kadınla görüşerek hazırladığı raporda bir kadın şunları söylüyordu:
“Pandemi döneminde yüküm iki katına çıktı. İşten çok evde yorulduğumu hissediyorum. Hem kafa olarak hem de beden olarak müthiş derecede yıpranmışlık hissediyorum. Bir reklamı, bir diziyi izlerken bile kendimi ağlarken buluyorum. Bitmişlikleri oynuyorum derler ya o durumdayım.
Pandemi öncesinde zaten hayatımız zordu şimdi iki katı zorlaştı. Çocuğun ihtiyaçları için zaten çalışıyorum. Yetişebilmek için mesaiye kalıyorum. Çocuğun evde tek kalacağı düşüncesi kafayı yediriyorken buna bir de eğitim alamıyor olması eklendi. Her şeye birden yetişmeye çalışıyorsun. Bu da sinirlerimi altüst ediyor. Sürekli çalışıyorum. Kendime sadece banyo yaparken ve oje sürerken zaman ayırabiliyorum. Kendim için bir şey yapmak istesem onda da sabah erken kalkmam lazım, yine uykudan fedakârlık yapıyorum...”
Bir de “kendinizi böyle düşünün” demiştim ya, bu sözleri okuyun öyle düşünün işte...
NE KRALİYETMİŞ ARKADAŞ!
OPHRAH Winfrey’in Sussex Dükü ve Düşesi ile gerçekleştirdiği röportaj, henüz yayınlanmadan dünya kamuoyunun dikkatini çekmişti.
Sussex Dükü ve Düşesi dediğimde kafalar karışabilir. Rahmetli Prenses Diana’nın küçük oğlu Harry ve eşi Meghan’dan bahsediyorum; kraliyet ailesinden kaçıp ABD’ye yerleşen ünlü çiftten.
Röportaj nihayet yayınlandı ve beklendiği üzere bazı “bomba açıklamalar” da geldi.
Hoş, daha önceki röportajlarından veya sızan haberlerden durum hakkında bilgi sahibiydi kraliyet skandalı sevenler fakat yine de etkileyici başka şeyler öğrendik.
“Bebeğin ten renginin koyu olmasından korkulması” gibi ırkçılık boyutu olan rezaletler, Meghan’a “İntihar etmeyi düşündüm” dedirten sistematik mobbing uygulanması, can güvenliği endişeleri...
Netflix’in kraliyet ailesine tarihi gerçekleri kurguyla harmanlayarak yaklaşan popüler televizyon dizisi The Crown’a yeni sezon eklenir mi diye düşündüm röportajı takip ederken.
Malum, 4’üncü sezon 1980’lere, Thatcher dönemine, Diana’nın mutsuz evliliğine odaklanıp hikâyeyi 1990’lara kadar taşımıştı.
5’inci sezon bu yaz çekilecek ve 2022’de gösterilecek. Kraliçe rolünün Olivia Colman’dan Imelda Staunton’a geçeceğini, 1990’lara odaklanılacağını biliyoruz.
Dizinin “kafa takımı” 5 sezonun yeteceğini, 6’yı çekmeyebileceklerini filan söylüyordu ancak 6’ncı sezon sonra kesinleşmişti.
Harry ve Meghan’ın oluşturdukları bu yeni güç dalgası bence 7’nci sezonu da düşündürecektir.
Ne kraliyetmiş arkadaş...
Paylaş