Paylaş
Toplum olarak kendimizi antidepresana vurmuş halimiz böyle bir de...
Sadece 2016’nın ilk 9 ayında 33 milyon 368 bin 916 kutu antidepresan yutmuş bir toplumdan bahsediyoruz burada.
2018’de Milliyet’ten Mert İnan’a konuşan Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ömer Böke “artan psikolojik rahatsızlıkların” tetikleyicilerini şöyle sıralıyordu:
“Yoksulluk, işsizlik, göç, doğal ve insan kaynaklı travmalar, alkol ve madde kullanım bozuklukları, toplumsal çatışmalar ve belirsizlikler...”
Elazığ’daki deprem felaketinin ardından bir kez daha tanık olduğumuz üzere bu listeye “sosyal medya kullanma şeklimiz” de rahatça eklenebilir.
Sadece ve sadece kendisinin doğru, düzgün, vicdanlı, ahlaklı, yardımsever olduğunu düşünen...
Elinde “şaşmaz” olduğuna inandığı, ayarlarını bizzat kendi bakış açısına göre hassas şekilde ayarladığı bir “samimiyet ölçer” ile yaşadığını sanan...
Bu sayede klavye başından yargı dağıtan, katılmadığı görüşe “Sen sus, zıbar, beter ol!” diye çıkışmayı marifet gören ve dahi muhbir vatandaş olarak savcıları filan göreve çağıran...
Bir felaketin doğurduğu acıyla yüzleşmek, nerede yanlış yapıldığını sorgulamak, doğruya ulaşmak için doğru soruları sormak yerine “ateşli polemik cephelerine” tav olan...
Günah keçisi bulmak telaşıyla sosyal medya uygulamalarında omuz atarak ilerleyen, trollüğün saltanatına nefer yazılan...
Bütün suçu yükleyeceği bir “tüvit”in varlığı veya yokluğu ile kendisini “en yüce gönüllü”, “en fazla üzülen”, “en külyutmaz” ilan etme telaşıyla yaşayan...
Acısını sessizce, susarak yaşayanın kıymetsiz hatta hain olduğunu düşünerek rahatlayan...
“Aman bu işin ucu benim siyasi kampıma dokunmasın” güdüsüyle davranan, bununla da yetinmeyip “karşı siyasi kampı” dövebilmek için “malzeme” arayışında olan...
“Milletçe birlik ve beraberlik ortamı” klişesini dilinden düşürmemeye özen gösterip farklı sorular soranları vatan haini ilan eden...
Ruh sağlığı hasarlı, zihin yapısı zehirli bir kesim üzerinden konuşur hale geliyoruz böylece bütün olayları.
Elazığ depremi de gösterdi ki büyük afetler bile bu durumu değiştirmiyor.
Akıl, bilim, şeffaflık kapı dışında bırakılıp meydan bu hastalıklı tavırlara terk edildikçe de iyileşmemiz zor sanki...
Paylaş