İstanbul, sıcağın insaf boyutlarını aştığı bir gece yaşıyordu. Normalde gazozdan bile olsa esen rüzgárdan eser yoktu. Marianne Faithfull'un hatırına o sıcakta konsere gelenler, kendi yaşadıkları bunalımı bir kenara bırakıp Marianne Faithfull'un pişmesine hayıflanıp durdular.
MARIANNE Faithfull konserinde Açıkhava Tiyatrosu'nda hazır bulunan şanslı insanlar, konser sonrasında şunları konuşuyordu:
1- Ne güzel konserdi.
2- Ne tatlı kadındı.
3- O kıyafetle pişmedi mi?
Marianne Faithfull, lacivert (Yoksa siyah mıydı? Yok yahu füme de olabilir...) bir ceket pantolon takım ve uzun kollu sentetik bir bluzla sahneye çıkmıştı.
Kendisi de durumun farkında olduğundan bir ara ‘‘Barbekü Faithfull’’ gibi bir espri de yaptı hatta.
İşte bu noktada, araştırmacı gazeteci olarak, durumu aydınlatmak ve Faithfull'un sıcaktan bunalmasına üzülen hayranlarının yüreğine su serpmek bana düşüyor.
Arkadaşlar, Faithfull'un o sıcakta, o kıyafetle sahneye çıkmasının tek suçlusu Air France'tır. Çünkü Air France, güzeller güzeli Marianne'in bavullarını kaybetmiş.
Şimdi diyeceksiniz ki; ‘‘Koca Marianne Faithfull, bir tişört almayı akıl edememiş mi?’’ Onu bilemem. Alışverişe çıkmış ama sadece makyaj malzemesi almış.
Dün akşam üzeri Türkiye'den ayrılan Marianne Faithfull, hálá bavullarına kavuşamamıştı, bunu da söyleyeyim.
* * *
Her neyse efendim. Hakiki manada bir ‘‘yaşayan efsane’’ seyrettik önceki gece. Konserin sponsoru Emirates'di. Onlar da sağolsun. Zaten dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama Emirates son üç senedir en baba konserlerin sponsoru. Önce Björk, sonra Nick Cave, en sonunda da Marianne.
Haydi yeri gelmişken söyleyeyim: Vakıf yıllardır Tom Waits'i getirtmek için uğraşır durur, biliyorsunuz. Seneye gelme ihtimali bayağı yüksek. Gelirse, onun da sponsoru Emirates olacak. Ne diyeyim; hayırlı uçuşlar.
Konsere dönelim. Marianne, sıcağa rağmen mükemmel bir performans sundu. Son albüme ağırlık verdi doğal olarak. Fakat ‘‘Broken English’’ ve favori şarkılarımdan, John Lennon bestesi ‘‘Working Class Hero’’ gibi eskilere de indi.
Arkasındaki orkestra da gayet sıkıydı. Yalnız, sahnedeki kameraman kafayı niye davulcuya taktı, onu bir türlü çözemedik. Herhalde ‘‘Davulcuyu çek’’ dediler, başka da bir şey demediler elemana.
Marianne Faithfull'un o kırık fakat şahane sesine doyduk netice itibariyle. Bir de arada yaptığı esprilerden bazıları hakikaten şahaneydi. Millet, sıcaktan bunalmış olmasa daha eğlenceli olabilirdi.
Şimdi esprilerden örnek vereyim diyeceğim olmayacak. Espriyi yazınca manasını tamamen kaybediyor. Cem Yılmaz gösterileriyle ilgili haberleri okurken oluyor bana hep. Adam o espriyi yaptığında çok iyi ama, biri tutup yazınca ‘‘Eeeeee?’’ diyorsunuz.
Bu sebepten esprilere hiç girmeyelim. Siz de üzülmeyin, ben de kendimi harap etmeyeyim.
Bavullar kaybolunca, Marianne'i İstiklal Caddesi'ne alış verişe çıkarmışlardı ve o da makyaj malzemesi dışında bir şey alammıştı ya; işte oraya dönelim biz iyisi mi...
Sıcaktan bunalan Marianne, ‘‘Çivi çiviyi söker’’ mantığıyla hamama gitmek istemiş. Ekip engel olmaya çalışmış ama inat etmiş.
Marianne'i direkt Galatasaray Hamamı'na emanet etmişler.
Los Angeles'tan turşu gibi gelmiş olan Marianne, Galatasaray Hamamı'nda acayip mutlu olmuş. Bir masaj, bir kese... Hatta bu sefa sonunda, hamamda bir süre uyumuş bile.
Hamamdan sonra otele dönünce basın toplantısına kadar biraz daha uyumuş. Toplantıdan sonra, yine biraz uyumuş. Yani aslına bakarsanız, bayağı bir uyumuş güzel Marianne. Konserden sonra sahne arkasındaki partiye de ‘‘Uykum var, çok yorgunum. Sizinle takılmak isterdim ama otele gidiyorum’’ diyerek veda etti zaten.
Faithfull, konser sonrasında nargile içmek isteyince, bu isteği de halledildi. Ben ‘‘Safran'a götürelim, orada nargilenin şahını ayarlarız’’ dedim. Yorgun olmasa gelecekti ama olmadı.
Bu arada Marianne Faithfull'un sahne arkasında toplanan 30 kişi arasından birini seçip flört ettiğini de belirtmek gerekiyor. Bu şanslı kişi, Faithfull hayranlığıyla tanınan Tuğrul Eryılmaz'dı. Milliyet Sanat ve Radikal'in hafta sonu eklerinin yönetmeni olan Eryılmaz, Marianne'in elini tutarak gözlerinin içine baka baka konuşmasından sonra, bir müddet kendine gelemedi zaten.
Aynı zamanda büyük bir Rolling Stones hayranı olduğu bilinen Eryılmaz'a, ‘‘Usta sattın Mick Jagger'ı, eski manitasını görünce’’ diyecektim ama keyfini bozmak istemedim.
Marianne, dün İstanbul'dan ayrılmadan önce, Rumeli Hisarı'na giderek balık yedi ve şehrimize veda etti.
Ünlü şarkıcı, bir sonraki konserine kadar dört gün tatil yapacaktı. Rehberi, Faithfull'un İstanbul'a vurulduğunu ve ‘‘Keşke o dört günü burada geçirseydim’’ dediğini söyledi. Kalsaydın be Marianne Abla; sıcak mıcak seni ne güzel gezdirirdik.
İçinden kedi geçen konser
Faithfull'un konsere başladığı dakikalarda Açıkhava'da enteresan bir hadise yaşandı. Açıkhava'nın kadrolu kedilerinden biri (sarı-beyaz karışık olan) sahneye sağ taraftan giriş yaptı. Orkestrayı, solisti ve binlerce seyirciyi tınmayan kedi, gayet serinkanlı bir şekilde sahneyi boydan boya geçip, kulise gitti. Aynı kedi, konser sonrasındaki kokteylde de hazır bulundu.