SON yarım saati sadece sol ayağımın üzerinde geçirdiğim için hafif bir uyuşma var tabii...
Aslında yine son yarım saattir elimde sürekli yanan bir sigara tutmak ve bu sırada dirseği masada sabit tutmaya çalışmak daha rahatsız edici.
"O zaman söndür sigarayı otur yerine be adam!" diyebilirsiniz. Ama Serkan o üçlüğü attığı sırada ne yazık ki elimde bir sigara vardı, sol ayağımın üzerinde duruyordum (Bunun nedenini tam olarak açıklayamıyorum kendime de) ve sigara tuttuğum elimin bağlı olduğu kol da masaya dayalıydı.
* * *
Aslında, Litvanya maçının büyük bölümünü evde rahat bir koltuk kalmamış gibi tabureye tüneyerek ve meşrubat kutusunu şakağıma dayayarak seyrettiğimi düşünürsek (Bu kez sorumlusu Ersan İlyasova’ydı) gayet iyi durumda olduğum bile düşünülebilir.
Avustralya maçı oynanırken basketbolcularımıza nasıl savunma yapmaları gerektiğini, hücumda nasıl zıplarlarsa daha etkili olabileceklerini gösterirken, zaten sol omzu duvara çarpmak suretiyle sakatlamışım, bu sebepten sol kolu turnuva sonuna kadar uğur malzemesi olarak kullanmamaya dikkat ediyorum.
Bu arada, aslan basketbolcularımıza savunma gösterdiğimi söylüyorum ama onlar Japonya’da ben İstanbul’da televizyon başındayım. Yine de sanki beni duyacaklarmış gibi bağırış çağrış seyrediyorum: "Serkan, şuuuuut!.. Çok iyi abi, bas ona orada... İyi savunma, çabuk dönün, çabuk dönün... Kes o topu Fatih, bravo Fatih sana şapkacı dükkanı açacağım!"
İnanılmadan, güvenilmeden, baştan sona eleştirilerek Japonya’ya gönderilen Basketbol Milli Takımı’nın bana ihtiyacı yok tabii. Çıkıyorlar parkeye ve kolları bacakları çıksa bile sonuna kadar mücadele ediyorlar.
Kazanmaları tabii önemli ama kaybetseler de...
(Bu arada maçın ikinci yarısı başladı, yazıya devrede başlamıştım şimdi tek elle yazmaya çalışacağım. Malum, sol bacak/dirsek/yanan sigara pozisyonu...)
* * *
Kesin gider artık bu maç derken oyuna asılmaları, her biri ayrı ayrı sakatlık yaşarken maç boyunca içlerinden sürekli birer kahraman çıkarmaları, alacakları neticeden daha önemli.
Ben basketbola Necati-Efe-Kara Mehmet-Emir gibi milli basketbolcularımızın bir Koraç Turnuvası’nı seyrettikten sonra aşık olmuş, kısa ve başarısızlıklarla dolu basketbol oyunculuğu kariyerime de o yıllarda başlamıştım.
* * *
İbrahim, Serkan, Ersan, Fatih, Ender, Ermal, Kaya, Cenk ve diğerleri...
Şimdi mahalle aralarında yine potalar kurulmaya başlayacaktır, eminim.
Bu takım, boyun eğmeyen yapısıyla kalplerde ayrı bir yer kazandı; 2010 ve diğer turnuvalar için umut verdi.
Turnuvayı nasıl bitirirlerse bitirsinler, her türlü övgüyü hak ediyorlar.
(Bu arada dirseği mi oynattık, sigarayı mı düşürdük ne, takım sendeliyor... Serkan, şuuuuut!.. Canınız sağolsun...)