Adamımız Dylan için ön hazırlık

Bob Dylan 7 Haziran 1988’de Concord, California’daki Concord Pavilion’da sahneye çıkıp “Subterranean Homesick Blues”u söyleyerek “Never Ending Tour/ Hiç Bitmeyecek Turne”yi başlattığında 47 yaşındaydı.

Bir efsaneydi elbette ama 1960’lardaki, 1970’lerdeki pozisyonunda değildi.
1988’de kendisi gibi efsanelerle (Roy Orbison, George Harrison, Jeff Lynne ve Tom Petty) kurduğu Traveling Wilburys ile yeniden listelerde ilk 10’a girmişti, keyfi fena değildi.
Traveling Wilburys ekibiyle, özellikle Tom Petty ile bir süre turladıktan sonra “Hiç Bitmeyecek Turne”ye çıkma kararını verdi.
Sözünü de tuttu adamımız.
Yılda ortalama 100 konser vererek 2010’a kadar geldi.

* * *

1997’de akciğer enfeksiyonu yüzünden birkaç konser iptal etmek zorunda kaldı, onun dışında yola devam etti.
O yıl The New York Times’a verdiği mülakatta “Yolda, sahnede olmalıyım” diyor ve devam ediyordu: “Sahneye çıkmaktan ödüm kopuyor, dehşete kapılıyorum ama bir yandan da mutlu olduğum tek yer orası. Sahne olmak, istediğin kişi olabileceğin tek yer. Günlük hayatta olmak istediğin kişi olamazsın...”

* * *

Dylan’ın bundan 21 yıl önce 24 Haziran 1989’da Açıkhava’da verdiği konser, bu müthiş yolculuğun, bitmeyen turnenin 90’ıncı durağıydı.
31 Mayıs 2010’da vereceği konser ise 2 bin 220’nci olacak, yazıyla “iki-bin-iki-yüz-yirmi...”
48 yaşında İstanbul’a gelen adamımız bu kez 69 yaşında olacak.
Peki neler değişti bu arada?
Neler değişmedi ki...
Yol yaradı mesela, 1990’ların ortalarında Dylan birbiri ardına müthiş albümler yayınlamaya başladı.
60 küsur yaşında listelerde 1 numara olarak “listebaşı olan en yaşlı insan” gibi tuhaf bir ünvan kazandı.
Ekibi defalarca değişti, gidenler, gelenler, geri dönenler.
Değişmeyen tek eleman basçı Tony Garnier oldu. Yani konserde Bob’u seyrederken göz ucuyla Tony Abi’yi de kesin muhakkak, gizli oyun kurucu odur çünkü...

* * *

1989’daki o tatlı İstanbul gecesinde 21 şarkı söylemişti Bob Dylan.
“Most Likely You’ll Go Your Way (And I’ll Go Mine)” ile girmiş, “Maggie’s Farm” ile çıkmıştı İstanbul’dan.
2010 turnesinin ortalaması ise 17-18 şarkı.
Bu yıla, Şubat ayında Beyaz Saray’da “The Times They’re A-Changin’”i Obama’ya çaldığı tek şarkılık konserle başladı!
Sonra Japonya’da uzun süre takıldı, 31 Mart 2010’da Güney Kore’deki ilk konserini vererek Uzakdoğu’yu tamamladı ve 2 ay dinlenmeye çekildi.
Bu konserlerini “Blowin’ In The Wind” ile bitirdi genellikle ama hiçbir konseri diğerinin aynısı olmadığından bu bir tahminden öteye gitmez.

* * *

Konserler demişken... Dylan’ın İstanbul’daki ilk konserini izleyecek kadar şanslıydım.
Müzikten çok adama, efsaneye, Dylan’a odaklandığımı hatırlıyorum.
Beğenmeyen, burun kıvıranlara, “Bir ‘Merıba İstanbul’u esirgedi bizden” diyenlere kızmıştım.
Varlığını aynen koruyan o kitleye kötü haberlerim var.
Birincisi Dylan birkaç şarkı hariç gitarı eline almıyor. Hatta bazen klavyenin başından kalkmadan konseri tamamlayabiliyor.
Dylan’ı yakın takibe alanlar “kötü Dylan konseri kültü”nü yüceltirler. Dylan peşinde dünyayı gezen fanatikleri kötü Dylan konseri anılarını yarıştırmayı sever, vesaire.
Çünkü Dylan şarkıları değiştiriyor, kimi zaman tanınmayacak hale getiriyor ve bazen de hakikaten dinleyende “Baştan savma mı söylüyor, ne?” hissi yaratacak performanslar çıkarıyor.
Şarkıların plakta sabitlendiği hallerini bir fotoğraf karesinden ibaret görüyor ve hep farklı çalıyor.
Bu farklı çalmanın sırrı elbette daha doğruyu arayış...

* * *

15 kişilik bir ekiple geliyor Dylan. 1965’teki ekibi 12 kişiymiş, yani kalabalık gezmeyi pek sevmiyor.
Zaten gelecek 15 kişinin 6’sı sahnede çalıyor olacak.
Bir de fotoğraf vesaire çekilmesine izin vermiyor.
Cep telefonuyla film çekilen dönemde nasıl uygulanır bilmem ama en azından flaşı unutmanızı ben de özellikle rica edeceğim.

* * *

31 Mayıs gecesi tarih Dylan cephesinden tekerrür edecek. Biletler tükendi, süre azaldı.
İstek şarkılarım kalbimde gizli bir şekilde yine orada bir yerlerle olacağım.
Ve nasıl çalacağı umrumda bile olmayacak.
(Not: Dylan’ın bütün konserlerinin playlist’lerine hem kendi sitesinden www.bobdylan.com, hem de çılgın www.bjorner.com adlı siteyi karıştırarak ulaşabilirsiniz. Meraklısı için çıldırtıcı güzellikte...)
Yazarın Tüm Yazıları