Paylaş
Yazılacak bir yazı, halledilmese kıyamet kopmayacak birkaç küçük iş, o sabah kahveyi çok güzel yapmış olmam, üstümde yatan kediye kıyamamak gibi bulunması kolay “dolaylı” bahanelerden güç alarak gitmemeyi tercih ettim...
Sonra devreye çıktığı günden itibaren cuma sabahlarında kahve eşlikçisi olarak ayrı bir alan açmayı başaran Hürriyet Kitap Sanat eki girdi ama oraya biraz sonra döneceğim...
Önce filmini seyredip sonra kitabını okuduğumuz bir “vaka” idi “Trainspotting”...
İskoçyalı yazar Irvine Welsh’in kitabı ve o kitaptan yola çıkılarak çekilen film, Edinburgh’da yaşayan, daha doğrusu arafta salınıp duran arızalı ruhların hikâyelerini anlatıyordu.
UMUTSUZLARIN MANİFESTOSU
Iggy Pop’un tabanca gibi şarkısı “Lust For Life” ile açılıyordu film.
Kahramanlarımızdan Renton (Ewan McGregor) ve Spud (Ewen Bremner) polisten kaçarken dış ses umutsuz bir kuşağın manifestosundan pasajlar okuyordu:
“Hayatı seç... Bir iş seç... Bir kariyer seç... Bir aile seç... Dev bir boktan televizyon seç... Bulaşık makinesi, otomobil, CD çalar, elektrikli konserve açacağı filan seç...
Sağlıklı hayatı, diş tedavisi sigortasını ve düşük kolesterolü seç. Ev kredisi ödeme planını, ilk evini seç. Arkadaşlarını seç... Kanepede oturup beynini uyuşturan, ruhunu ezen geri zekâlı televizyon programlarını seyredip boktan abur cuburlar lüpletmeyi seç...”
Böyle devam ettikten sonra laflarını şöyle noktalıyordu eleman:
“Hayatı seç... Ama niye böyle bir şey yapmak isteyecekmişim ki? Bir hayat seçmemeyi seçiyorum ben. Başka bir şey seçiyorum. Sebep? Sebebi yok...”
Bir kuşağın içinde gezdirdiği sıkıntıyı bir çırpıda kusarak uyumsuzluğun evrensel standartlarını belirliyordu Welsh’in kahramanı.
Kurt Cobain’in çaktığı işaret fişeği gibi bir işaret fişeği daha yükseliyordu “X Kuşağı”nın zihinsel semalarında bu manifestoyla...
Sokaklarda, duvarlarda ve rock bar tuvaletlerinde slogan olarak 20 yıldır bir şekilde dolaşıp durur işte...
EKTEKİ SÜRPRİZE GELİN
Şimdi Hürriyet Kitap Sanat’a dönelim...
Her sayısıyla giderek daha fazla vakit geçirdiğim taze fakat uzun ömürlü olmasını dilediğim ekin bu haftaki sürprizi Çağlayan Çevik’in Irvine Welsh ile yaptığı söyleşi idi.
20 yıl aradan sonra gelen ikinci “Trainspotting” ile ilgili soruları cevapladıktan sonra içinden Trump filan geçen dünyanın geldiği hali, bugünü de konuşuyorlardı röportajda.
Welsh diyor ki... Ne diyor Welsh?
“...Zenginler dünyanın zenginliklerini paylaşmaya yanaşmıyor; bu nedenle de yüzü olmayan küresel bir neoliberaller komitesi tarafından yönetilmektense, karşımızda imparatorları, demagogları buluyoruz.
Bizi birbirimize bileyip, iktidar sahiplerinin kendi güçlerini garantiye alacakları bir milliyetçilikle karşı karşıya kalıyoruz.
Karanlık bir yola çıkmış gidiyoruz ama bu böyle sürüp gitmez. Ekonomi can çekişiyor. Karnını doyuramadığınız insanları masraflı savaşlara süremezsiniz...”
Böyle diyor, 20 yıl sonra da yine doğru konuşuyor Bay Welsh...
“T2”yi seyretmeyi kendimi böyle bir nostalji rüzgârına hazır hissetmediğim için “öteledim” cuma sabahı büyük ihtimalle...
Bir şekilde seyrederim hazır olunca.
Bakalım yazar, yönetmen ve kahramanlar 20 yıl sonra nereye gelmişler, ruhları nereye devrilmiş?..
Paylaş