44 yıl sonra Papirüs’ün tıpkı basımını görünce Ferhan Şensoy’un çok sevdiğim soru cümlesine sarıldım: “Hayrola, karyola?” Eğer hâlâ iyi bir edebiyat dergisi arayan kaldıysa Papirüs’ün tıpkı basımlarını mutlaka toplamaya başlasın.
İstiklal Caddesi üzerindeki kitap/müzik marketlerinden birindeyim. Amacım bir arkadaşıma “Okuman lazım, ben sana alırım” dediğim kitaba (Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı, Franz Babinger. Çeviren: Dost Körpe, Oğlak Yayınları 2002) ulaşmak. Ezberimdeki rafa doğru ilerlerken edebiyat dergilerinin bulunduğu bölüme gözüm ilişti. Tanıdık, eski bir kapak görünce durdum: Papirüs, Sayı 2. Temmuz 1966. Kapak aklıma kazınmış. Stencil efektli bir Edip Cansever görseli dışında tamamen başlıklardan oluşturulan basit fakat etkili bir grafik tasarımı var kapağın. En üstteki başlık ‘Sağcıların Çıkmazı’. Derginin aynı başlığı taşıyan başyazısının son paragrafını ilk okuduğumuzda 1980’lerin sonlarıydı: “Türk sağcısı Batı karşısında Asyalı, sosyalizm karşısında Batılı görünmek isteyen garip bir ikilem içindedir. Eskiden cahil olduğu için çelişkilerinin farkında değildi. Bugünlerde bu çelişkiyi sezmekte ve bu durum onu öfkeye ve yalana itmektedir. İpin ucunu kaçırması biraz da bundandır galiba...” 1966 yılında kaleme alınmış bu kısa fakat etkili makalede imza yoktu fakat öğrenci evimizde ortak kanaat yazıyı canımızın içi Cemal Süreya’nın yazmış olduğu yönündeydi.
HAYROLA KARYOLA
44 yıl sonra Papirüs’ün tıpkı basımını görünce Ferhan Şensoy’un çok sevdiğim ve şaşkınlık anlarında tekrarladığım soru cümlesine sarıldım, “Hayrola, karyola?..” Artshop, Cemal Süreya’nın aramızdan ayrılışının 20’nci yılında Papirüs’ün tıpkı basımını yapmaya başlamış. Projenin ardında elbette Zuhal Tekkanat ve Vedat Akdamar var. 1966’daki fiyatı 2,5 liraymış; ben tıpkı basım için kasaya 5,9 lira ödedim. Ve “Papirüs Sayı: 2” ile Çiçek Pasajı’na, Kimene’ye gidip, oturmayı çok sevdiğim küçük masaya kuruldum. Gün birden güzelleşti. Dergiye döneceğim ama önce bir bilen anlatsın. Kıymetli büyüğüm Doğan Hızlan, Nisan 2003’te Hürriyet’teki sütununda Papirüs’ün öyküsünü şöyle aktarmış: “Ben de Papirüs’ün özel şairler bölümüne birçok yazı yazdım, o dergideki şiirler, yazılar, eleştiriler bugün bile başvuru niteliği taşıyan bir değerde kabul edilir. Derginin çıkış serüveni şaircedir. Cemal Süreya, Paris’ten İstanbul’a dönmüştür, biriktirdiği para ile bir de Chevrolet marka araba almıştır. Ancak gümrükten çekecek parası yoktur, bir yakınından para bulup arabayı gümrükten çeker. Şimdi kafasında iki seçenek vardır: Ya bu parayla bir ev alacak ya da gönlünün istediği gibi bir dergi çıkaracaktır. Cemal Süreya, dergi çıkarmayı seçer ve Papirüs adında, 51 sayı sürecek, birçok kişinin yazacağı edebiyat dergisini yayımlamaya başlar. Haziran 1966’da ilk sayısı okurun eline geçer...”
ŞİİRİN N VİTAMİNİ
Papirüs’ü tanıdıktan sonra ‘kült bir dergi’ olarak bağrımıza basıp, ulaşabildiğimiz bütün eski sayıları toplamaya çalışmıştık. Bir grup kafadar bu işi kovalarken, bulduğumuz dergileri satır satır ruhumuza emdirmiştik. Kadro, yazı kalitesi, konuların ele alınış şekli ‘üstün’ türdendi. Kimene’de Cemal Süreya’nın yazdığı Nâzım Hikmet portresini okurken “Vay be!” dedim yine: “Roger Garaudy’nin Picasso için kullandığı sözü ben de onun (Nâzım) için söyleyeceğim: Türk şiirinin N vitamini. Okudukça yüzümüze kan geliyor.” Pablo Neruda’nın ‘Yağmurdaki Atlı’ şiirini ‘R. Tomris’ çevirmiş. R. Tomris, biliyorsunuz Tomris Uyar... Dönemin solcu şairi İsmet Özel’in ‘Kan Kalesi’ de bu sayıda. Hani “Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde ey kanıma çakıllar karıştıran isyan” diye başlayan şiir... ‘Papirüs bir gazeteciyi inceliyor’ başlıklı bölümde tefe konulan kişi Bedii Faik. Portre, “...1953 yılında şair Ahmet Muhip Dranas’a DP’li olduğu için ‘edebî mevta’ demişti. Bugün kendisi aynı düzenin savunucusu, sağın inkarcı bölgesinde ve bir mevta bile değil” diye biter. İmza yok ama tahminimiz yine Cemal Süreya. Bugün bu kalibrede bir portre, bir eleştiri çıkarabilecek kalemi bulmak zor değil, korkarım imkansız!
144 YIL DA GEÇSE
Papirüs’ü sevgiyle tekrar okuduktan sonra uzun süredir ‘lüzum görmediğim için’ almadığım günümüz edebiyat dergilerinden birini karıştırmaya başladım. Çok iyi bir yemekten kalktıktan hemen sonra berbat bir yemek için yeniden sofraya oturmuş gibi oldum. 44 yıl Papirüs’ün kıymetinde en ufak bir eksilmeye yol açmamış. Hele bugünkü vaziyete bakınca değerinin kat kat arttığını düşündüm. Eğer hâlâ iyi bir edebiyat dergisi arayan kaldıysa Papirüs’ün tıpkı basımlarını mutlaka toplamaya başlasın. 44 yıl sonra da 144 yıl sonra da vazgeçilmez olacağına eminim...