2004'ten beklentilerim

2003'ü pek sevimli bir yıl olarak hatırlamayacağım kesin. ‘‘Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki zaten...’’ diye başlayan bir cümle kurup işin içinden çıkmak da var ama o da saçma.

İnsan normal şartlarda sahip olduklarına sevineceğine sahip olamadıklarına üzülen bir canlı türü.

‘‘Nasıl geçti 2003’’ diye sorsalar, çoğumuz ‘‘Borçlarım bitmedi, arttı... Terör korkusu hayattan bezdirdi... Monica Belluci'yle tanışamadım... Cimbom şampiyon olamadı...’’ diye sayıyoruz olumsuzlukları.

Bugüne kadar ‘‘Neyse abi, bu sene de kafayı gözü patlatmadık... Sokağa düşmedik evimizde oturuyoruz paşa paşa... Hapse girmedik...’’ diyenine rastlamış değilim.

Benim de böyle bir Polyanna durumum yok ama, bu sene denemeli iyi şeyleri saymayı...

***

Yazıya oturmadan önce, geçen sene bu zamanlar yazdığım 2003'ten istekler yazısını okudum. Karavana!

Cimbom şampiyon olamadı. Daha az televizyon izlemeyi başaramadım. Hatta çok daha fazla seyretmeye başladım. Slavoj Zizek'in ‘‘Kırılgan Temas’’ı hálá 40 küsuruncu sayfası bükük vaziyette durmakta. Bir sabah gitar virtüözü olarak uyanamadım. Londra'da bırakın 1-2 ay takılmayı, Büyük Britanya'ya adımımı bile atamadım. Herhangi bir süper modelle veya film yıldızıyla çıkamadım. Aldığım üç çeyrek bilete amorti bile vurmadı. Hayat zor tabii.

2004'le ilgili beklentilerimi biraz daha düşük tutmaya çalışacağım bu yüzden. İnsan arsız bir canlı çünkü; istedikçe istiyor...

2004 beklentilerim şöyle oluştu sonunda:

Eve langırt masası alma projemi gerekleştireyim. Hoş biraz kazık marka; elden düşmeleri 400 milyon TL civarında. O paraya Playstation alınır. Hem langırt hem Playstation alırsam, hiç evden çıkmam. Bu iyi mi kötü mü karar veremedim. Lakin langırt masasını hálá çok istiyorum.

Cimbom şampiyon olsun diyerek kendimi komik duruma düşürmek istemem. Zaten bu takım şampiyon olamaz. Olsun, yine de seviyoruz takımımızı. Ama Şampiyonlar Ligi'ne gidersek süper olur. Yani ikinci olalım yeter. O da zor gözüküyor ama aksi ispat edilene kadar ‘‘Şampiyon Cimbom’’ diye bayrak elde gezsen bile millet en fazla ‘‘Cıvataları gevşetmiş’’ der. Desinler bana ne?

Bu yıl daha çok hayır diyebileyim. Basit tabii kendi kendine hayır demek. Ama kırıcı olacağım korkusuyla birçok söz veriyorsun, tutamıyorsun, daha kötü oluyor. Hayır demek daha iyi di mi?

2003'te Çeşme'deki iki günlük hikayeyi saymaz isek doğru düzgün tatil yapamadım. 2004'te yapayım. Hatta sıkılırım diye yıllardır kaçtığım Mavi Yolculuk hadisesine bir cesaret gireyim...

Artık bisiklete binmeyi öğrenmeliyim. Şöyle bir hesap yaptım da; ben düşeceğim korkusuyla reddetmiştim bisiklete binmeyi öğrenmeyi. O tarihten bu yana bisikletten bağımsız şekilde defalarca düştüm. Ama bir yandan da öğreneceğim de ne olacak?..

***

Şimdi bu listeye baktım da, bu kadar az istekle hayat geçmez. Ben yine abartayım. İsteyenin bir yüzü kara demişler...

Cimbom şampiyon olsun (Ya, mesela diyoruz işte), NBA finalleri sırasında ABD'de olayım (Şampiyonlar Ligi finali de güzel olur), Charlie'nin Melekleri'yle ahbaplık kurayım, Tom Waits İstanbul'a gelsin; onun da konserine gidip jübilemi yapayım, eve orijinal bir Roy Lichtenstein (Mesela ‘‘Forget It! Forget Me!’’ olabilir) asayım, baba bir pikap indireyim, eksik Sam Peckinpah filmlerini tamamlayayım... Aman bitmez bu istekler yine. Yarın da görüşeceğiz Hürriyet Cumartesi'de fakat şimdiden hepinize şahane bir yıl diliyorum.
Yazarın Tüm Yazıları