Paylaş
Bu konuda, önemli bulduğumuz bazı notlar var:
• Ankara’da, tamamen dönüşen yakındaki okullara; öğrencisiyle birlikte, öğretmen de naklediliyor. Öğrenciyi, öğretmeninden ayırmıyoruz.
• Yapılacak her türlü dönüşüm çalışmalarından, öğretmenler, veliler, muhtarlar ve sivil toplum kuruluşlarının haberdar edilmesini, tartışılmasını istedik.
• Velilerin istemediği ve konunun diğer muhataplarında mutsuzluk oluşturacak uygulamalar yapılmayacak.
• Atamalarda, okul dönüşümlerinde, ‘şeffaflık’ ve ‘herkesin, kendisiyle ilgili verilecek kararları bilmesi’, temel sorumluluklarımızdandır.
• Her öğretmen, kendi durumuyla ve okuluyla ilgili her şeyi bilmelidir’ diye, defalarca söylendi.
• Buna rağmen, hâlâ, ‘bizim okulun durumu ne olacak’ diye sorular geliyor.
• Camiamız çok büyük, doğal olarak, süreçle ilgili yeterli dikkati göstermeyen idarecilerimiz var demek ki.
• Öte yandan, her okulun, kendi çocuğunun durumuna göre şekillenmesini isteyen velilerimiz de oldukça fazla.
• Ankara’da 55.000 civarında öğretmen, 940.000 öğrenci ve 2.200 okul var.
• Böylesine büyük bir yapı içinde, yine de istenmeyen durumlar oluşursa, kaydogan@meb.gov.tr adresine yazınız. Gelen mailleri bizzat okuyor ve cevaplandırmaya çalışıyorum.
• Özellikle öğretmenlerimizin, işlemlerin ‘mevzuata uygun’ ve ‘adalet’ içinde yapıldığına dair inançları bizim için çok önemli.
• En temel bilgi kaynağı okullarımızdır. Soracağınız şeyler varsa, oralara başvurunuz. Sizi, doğru bir şekilde, bilgilendireceklerdir.
TÖREN VE PROGRAMLARDA, BU TOPRAĞIN SESİ YANKILANMALI
Kuşkusuz, okullarımızda oldukça nitelikli programlar yapılıyor.
Bir kısmını bu köşede de yazdım; öğrencilerin hazırladığı öyle etkinlikler yapılıyor ki, insanın yüreğine işleyen, derinden etkileyen, beklenmeyen; hayran kalıyorsunuz.
Bunların sayısı çoğalmalıdır.
Özellikle ulusal bayram törenleri, Çanakkale Zaferi’nin yıldönümleri, İstiklal Marşı’nın kabulü, Mehmet Akif Ersoy’u anma gibi gün ve haftalarda ortaya konacak etkinliklere öyle duygu ve bilinç yoğunluğu katılmalı ki, bunları izleyen öğrenci ve veliler, günlerce etkisinde kalmalı.
Hepimiz bu toprağın kültürünün çocuklarıyız.
Ve hepimiz bu toprağa aitiz.
Okullarımızdaki programlarda, özentiden, kompleksten arınmış; kendi kültürümüzün, kendi geçmişimizin sesi yankılanmalı.
Bu toprağın, hüzünlü ve cesur bir kalbi vardır.
Bu kalbin sesi, okullarımızdaki programların ruhuna sinmeli.
Yıllardır tekrarlanıp duran, kalıplaşmış, yüksek ses ve müzikle duygu katılmaya çalışılan ve çocuklarımızın ruhunda hiçbir yankı yaratmayan programlarda, öğretmenlerimiz çocuklara, “sessiz olun, dinleyin” diye bağırmaktan başka bir şey yapamıyorlar.
Okullarımız, çocukların ‘fıtratına’, ruhuna, gönlüne dokunacak etkinliklerle yeni bir yaklaşımı benimsemelidirler.
O vakit, “susun, dinleyin” demek zorunda da kalmayacaklardır.
Velilerin de, bu programlara yoğun bir şekilde, isteyerek geldiklerini, etkilendiklerini göreceklerdir.
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI
Türkçe Olimpiyatları için ülkemizde bulunan yabancı öğrencilerden, on iki kişilik bir grup, Ankara Millî Eğitim Müdürlüğü’nü ziyaret ettiler.
Mehmet Akif Ersoy Toplantı Salonu’nda kısa bir gösteride bulundular.
Togo’dan, Güney Afrika’dan, Kosova’dan, Bosna Hersek’ten, Nijer’den, Mısır’dan ve daha birçok ülkeden gelmişlerdi.
Rengârenktiler.
Hepsi de çok iyi Türkçe konuşuyorlardı.
Bırakın konuşmayı; Türkçe’nin en derin, en anlamlı, en imge yüklü şiirlerini, şarkılarını yüreklerinde hissederek, yaşayarak okuyorlardı.
Hepsiyle teker teker tanıştım, konuştum.
On beş, on altı yaşlarındaydılar.
Çoğu, birkaç yıl öncesine kadar, bırakın Türkçe konuşmayı, ülkemizin yerini bile doğru dürüst bilmiyorlardı.
Dış ülkelere giderek, oralardaki Türk okullarını görmesem, ‘sadece buraya getirilen çocuklara, özel bir eğitim uygulayarak, bu özellikler kazandırılıyor’ diyeceğim.
Ama öyle değil.
Baharda, Gürcistan’da, seçmeleri izledim, jüri üyesi olarak bulundum.
Bütün çocukların, birkaç yıl içinde Necip Fazıl’dan, Nazım Hikmet’ten, Sezai Karakoç’tan şiir okuyacak seviyeye geldiklerini gördüm; seçmekte zorlandık.
Öğrendiğim şey şu: Öğretmen, kalbini, ruhunu, yüreğini ortaya koyduğunda, yapamayacağı şey yoktur.
Paylaş