Paylaş
Bazen bir gün içinde gelişen gündem başlıkları, başka bir ülkede belki bir yıl, belki birkaç yılda ancak gelişebilir.
*
Toplumun önemli bir kısmını, geleceğimizi hiç ilgilendirmeyen bir konu bazen günlerce güncelliğini korurken, aslında herkesi ilgilendiren bir başka konu gündeme girmeyi bile başaramıyor.
Konuşulan, tartışılan başlıkların çoğu kısa bir süre sonra hiç kimsenin hatırlamayacağı türden.
Çok kısa süre önce hararetle tartışılan konuları, bugün hatırlamıyoruz bile.
*
Geçtiğimiz günlerde TÜİK önemli bir istatistiki bilgi açıkladı. Özeti bir cümleydi: “Ülkemizde, evlenmelerde önemli bir değişim gözlenmezken, boşanmalar yüzde 4,5 arttı.”
Yine bu verilere göre, Ankara’da boşananlar evlenenlerden daha fazla.
İsteyenler detayları TÜİK’in sayfasından arar, bulurlar.
*
Çocuklarımızı, torunlarımızı, geleceğimizi ve elbette hepimizi yakından ilgilendiren bu konu, kaynadı gitti.
*
Elbette insanların böyle bir tercih hakları var.
Sevimsiz de olsa, yürümeyen, hayatı zindan eden, artık karşı tarafın her hareketinin insana “batan” hâle geldiği bir birlikteliği devam ettirme çabasının bir anlamı olmayacaktır.
Önemli olan işi bu noktaya getirmemektir.
*
Boşanmalardaki artışa yol açan nedenlerle ilgili gözlemlerimiz, düşüncelerimiz, kanaatlerimiz olabilir.
Ama bunlar üzerinde çalışması, çözümler, çareler düşünmesi gerekenler vardır.
*
Bizi daha çok çocukların durumu ve insanların duygu dünyaları ilgilendiriyor.
Geride kalmış kırgın gönüller ilgilendiriyor.
*
Yıllarca okullarda çocuklarla iç içe yaşadım. Öğretmenlik, yöneticilik yaptım.
Parçalanmış ailelerin çocuklarıyla yakından ilgilendim, onların darmadağın olmuş iç dünyalarıyla ve birikmiş, bazen içine kapanmış, bazen dışarıya taşmış öfkeleriyle karşılaştım.
• Anne-babayı cezalandırmak amacıyla, onlar kendisinden en çok ne yapmasını istedilerse onu yapmadıklarını, en çok da ne yapmamasını istedilerse onu yaptıklarını gördüm.
• Parçalanmış aile çocuklarında aidiyet duygusunun zedelendiğini, sahiplendiği bir ailenin özlemini duyduklarını gözlemledim.
• Ardında güçlü, sağlam bir ailesi olanlarla, bundan mahrum olanların davranışlarında belirgin farklılıklar oluştuğunu fark ettim.
• Özellikle ayrılma sürecinde birbirini hırpalamış, birbirini suçlamış ve bunu da çocuğa yansıtmış ailelerin çocuklarının hayata küsmüş, boşvermiş, “artık bundan kötüsü olamaz” duygusuna kapılmış tutumlar ortaya koyduklarını sürekli izledim.
• Olumsuz bir tutumdan dolayı konuştuğum çocuklardan bazılarının, ailesinin parçalanmasının kendisini de parçaladığını gözleri dolarak anlattığına tanık oldum.
• Anne-babasının ayrı olduğunu, sanki buna neden olan kendisiymiş gibi ya da gizlenecek, üzeri örtülecek bir durummuş gibi, gözlerini yere eğerek ve büyük bir “mahcubiyetle” söylediğini gördüm.
*
Bunlar gibi birçok şeyi birebir yaşadım.
Şayet çocukların yaşadıklarının, çocukların iç dünyalarında oluşan depremlerin tam olarak farkında olsalar; inanıyorum ki eşler, çocuklarının hatırına, daha fazlasına katlanabilirler.
Yetişkinlerin kaybedecekleri ile çocukların kaybedecekler aynı değildir.
Bunlardan başka şeyler de var elbette.
*
• Her aile söylenmiş sözler, yaşanmış güzel anılar ve birlikte tasarlanmış hayallerle kuruluyor.
• İki ailenin anne-babalarının, arkadaşların, dostların ortak fedakârlıkları, çabalarıyla kuruluyor yeni bir aile.
• Kazanılmış yeni dostluklar, edinilmiş yeni akrabalıklar oluşuyor.
• Evliliklerde -kısa veya uzun sürmüş olsun-, hayatın zorluklarına karşı direnmişlikler vardır. “Yol arkadaşlığı” vardır.
Aile dağılınca bunlar da dağılıyor işte.
*
Boşanma haberlerinden, istatistiklerinden ürküyorum.
Okullarda karşılaştığım çocuklar geliyor aklıma; çocukların masum ve çaresiz bakışları geliyor.
*
Gündemimiz çok yoğun.
Çocuklarımızın ruhunda fırtınalar yaratan bu konuya sıra gelemiyor.
Paylaş