Paylaş
‘Yaşlıların Hak ve Çıkarlarını Koruma Kanunu’na göre, ebeveynlerinden ayrı yaşayan aile bireylerinin, düzenli olarak yaşlı akrabalarını ziyaret etmesi gerekiyor. Haberin başka ayrıntıları da var. Örneğin, bu konuda, işverene de, çalışanlarına izin vermek gibi sorumluluklar getirilmiş.
Geleneksel aile yapımızdan kaynaklanan olumlu taraflarımız çok fazla. Ama, huzurevlerine gider, orada evlat hasretiyle gözleri yaşaranlarla biraz sohbet edersek, yavaş yavaş bu yapımızın çürümeye başladığını görürüz.
“Dört çocuğum var, hiçbirine sığamadım. Şimdi buralardayım. Onlardan tek isteğim, hiç değilse bir kez gelsinler, şöyle bir göreyim, boyunlarına sarılayım yeter.” diyen yaşlılarla karşılaştığınızda, içiniz parçalanır. “Torunlarımın kokusu burnumda tütüyor. Kendileri gelemiyorsa, bari torunlarımı gönderseler, son bir defa onlara sarılabilsem…” diye uzayıp giden, hasret, sitem, acı dolu sözler. Vicdanın ve insanlığın yasası, yaşlı ebeveyni mutlu edecek davranış ortaya koymayı gerektiriyor. Çok bir şey istemiyorlar. “Sadece göreyim, kucaklayayım yeter.” diyorlar. Bir gün hepimiz yaşlanacağız.
SAYGIN İNSAN, İŞİNİ ÖNEMSEYENDİR
Saygın insan, itibarlı insan sözünü sık duyarız. Saygınlığı, bazıları statüyle, bazıları güç, kudretle; bazıları da mevki, makamla özdeşleştirerek kullanırlar. Oysa saygın insan, işini önemseyendir. İşini sahiplenen, o işi hakkıyla yapar. İşini hakkıyla yapmak da, sorumluluk duygusu gerektirir. İşini önemseyen, kendini bütün varlığı ile işine veren; işini aşkla, heyecanla yapan herkes saygındır. Sorumluluğuna verilen işi, oflayıp puflayarak; yakınarak, kendisine yakıştıramayarak yapanlara saygı duyulması mümkün değildir. İtibar ve saygınlık, başkaları tarafından hediye edilip, bağışlanamaz. İtibar ve saygınlık, insanın bizzat kendi emeği, iradesi ve ciddiyetiyle elde ettiği bir değerdir ve bizzat kendisinindir. Ne iş yaptığımız değil, işimizi ne kadar önemsediğimizdir önemli olan.
KİMSE KİMSENİN FARKINDA DEĞİL
Kendimize bir de dışarıdan bakalım: Yaptığımız işlerin, söylediğimiz sözlerin başkaları nezdinde karşılığı var mıdır? Kendimizi dünyanın merkezi olarak görebiliriz ama, dışımızdaki dünya bizim farkımızda mıdır? Hayatımızın en önemli konusu olarak gördüğümüz, canhıraş bir şekilde mücadelesini verdiğimiz birçok şeyin, aslında hiç kimsenin, hatta ailemizin bile umurunda olmadığını görebiliriz, kendimize bir de dışarıdan baktığımız zaman.
Uykularımızı, huzurumuzu kaçıran, bir an bile aklımızdan çıkaramadığımız, hayatı bize zehir eden bir konunun; başkaları nezdinde zerre kadar öneminin olmadığını görürüz. Bizi nezaketen dinler, nezaketen onaylar; nezaketen ilgilenir görünürler konularımızla insanlar, çoğu zaman. Bizim önemsediklerimizi önemser görünür, ayrılınca da unuturlar.
O kadar önemli işler yapıyor, o kadar değerli sözler söylüyoruz ki, herkesin gözü kulağı bizde zannederiz.
Ya da, öyle bir haksızlığa uğradık ki, herkes bu mağduriyetimizi bilmeli ve herkes yanımızda olmalı diye bekleriz. Oysa, kimse kimsenin farkında değildir. Herkesin acısı da, kederi de; başarısı da, coşkusu da kendisinedir.
Paylaş