Paylaş
Konulara ya da olaylara, kendimizi merkeze alarak, “Ben işin neresindeyim?” diyerek bakıyoruz.
*
Bir kurumda sorumluluk sahibiyken işlerin son derece düzgün gittiğini, ayrılınca da her şeyin berbat olduğunu düşünürüz.
“Ben yoksam iyi şeyler de yoktur” bakış açısıyla hareket ederiz.
Unutma ki sen yetki ve sorumluluk üstlendiğinde de bir başkası, işlerin oldukça kötü gittiğini düşünüyordu.
“Ben” merkezli yaklaşımdan olumlu sonuçlar çıkmaz.
Seni mutsuz eden, bir başkasını sevindirebilir.
Hem sonra senin için hiç de iyi olmayan bir durum, bir başkası için son derece olumlu görünebilir.
Yetenekli, deneyimli, sorunlara çözüm bulma becerisi olan dünyadaki tek kişi olarak kendimizi görme eğilimi, kimseyi mutlu etmez.
*
Sen yokken de kervan yürür.
Hatta belki daha da iyi yürür.
*
“Ben olmayınca her şey çok kötü gidiyor” diye kendi kendini tüketmek yerine, var olduğunu düşündüğün tecrübe, birikim ve yeteneklerini; sorumluluk üstlenen kişilerin işlerini kolaylaştırmak için kullanırsan ülkemiz kazanır.
Mutlu, doyumlu yaşamanın bir yolu da budur.
GÖRMEYE GÖZ GEREK
Bazılarımız sadece sorunları görme eğilimindeyizdir.
Bizi mutlu edecek hiçbir şey olmuyor gibi bakarız hep.
Gerek kişisel hayatımızda, gerekse toplumsal hayatta.
Ülkemizde hizmet değil de, sanki sürekli sorun üretiliyor gibi düşünür, bu şekilde konuşuruz.
*
Hızlı trene ilk kez Fransa’da bindim.
“Benim ülkemde bunlar neden olmuyor?” diye hayıflanmış, üzülmüştüm.
Çok değil, birkaç yıl sonra benim ülkemde de oldu.
Eskişehir’e, Konya’ya, İstanbul’a hızlı trenle gidiniz.
Ankara’dan aynı gün gider, işlerinizi görür, gezer ve dönersiniz.
Göğsünüz kabarır.
*
Bir grup arkadaşla gittiğimiz İtalya seyahatinden dönerken Atatürk Havalimanı’nda sordum:
Roma Havalimanı mı, yoksa Atatürk Havalimanı mı daha temiz, daha bakımlı, daha yeni, daha prestij?
Arkadaşlardan birisi ilginç bir yanıt verdi:
Sanki bir kasabadan, görkemli bir kente geldik.
Kuşkusuz bunu havaalanı bağlamında söyledi.
*
Ama yıllarca oraları bize çok farklı gösterdiler.
Anlatacak hikâyelerimiz hep Batı’dandı.
Şimdi bizde de anlatacak çok şey var.
*
Brüksel’de, döviz fiyatlarını gösteren listede Dolar, Euro, Yen, Sterlin gibi beş on önemli para birimi arasında TL’yi görünce de aynı heyecanı yaşadık arkadaşlarımızla.
*
Sorunlarımız elbette var.
Ama bu dünyada sorunu olmayan bir tek birey de, ülke de yok.
Zaten hayat, sorunlarla doludur.
Önemli olan bunlarla başedecek gücü kendimizde görmemizdir.
DURUMU İDARE ETMEK
“Durumu idare etmek” diye bir kavram belki de sadece bizde vardır.
Hayatımız “durumu idare etmek” üzerine kurulu sanki.
“Aman suya sabuna dokunmayalım.”
“Aman falana filana ayıp olmasın.”
“Her doğruyu her yerde söylememek lazım.”
*
Evde, ailede, arkadaş ilişkilerimizde durumu idare ederiz.
Amirlerimize karşı, emrimizdekilere karşı durumu idare ederiz.
Bir sorun karşısında, “Yahu durumu idare et işte” diye yol gösterir büyüklerimiz.
Yazarken de durumu idare ederiz bazen.
*
Aslında her zaman kötü değildir durumu idare etmek.
*
Bir arkadaş anlatmıştı.
Birlikte kaldıkları annesiyle eşi arasındaki sorunları nasıl çözdüğünü özetlemişti.
“Her ikisini de dinliyor, sessiz kalıyorum.
Onlar da karşı tarafla konuştuğumu düşünerek, birbirlerine karşı daha dikkatli davranıyorlar.
Durumu idare ediyoruz işte.”
*
Genel olarak durumu idare etme yönünde hareket etsek de; sosyal konularda aslolan, durumu idare etmek değil, toplumun lehine çevirmek için adım atmaktır.
Paylaş