Paylaş
Meslek dersleri öğretmeniydi. Kur’an-ı Kerim, Arapça gibi derslerimize giriyordu.
Duygulu, hüzünlü, içli birisiydi Mustafa Koyuncu.
Bir aşk insanıydı. Gönül insanıydı. Karac’oğlan gibi bir adamdı.
Edebiyatı, sanatı, şiiri önemser; derslerinde zaman zaman Karac’oğlan’dan şiirler okurdu. Karac’oğlan’ı anlayan, Karac’oğlan’ın duygularına, iç dünyasına yaklaşan bir insandı.
Önce hocamızdı, sonra aynı zamanda dostumuz olmuştu Mustafa Koyuncu.
Uzun yıllar Kahramanmaraş’taki liselerde müdürlük yaptı.
Biz Ankara’ya geldikten sonra da, irtibatımız hiç kesilmedi.
*
Bir gün bir mektup aldım Mustafa Koyuncu’dan.
Zarfı açtığımda Turgut Uyar’ın “Cahil Beşir” şiiriyle karşılaştım.
Başka tek satır yazı yoktu mektupta.
El yazısıyla yazmıştı. Belli ki şiirden etkilenmiş, benimle de paylaşmak istemişti.
O günlerde sanal dünya yoktu henüz; mektup yaşıyordu daha.
*
Kuşkusuz her zaman aynı olmuyor insan.
Bazen şen şakrak; espriye, konuşmaya, anlatmaya açık, hayat doludur. Ters giden fazla bir şey yoktur.
Caddede kendi kendine konuşarak giden birkaç insan olabilir; korna çalan, yol verme yüzünden kavga eden, trafiği bir süre kilitleyen üç beş kendini bilmez de çıkabilir. Bunlar önemli şeyler değildir. Sosyal, siyasal, toplumsal cinnet gibi görünen durumları da abartmamak gerekir, zaten eskiden beri böyledir bu işler ve böyle yaşamaya alışmak gerekir.
Havalar güzel, güneş insanın içini kıpır kıpır yapmakta, çarşılar cıvıl cıvıl insan kaynamaktadır.
Ya da yağmur bile tatlı tatlı yağmaktadır.
Herkese el sallamak, gülümseyerek selâmlamak geçmektedir insanın içinden.
*
Bazen de kederli, karamsar, içine kapanıktır insan.
Her şey üstüne üstüne gelmektedir. Kimseden bir söz duymak, kimseye bir şeyler anlatmak istememektedir.
Zaten bu dünyanın en yalnız insanıdır.
Elleri cebinde, boynunu içine çekmiş, başı önde, kalabalıklarda, caddelerde, çarşılarda dolaşmaktadır.
Garibandır, kendisini gariban hissetmektedir.
Garibanlığın parayla pulla; mevki, makam, statüyle bir alâkası yoktur. Bir duygudur garibanlık.
*
Bazen de insan, Turgut Uyar’ın keşfettiği, yaşattığı, yazdığı, anlattığı Cahil Beşir gibidir.
Mustafa Koyuncu’nun kendini bulduğu, bir başka dostunda da kendini gördüğü gibidir; Cahil Beşir gibi.
Ortalarda dolaşmaktadır Cahil Beşir.
Yaz olur ortalarda, kış olur ortalarda; ay dolanır, mevsim döner, ortalardadır.
Belli ki derdi vardır, sahipsizdir, yoksuldur.
Yeşil bir gömleği vardır; yaz, kış aynı gömleği giymektedir.
Yalnızdır, yalnızlık gönlünde, ruhunda derin travmalar oluşturmaktadır.
Ama şair, başka bir tarafını da gösterir Cahil Beşir’in.
Bütün yalnız, yoksul, dışlanmış, ötekileştirilmiş insanlar gibi direnen, pes etmeyen bir yanı da vardır Beşir’in.
Hayat, direnmektir çünkü.
“Ağlama Beşir, dur Beşir, ağlama alnın kırışır.” diye uyarılmaktadır.
“Alnın bir şey değil Beşir / gönlün buruşur.”
*
Ne büyük felakettir “gönlün buruşması”.
Gönül gidince, geriye bir şey kalmaz. Dünya o vakit yıkılır işte insanın başına.
Garibanlık, dışlanmışlık, yalnızlık bir şey değildir; gönlü duruyorsa yerinde, gönlüne tutunarak yeniden ayağa kalkabilir insan.
*
Elleri cebinde, boynu bükük, kimsesiz, sahipsiz, gariban Cahil Beşir’in bu dünyada bir tek seveni var da, o mu seslenmektedir; yoksa içindeki öteki Beşir midir seslenen bilmiyorum ama, bir tsunami gibi köpüren duyguların altında boğulan Beşir’in “bana ağlamamak yaraşır / bize ağlamamak” diye haykıran bir sesle uyarıldığı da şiirin en önemli dizelerinde gösterir kendini.
*
Yalnızdır, yoksuldur, garibandır, ortalardadır ama “Beşir Beşir, bir gün olur her şey değişir.” diye gönlüne sardığı bir umut, başını kaldırıp çevresine bakmasını sağlamaktadır.
*
Kim bilir, Mustafa Koyuncu, belki gönül dilinden bir şiir daha gönderir.
Paylaş