Paylaş
Hayata İslamcı bir bakışla bakan, yazılar yazan, bunun mücadelesini veren bir kişinin bu sorusu karşısında irkilir, ilk şoku yaşardı bu genç insanlar.
Büyük bir tereddüt, şaşkınlık ve mahcubiyetle başını eğerek “Yok abi” diyenler de olurdu, “Hayır efendim, hiç âşık olmadım.” diyenler de; sanki âşık olmak ayıpmış da, kendisini sınıyorlarmış gibi, “Hayır efendim, estağfurullah” diyenler bile olurdu.
Nuri Pakdil ise kararlı, keskin bir şekilde “Öyleyse git, âşık olunca gel” diye cevap verir ve bir daha da konuşmazdı.
Heyecan ve tedirginlikle karışık duygularla ve idealleri uğruna, uzun bir otobüs yolculuğundan sonra buraya ulaşmış bu gençler, yönetimevinde saatlerce otursalar bile, Nuri Pakdil tek kelime etmeden, öylece dururdu.
*
Derginin yönetimevinden çaresizce ayrılan insanlar, bu tabloyu çevrelerine heyecanla anlatır, uzun uzun yorumlar yaparlardı.
*
Bu yaşananları duyanlar yönetimevine geldiklerinde ise karşılaştıkları “Hiç âşık oldun mu?” sorusuna, hemen, “Oldum efendim” diye karşılık verince, ikinci şok soruyla karşılaşırlardı: “Nerene kadar âşık oldun?”
“Dizlerime kadar” diyenler olurdu, “Göbeğime kadar” diyenler olurdu.
Nuri Pakdil yine kararlı, etkili, keskin bir şekilde konuşurdu:
“Olmaz bayım; aşk, boyunu aşacak!”
* * *
İnsanın gönlünden aşkı çıkarırsanız geriye bir şey kalmıyor işte.
Yaptıklarınızdan heyecan duymanız, odaklanmanız, sarılmanız, coşkuyla yaşamanız; başkalarına sevgiyle, hoşgörüyle, merhametle yaklaşmanız; tembelliğe, karamsarlığa, miskinliğe veda etmeniz aşkla mümkündür.
Aşk enerjidir; güçlü bir iç dürtüdür; insanı yerinde duramaz hâle getiren, kıpır kıpır yapan, harekete geçiren aşktır.
Hayatın anlamıdır aşk, hayatın kendisidir.
*
Kin, nefret, düşmanlık duyguları ve aşk, aynı gönülde, birlikte yaşayamaz.
Aşk insanını hemen tanırsınız; kendisiyle birlikte gezen manevî bir akım vardır ve sizi de alır içine.
Gönlünde yer edinmiş ve gönlünü doldurmuş bir aşk, insana, başkaları için kötülük düşünme fırsatı tanımaz.
* * *
Yunus Emre’nin “Yaratılanı severim yaratandan ötürü” anlayışına ulaşmaksa, bütün hayatın düzenleyicisi, ahengi, kurtarılması olur.
*
Aşka ulaşınca hayat gülümser bize.
Yüce bir gönlün sahibi olarak ve orada herkese ve her şeye yer ayırarak yaşarız.
Sezai Karakoç’un “Ben yaşamıyor gibi, yaşamıyor gibi yaşıyorum / Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum” anlayışına kavuşuruz.
*
Aşk bazen, aşkın kendisini de aşar, sarıp sarmalar, kuşatır.
Aşk bazen, aşkı da kurtarır.
Aşkın acısını, içimizde akıp duran mavi bir ırmağa dönüştüren de yine aşktır.
Sıradan gönüllerin taşıyamayacağı kadar ağırdır aşk.
“Aşkı göğsünde kurşun gibi taşımak” her insanın kârı değildir; yiğitlik ister, katlanmak ister.
Gönlünü onarmadan, oradaki diğer duyguları temizlemeden, orayı tertemiz yapmadan da “aşkın boyunu aşması” mümkün değildir.
*
Mutsuz, kararsız, saldırgan, herkesi suçlayarak yaşayanlar ve hayatta savrulup durmaya devam edenler, aşkla henüz tanışamayanlardır.
Paylaş