Gazanfer Özcan ve Savaş Dinçel gibi isimlerin vefatlarından sonra yayınlanan başsağlığı haberlerinden, toplumsal konulardaki önemli bilgilere kadar yer yer çok duyarlı bir duruşu var sitenin. Fakat yayınlanan 3 bin 959 haberin yaklaşık 760 tanesi sadece “yalanlama”.
Her sayfada 3 yalanlama
Ufak bir hesaplama yaparsak, sitenin haberler bölümünde bir sayfada toplam 15 başlık oluyor. 3 bin 959 haberin 760’ı sadece yalanlamadan ibaret ise, 15 haberde yani görüntülenen her sayfada yaklaşık 3 yalanlama haberi vardır... Bir nevi yalan makinası.
Bunların pek çoğu doğal olarak transfer haberlerine ilişkin. Bir yanda transfer dönemlerinin hayal gücü yüksek başlıkları diğer yanda önce yalanlanıp sonra transfer edilen futbolcular. İki taraf da doğru bilgi vermiyor gibi...
Fenerbahçe Kulübü’nün bu “savunma” politikasını bir yere kadar haklı bulabiliriz. Ronaldo, Totti, Ronaldinho hatta İbrahimoviç bile Fenerbahçe gündemine girdi bir aralar, gazetelere bakarsak.
Bir de yıllardır transferi bir türlü bitmeyenler var; Zigiç, Alfonso Alves, bir aralar Davids, Luis Fabiano, Kanoute gibi...
Sitenin ters köşe yaptıkları ise; “Kezman gitmeyecek” haberinden 12 gün sonra yine aynı sayfalarda “Kezman için Paris Saint Germain’le anlaşıldı” yazıyor. Mehmet Topuz transferi defalarca yalanlanmış.
Dün biri daha terketti sahayı. De Nigris, bu kez kaleciyle değil, Azrail’le karşı karşıya kaldı. Ve golü, ne yazık ki atamadı... Aztec maskesi, formasının içinde kaldı. Sebep; kalp krizi. 32 yaşında bir insan. Kalp krizinden hayatını kaybeden ilk futbolcu değil De Nigris. Son 5 yılda soyunma odasına gidip bir daha dönmeyen çok futbolcu oldu. Dempo’nun 10 numarası Cristiano Junior. 24 yaşındaydı, takımına kupayı getiren golü attığında kalecinin darbesiyle yere yığıldı ve kalbi bir daha atmadı.Sonsuza dek şampiyon1980 doğumlu Miklos Feher... Takımı Benfica’nın 25 Ocak 2004’te Guimares ile yaptığı maçta sarı kart gördükten sonra hakeme gülümsüyordu. Sonra duraksadı, başını öne eğdi. Ve bir daha rakip kaleyi hiç göremedi. Sao Caetano’nun 30 yaşındaki savunmacısı Paulo Serginho... Ölüm ona da, Sao Paulo maçının 59. dakikasında ceza sahasında kusurlu hareketini yaptı.Gökmen Yıldıran... Daha önce Adanaspor, Ankaragücü ve İstanbul- spor formaları giyen 27 yaşındaki genç futbolcuyu, ölüm Elazığspor forması içindeyken yakaladı.Sevilla’nın yıldızı Antonio Puerta... 22 yaşında, 2007-2008 sezonunun ilk maçında o da sahaya yığıldı. Ve ünlü İspanyol gazetesi Marca arkasından “Hasta Siempre Campeon” başlığını attı. “Sonsuza dek şampiyon.”Ve bu yıl hayatını kaybeden Daniel Jarque... Espanyol’un kaptanı 26 yaşındayken, takımının İtalya kampında yaptığı bir antrenmanın ardından telefonla konuşuyordu. Karşısında kız arkadaşının sesi vardı. Ama Azrail, ikisinin arasına, hem de Jarque’nin kalbindeki aşka aldırış etmeden pervasızca sokuldu. Kalp krizi... Dışarıdan bakınca, hepimizden sağlıklı görünen ve durmadan spor yapan bu savaşçılar neden bu sinsi ölüme teslim oluyor? Yoksa davetiye mi çıkartılıyor? Bilinçsiz kullanılan ilaçlar mı var ortada, insan bünyesini aşan ağırlıkta antrenmanlar mı? Havadaki yüksek nem oranı mı suçlu, aşırı heyecan mı?Ortak fotoğrafCevap ne olursa olsun, gittikçe artan futbolcu ölümleriyle hayat küme düşüyor. Ve hepsinde ortak bir fotoğraf geliyor önümüze; yere yığılmış gencecik bir adamın başında 21 kişi telaşla doktorları çağırıyor. Rakibine kalp masajı yapan bir futbolcu. Az önce var olmak için onu ezmek zorundaydı, ama şimdi yaşatmak için kendini parçalıyor... Ve sağlığında onu unutan tribünler, uzun yıllar onun anısını alkışlıyor. Çünkü bize, futbolcuların da insan olduğunu yalnız ölümler hatırlatıyor. Maç bitmeden biten hayatlar, zamansız bir gerçeği de ağlara bırakıyor böylece; futbol 90 dakikadır ama hayat çok daha kısa...
En kek kaleci
2003 yılında, sezonun ilk maçında yediği goller yüzünden dalga geçildi. Basın “yaratıcı” başlıklar attı hakkında; “ENKEK KALECİ” “ENKELEK!” diye. Sonra tek başına ayrıldı bu ülkeden, bir maça çıkıp gitti. Ve psikolojik destek istedi. Ardından kızını yitirdi ama yine de Almanya’nın kalesinde o olacaktı Dünya Kupası’nda. İstanbul’da bir kişi bile yolcu etmemişti onu, ama Almanya’da yüzbinler ardından yürüdü bu hafta. Enke’nin bize bir “terkediş” ve isyan borcu vardı, ödedi. Şimdi sıra bizde. Az ya da çok, bu intiharda bizim de payımız var. Artık kimi linç etmeye kalkışsak, “O” hatırlanacak. Borçluyuz, çünkü el ele verip yumuşak bir kalple oynayan yüzlerce insandan biriyiz biz de. Çünkü o “insanın” kalbi artık durdu. Bari kalanların kalbi biraz daha güzel atsın.
Sebep; normal maçların 4 katı olan bilet fiyatları.
Futbolla ilgilenen ufak kesim de, öğrenci ve çoğunlukla işçi.
Sonuç; terkedilmiş bir Wembley var Anadolu'da.
“Gitmesek de, görmesek de” diyeceğim ama, bırakın bizi, sahipleri bile giremiyor içeri.
PAZAR günü Dünya Derbi Günü’ydü. Liverpool-Manchester United, River Plate- Boca Juniors ve bizimki.
Liverpool maçında toplamda 33 faul çalındı. Bizimkinde 31... Oyunun kesilmesi açısından arada pek fark yok.
Ama Liverpool maçını seyredenler devre arasında hakem Andre Marriner’in çevresini saran Carrgaher, Giggs, Mascherano, Rooney, Ferdinand’ı görmüşlerdir. Sir Alex’in 4. hakeme serzenişleri de cabası...
Çünkü bu rakam Premiership ortalamasının üzerindeydi. Hakemin sürekli faul çalıp oyunu durdurduğu pozisyonlar o kadar çoktu ki, iki takımın oyuncuları da durumdan memnun değildi.
Türkiye futbolu, Güney Amerika liglerine daha yakın. Temposu daha düşük, gerginliği çok yüksek. Tribün kültürü de aynı. Hatta tribün mimarileri bile.
Arjantinlilerle biz, maçı aynı tepkiler ve saldırganlıkla izliyoruz.
Dünya’nın en iyi ligi Premiership’te ise, tempo sahada.
Zaten herkesin gördüğü pozisyonlar; Lugano’nun sıkılan boğazı, Alex’in golünde Carlos’un ofsaytta olup olmadığı vs...
Ama sahada kuralları uygulamayı biraz da “asayişi sağlamak” zanneden Bünyamin Gezer’in büyük bir korkusunu açıklamak lazım. Colinfobia.
Kazım ne zaman bir topa hareketlense, Bünyamin Gezer kaşlarını çatıp “kımıldama” dedi.
Ne zaman görsek, bakışları “atarım” dese iyi, “askerliğini yakarım” der gibiydi...
Eli kolu bağlanan Kazım’ı bir yana bırakırsak, maçın en iyi oyuncusu Daum’du. Rijkaard karşısında üstünlüğü o sağladı. Kanatlarda Topuz ve Gökhan’la Arda’yı, Carlos ve Vederson’la da Keita’yı kilitledi. Maçlarında, oyunu rakip ceza sahasının önünde kuran Galatasaray’ın top taşımasını engelledi. Yani Bünyamin Gezer Kazım’ı, Daum Galatasaray’ı bağladı.
Ergün Penbe “Kadıköy’deki bir maçımızda, aramızdaki bir arkadaşın ilk Fenerbahçe derbisiydi. Soyunma odasında heyecandan kusuyordu. Hasan Şaş o kadar Galatasaraylıydı işte, düşünün” diyor.
Bu maçta soyunma odasında kusan oldu mu, bilmiyorum.
Haklılar mı? Kesinlikle.
Çavuşesku döneminin kalıntıları Rumen futbolunda hala hüküm sürerken, nam-ı diğer Jijinho’nun kafa yapısını biraz daha anlamak için Galatasaray’la eşleştikleri dönem ne söylediğine bakalım;
“Hristiyanlar olarak Müslüman bir takım karşısında zafer kazanmak zorundayız. Bunun için Meryem Ana’ya dua edeceğim...”
Dinler arası savaş için yeşil sahayı seçen Becali’ye o gün Meryem Ana kızdı mı bilemiyorum. Ama o maçın sonucunu düşünürsek, işe yaramadığı kesin. Kimbilir belki de tek yapması gereken iyi futbol oynamayı amaçlayan bir mantalite oluşturmalıydı.
Çünkü Steaua evindeki son iki uluslararası maçını seyircisiz oynandı. Sebebi mi?
Irkçı tezahüratlar...
MIKE TYSON vs EVANDER HOLYFIELD
Tarihe geçmiş bu maçı hatırlarsınız. Hani Tyson’ın rakibinin kulağını ısırdığı boks karşılaşması...