Paylaş
Türkiye’nin ilk sanayicilerinden biriydi Raif Dinçkök... Ailesi Balkan Harbi sırasında Türkiye’ye göç ederken Selanik’te dünyaya gelmişti. Baba mesleği ticarete Ankara’da başladı. 1943’te ise Türkiye’nin pek çok sanayicisini çıkaran İstanbul Sultanhamam’a geçti.
Raif Dinçkök, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de başlayan sanayileşme fikrinin etkisiyle ticaretten üretime yöneldi. İlerleyen yıllarda ise Türkiye’nin ilk özel sektör tekstil fabrikalarından Aksu’yu kurdu. Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı ile birlikte 1952’de İstanbul Sanayi Odası’nı kuran isimler arasında yer aldı.
Raif Dinçkök 1994’te vefat ettiğinde, tekstil ve kimya sektörlerinde Aksu, Akkim gibi önemli şirketlere sahipti. Kurucusu olduğu Akkök Holding de bugün 1 milyar TL sermayeli 20’ye yakın şirketi, 4 bin 500 çalışanı olan dev bir grup. Grubun şirketleri arasında Aksa, Ak Enerji, Akasya AVM gibi tanınmış şirketler var. Akmerkez ve Papermoon kamuoyunun çok yakından bildiği bu gruba ait markalar.
MAHKEME SÜRECİ
İki oğlu, bir kızı oldu Raif Dinçkök’ün. Ömer, Ali ve Nilüfer Dinçkök Çiftçi. Raif Dinçkök’ten sonra kamuoyunda grubun yüzü küçük oğlu Ömer Dinçkök oldu yıllarca. TÜSİAD Başkanlığı, İSO Meclis Başkanlığı, TOBB Sanayi Konseyi Başkanlığı, TEV Başkanlığı yapan Ömer Dinçkök, meslek örgütlerinde de aktif bir isim.
Üç kardeş Akkök Holding’e yüzde 33’er payla ortak. Her biri kendi kurduğu holdingle yer alıyor. Birkaç yıldır grupta üçüncü kuşak da görev almaya başladı. Ömer Dinçkök’ün kızları Ayça ve Gamze, Ali Dinçkök’ün oğlu Raif Dinçkök de artık yönetimde söz sahibi isimler...
Grupta yaşanan sorunlar kamuoyuna ilk kez 2012’de yansıdı. Fikir ayrılıkları artarken kardeşleri mahkeme kapılarına götürecek süreç başladı.
O tarihte yapılan Akkök Sanayi Yatırım ve Geliştirme A.Ş’nin genel kurulunda ilk kez yönetime Ömer Dinçkök ve ailesini temsilen kimse giremedi. Ali Raif Dinçkök ve Nilüfer Dinçkök Çiftçi aileleri birlikte hareket ederek Ömer Dinçkök ve ailesinin yönetime girmesine izin vermedi.
Ömer Dinçkök de bu kararı “Kendi ailesinin şirket yönetiminden dışlanmasına, kontrol haklarının ellerinden alınmasına yönelik haksız, hukuka aykırı ve iyi niyetten yoksun bir karar” olarak yorumladı ve 80’e yakın dava açtı. Sürmekte olan bu davaların bazılarında yönetimdeki kardeşler “görevi kötüye kullanmak”la suçlanıyorlar.
Bir süredir kamuoyuna yansıyan bu aile kavgasını izliyorum. Davalar kamuoyuna tutanaklardan yansıyor. Ancak aileden hiçbir üye bugüne dek neler olduğunu anlatmamıştı. Hem Ömer Dinçkök’e hem de Ali Dinçkök’e bu kavganın nedenlerini sordum. Temel bir gazetecilik ilkesi gereği her iki tarafın da görüşlerini objektif bir şekilde yansıtmak istedim.
Gönderdiğim sorulara Ali Bey cephesinden bir yanıt alamadım. Ali Bey’in yakın çevresi, konu yargıya intikal ettiği gerekçesiyle mahkeme sürecinde kendisinin konuşmak istemediğini belirtmekle yetindi.
UZAKLAŞTIRILDIK, DIŞLANDIK
Ömer Dinçkök ise uzun süredir yaşananları “kendi penceresinden” anlatmak istedi.
İki kardeşi Ali ve Nilüfer’in neden kendisine karşı böyle bir birlik oluşturduklarını “anlayamadığını” söyleyerek başladı Ömer Dinçkök konuşmaya. 2012’den sonra hiçbir konuda fikirlerinin sorulmadığını, görüşlerinin alınmadığını ekleyerek devam etti: “Muhalefet şerhlerimize rağmen çoğunlukla karar alıyorlardı. Tamamen uzaklaştırıldık, dışlandık.”
Ömer Dinçkök’ü asıl üzen ise sermaye arttırım süreci olmuş. Bu konuda şöyle konuşuyor: “İhanetle karşılaştık. 11 Ekim 2013’te Cuma günü Türkiye 10 günlük Kurban Bayramı’na çıkıyordu. 21’inde dönülecekti. Ticaret Sicil Gazetesi’nde bir ilan yayınlandı. Sermaye 13 milyon liradan 613 milyon liraya çıkarılıyor, 47 kat arttırılıyordu. 31 Ekim tarihine genel kurul tarihi konmuştu. Yasal en kısa sürede payımıza düşen 50 milyon doları bulmamız isteniyordu. Sermaye artışı gerekçeleri geçerli değildi. Kötü niyetti bu. Ödeyemeyeceğimiz hesaplanarak yapılmıştı. Hemen iptal davası açtık.”
Ömer Dinçkök sermaye artışı kararının mahkemede iptal edildiğini, daha sonra yapılan normal sermaye artırımına ise katıldığını ve kendisine düşen payı ödediğini belirtiyor. Kardeşlerine karşı açtığı 80’e yakın davadan söz ederken “Üzülerek söyleyeyim ceza davaları da var” diyor ve kardeşleriyle yaşadığı bu sorundan nasıl etkilendiğini şöyle anlatıyor:
“Üzüntülüyüm tabii ki. Dava açmadan önce geceler boyunca uyumadım. Ama bardağı taşıran damla bizi dışlama niyeti oldu. Ailemin hakkını korumak zorundaydım.” Bu duruma gelinmesinin nedenini aile değerlerini koruyacak bir yapının oluşturulamamasına bağlıyor Dinçkök. Babası Raif Dinçkök’ün uzak görüşlü bir işadamı olmasına rağmen iyi niyetinden bu yapıyı kurmadığını, kendilerinin de bir “ortaklık sözleşmesi” oluşturamadıklarını ekliyor. “Bu değerler, bu şirketler sadece bize ait değil, Türkiye’ye ait. İyi korunması iyi yönetilmesi” lazım diye de ekliyor.
Dünyada da Türkiye’de de aile şirketlerinin yaşaması zor. Ne yazık ki Türkiye gibi sınırlı kaynaklara sahip bir ülkede büyük fedakarlıklarla kurulan şirketlerin bir bölümü büyüyemeden parçalanıyor. Dinçkökler’de de yaşanan kavganın faturası geçtiğimiz günlerde somut olarak ortaya çıktı.
Bu yıl açıklanan Forbes Zenginler listesinde Dinçkök ailesinden hiç kimse yoktu. Bu 2005’ten bu yana ilk kez oluyor. Servet parçalanınca listeye girmek için gerekli olan minimum 375 milyon dolara hiç bir aile üyesi ulaşamadı.
Akkök Grubu’nun kuruluşu 60 yıla yaklaşıyor. Umarız kardeşler anlaşır da bundan sonra Dinçköklerin davaları yerine projelerini yazarız.
GLOBAL VENEDİK’İ FETHEDECEK Mİ?
Türkiye son yıllarda havaalanları işletmeciliğinde rüşdünü ispat etti. TAV, Limak gibi şirketler nerede bir havaalanı işletme ihalesi var oradalar. Üstelik en şanslı aday olarak. Global Liman İşletmeleri de kruvaziyer limanlarda dünyanın önemli şirketlerinden biri oldu. 3 kıtada 10 liman işletiyor.
Dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi. Önceki gün önemli bir açıklama yaptı Global. Kruvaziyer piyasasında yüzde 70’den fazla paya sahip Royal Caribbean Cruises ve Carnival Cruises ve MSC ile birlikte Venedik Kruvaziyer Limanı’nı satın almak için teklif verdi.
Bu şirketler önemli çünkü dünyanın en büyük ana kruvaziyer şirketleri. Bu gruptan başka teklif veren olmadığı için de üç aylık satın alma sürecinden olumlu sonuç bekleniyor. Venedik yılda yaklaşık 22 milyon turist ağırlayan bir kent. Bu turistlerin 1.6 milyonu kruvaziyer gemileriyle geliyor.
Venedik Kruvaziyer Limanı ise Avrupa açısından önemli bir iniş-biniş limanı. Bu limanın işletme hakkını 24 yıllığına alan Venezia Terminal Passeggeri’ye (VTG) ait. Uzatılma imkanı da var. Önceki gün açıklanan teklif verme süreci ne anlama geliyor? Global Liman İşletmeleri Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kutman’a sordum.Kutman, şu bilgileri veriyor:
“Biz, yolcu sayıları bakımından Akdeniz kruvaziyer liman pazarında yaklaşık yüzde 20 paya sahibiz. Bu da bizi dünyanın en büyük kruvaziyer liman işletmecisi yapıyor. MedCruise’un 2015 raporuna göre, Venedik ise portföyümüzde bulunan Barselona Kruvaziyer Limanı’nı biraz aşarak, yaklaşık 1,4 milyon ana liman yolcusuna sahip. Akdeniz’in “bir numaralı” ana limanı oldu. Bu nedenle, Venedik, hem şehir ve hem kruvaziyer limanı olarak bizim için öncelik olarak öne çıkıyor.”
Bu ihaleye dünyanın en önemli şirketleriyle girmenin ise gurur verici olduğunu ekliyor Kutman. “Biz de, büyük kruvaziyer devlerinin dahil olduğu bu güçlü konsorsiyuma ortak olmaktan çok gurur duyuyoruz.Venedik Kruvaziyer Limanı’nın, eğer satın alma gerçekleşirse, küresel büyüme stratejimizde önemli bir dönüm noktası olacağını umut ediyoruz” diyor.Türkiye kruvaziyer turizminde önemli bir gelişme kaydedemedi ama en azından liman işletmeciliğinde dünyada adından söz ettiriyor.
SİRKECİ OTELLERİ DE ZOR GÜNLER YAŞIYOR
Turizmde son dönemde yaşananlar artık alt sektörleri de etkilemeye başladı. Küçücük bir örnek vereyim Adıyaman’da bir köyde Antalya için sebze üreten 130 kişi bu yıl işsiz. Çünkü otel o ürünleri alamayacak. Bir köyde 130 kişinin işsiz kalmasını düşünün artık. Antalya yöresindeki sorunları bilmeyen kalmadı. Birçok otel bu yıl ya kısa dönem açılacak ya da hiç. Yaşanan güvenlik sorunlarının vurduğu diğer il ise İstanbul oldu. Oteller yüzde 30’ları zor buluyor.
İstanbul’da dönüşüm yaşayan en önemli turizm bölgelerinden biri de Sirkeci. Bu bölge de büyük bir şokun içinde. Henüz kapanan olmasa da yoğun işten çıkarmalar yaşanmış. Küçük Oteller Derneği Başkanı ve Sirkeci yatırımcılarından Faruk Boyacı, “Son 30 yılın en vahim sorunlarını yaşıyoruz” diyor.
Sirkeci yatırımcıları bu dönemi yapısal dönüşüm için fırsat olarak da görerek “My Sirkeci” projesi oluşturmuş. “Aslında güvenlik sorunu olmasa da turizmde kriz vardı. Dönüşüm için harekete geçtik” diyor. Boyacı projeyi şöyle özetliyor:
“Turizm politikalarının temel hatası merkezden yapılmaya çalışılması. Bölgelerin pazarlayı kendilerinin yapması lazım. My Sirkeci’yi bu nedenle oluşturduk. Çok ortaklı sosyal bir şirket kuracağız. Proje kültürden sanata, yeme-içmeden eğlenceye birçok alanı yöneterek Sirkeci’yi sürdürülebilir bir yaşam alanı haline getirmeyi hedefliyor.”
Sektör sürecin yapısal dönüşüm için fırsat olduğunu söylüyor ama ortada her hangi bir çalışma görünmüyor!
Paylaş