Paylaş
Belki uzun boylu olduğu içindir, bilemiyorum. Biraz da soğuk nevale gibime geliyor ama emin de değilim.
Kim bilir, zihnimde Kemal Sunal’ın gerçek hayatta hiç de komik olmadığı hatta gayet sert bir adam olduğu efsanesini zavallı kadıncağıza yüklemiş de olabilirim. Neden böyle hissettiğimi cidden anlamıyorum ama vallahi korkuyorum bu kadından.
Bütün bu hislerime rağmen Yalan Dünya’daki Selahattin Çakaler’in ruhuna bürünerek Gülse’ye bir mesaj attım, ondan da cevap geldi. Altta kalır mıyım, verdim tabi hemen ağzının payını…
Buyrun Gülse’nin sürekli sitcom gülüşü efektiyle dolu, benim açımdansa bayağı bayağı ‘Kurtlar Vadisi’nin soundtrack’i ‘Cendere Cendere’ye dönen mesajlaşmamızı okuyun, siz karar verin abiler, ablalar!
İzzet: Selamlar, kızmazsanız sizi aramak ve röportaj yapmak istiyorum ama çok korkuyorum.
Gülse: Korkacak birşey yok:) Ama uzun zaman İstanbul’da olmayacağım. Bir de röportaj vermeyi pek sevmiyorum yav. Çok sevgiler.
İzzet: Eskiden gençler hayranı oldukları sanatçıların Pop Bravo’dan çıkan posterlerini duvarlarına asardı. Ben de en azından Gülse Birsel bana mesaj yolladı diye eşe dosta göstereyim bari.
Gülse: Ahahahahağa. Ya estağfurullah olur mu öyle şey. Çok sevgiler.
İzzet: Tipsiz tipsiz insanları Yalan Dünya’da oynatıyorsun ben bu fiziğimle senden bir röportaj bile koparamadım ya. Pes.
Gülse: Ahahahahahah
Bu ne ya? Bu nedir ya?
“Korkacak bir şey yok” diyorsun ama yine de korkutuyorsun. Öyle bir ‘:)’ koymakla olmuyor bu işler hanım hanım, Gülse Hanım…
Ayrıca ‘Uzun zaman İstanbul’da olmayacağım’ da ne demek? Ben sana röportajı İstanbul’da yapalım mı dedim? Sen gidersin de ben gelemem mi, ne var yani Allah Allah? Benim param yok mu, haydi param yok diyelim milim de mi yok? Hem beni niye ezikliyorsun ki? Ezik miyim lan ben, üstüme basıp pırt diye ses mi çıkartıyorsun, tuvalet kağıdıyla silip çöpe mi atıyorsun?
Olsun dedim, bunların hepsini yuttum, edebimle cevabımı yazdım.
Kadın, “Ya estağfurullah olur mu öyle şey?” dedi ya! Oldu, gözlerim doldu! Ee tabi Gülse sarışın, Gülse uzun, Gülse’nin dizisi güzel. Gülse gülmesin de kim gülsün… Zaten hep bu ikilemler yüzünden ice tea üzerine ice tea içiyorum ben.
Neyse en azından bir laf sokayım dedim. Benim gibi 16:9 ekranın kadrajını bile bir kere de kapatacak genişlikteki adama röportaj vermemenin nasıl bir hadsizlik olduğunu sormak istedim. Allah seni dikey yaratmış, beni de yatay. Ne var ki bunda, önemli olan bu dünyada kapladığımız alan değil mi?
Gelen cevap yine ‘ahahahahah’… Valla ben bu işi anlamadım arkadaş. Whatsapp’ta mı yazışıyoruz? Gülse en son ne zaman online oldu diye devamlı bakmamı mı istiyorsun? Bana sms’ten mi yürüyorsun Gülse, açık konuş! Salon erkeği çizgimden çıkıp illa ‘nese sn msglsn glb kib by’ dememi mi istiyorsun? Yeter artık ya, yeter… Bırak peşimi ben senin o bildiğin erkeklerden değilim, tamam mı?
Laf-ı güzaf, röportaj vermeyi sevmiyormuş. Vermezsen verme arkadaşım! Sordun mu bana hiç ‘sen röportaj yapmayı seviyor musun?’ diye. Sana ne severim, sevmem sana mı soracağım? Bak Gülse kafamı attırma, indir o elini!
Gülse’nin bu yazıyı okurken, içinden Yalan Dünya’nın Deniz’i gibi ‘Oğluuuuum’ dediğini hissediyorum. Şaka yaptım be, şaka!
Mesajlaştığımdan beri Yalan Dünya’nın bütün replikleri kafamda dönüp dolanıyor. Kendi kendime gülüyorum. Seninle her hafta buluşmuşuz, güzel güzel sohbetler etmişiz, beni kahkahalara boğmuşsun gibi hissediyorum. Daha da fenası, ben senin arkadaşım olduğunu zannediyorum. Çünkü seni çoooook seviyorum.
Ama şunu bil ki ‘Gülllllsseeeeeeeee seni bir gün yenicem uleynnnnn” ve o röportaj yapılacak…
Sen bu satırları okurken, ben su içerken rahatsız edilen flamingo hareketini yapıp seni bekliyor olacağım.
Nese sn msglsn glb kib by,
Kardon
İzzet
Paylaş