Siyaset ticaret ve şehvetin başkenti antik Efes’te bir gün!

Ruhumun, şimdiki zamandan uzaklaşacağı bir yolculuğa ihtiyacı vardı... Evreka! Sonunda doğru istikameti bulmuştum; Efes’ti...

Haberin Devamı

“Depremler oluyor beynimde,
Dışarıda siren sesi var,
Her yanımda susmuş insanlar,
İçimde ölen biri var...”
İş güç tatsız, haberler tatsız, dünya tatsız ve maalesef ülke tatsız... Sıkıntı bu kadar ağır olunca şehir üstüme üstüme gelmeye başladı. Ya birilerinin kalbini kıracak ya da bu diyardan uzaklaşacaktım.
Ve derken kendimi sabahın ilk ışıklarında Kordon’da yürürken buldum... Başlangıçta buraların yumuşak havası iyi geldi gelmesine de ne beynimdeki sirenler susuyordu, ne de içimdeki çocuğun çığlıkları... Anladım İzmir de kesmeyecekti beni.
Ruhumun, şimdiki zamandan uzaklaşacağı bir yolculuğa ihtiyacı vardı... Evreka! Sonunda doğru istikameti bulmuştum; Efes’ti.
En son sekiz yaşında bir çocukken babamla gezdiğimi hatırlıyorum bu antik şehri. Şimdiyse onun yerine rehber arkadaş Volkan eşlik ediyordu bana.
Karşımda muhteşem bir tarih duruyordu fakat etrafta in cin top oynuyordu. O an içimden böyle bir zenginliği dünyaya doğru düzgün anlatıp pazarlayamayan gelmiş geçmiş bütün kültür bakanlarına okkalı bir selam gönderdim.
İçimdeki çocuk her geçen dakika Chucky’den hallice bir canavara dönüşüyordu. Elin İtalyanı Colosseum’dan, Yunanlısı Akropolis’ten, Mısırlısı piramitlerden trilyonlar kazanırken Efes’te benim payıma hüzünlü bir ıssızlık ve üzerine bastığım köpek boku düştü.
Haydi buraları dünyaya hakkıyla tanıtamadınız, bari hiç olmazsa yurdum insanına bedava yapsaydınız! Üç çocuklu bir aile giriş ücretinin adam başı 30 lira olduğu bu ören yerini gezmeye kalksa bir haftalık mutfak masrafı tarihe karışır.
Velhasıl sinirlerime hakim olup “Sen kendi işine bak İzzet” diyerek rehberin nezaretinde başladım 8 bin yıllık şehrin sokaklarını arşınlamaya.
Aslına bakarsanız Efes’e dair çok şey anlatmak geliyor içimden ama ‘Kelebek’in Sezar’ı Selim Akçin’in ertesi sabah sekizde arayıp “Abi yine çok uzun yazmışsın. Biz tarih dergisi değil magazin gazetesiyiz” diye fırça atacağından adım kadar emindim. Bu yüzden de buyurun efendim Seyyah İzzet’le hızlandırılmış, kısa bir Efes turuna....

Haberin Devamı

Siyaset ticaret ve şehvetin başkenti antik Efes’te bir gün

Haberin Devamı

2 bin yıllık Agora, bugünün AVM’lerine beş çeker

Agora Yunanca’da pazar yeri demekmiş. Fakat Efes’in Agora’sında yapılan kazılar, kentin tarihini günümüzden 8 bin yıl öncesine götüren eski Mısır Tanrısı İsis Tapınağı’nın izlerini çıkarmış ortaya.
Hem Yunan hem de Roma döneminde bu Agora kim bilir belki de dünyanın en büyük AVM’siymiş.
Çünkü Efes’in nüfusu o yıllarda 250 bini bulmaktaymış. Aklım durdu!
2 bin sene önce 250 bin kişinin yaşadığı dev bir şehirdeydim... Gelelim bizim Selim Akçin’in ruhunu ferahlatacak işin magazin kısmına...

Siyaset ticaret ve şehvetin başkenti antik Efes’te bir gün

“Hanım ben kütüphaneye gidiyorum” bahanesiyle geneleve tüyerlermiş 

Zamanın çapkın beyleri, hanımlarını AVM’ye pardon Agora’ya bırakıp “Hayatım sen hem evin erzağını al, hem de kendine bir şeyler bak, duyduğuma göre Doğu’dan şahane kumaşlar gelmiş.
Ben de yandaki Celsus Kitaplığı’na geçiyorum, biraz Homeros okuyacağım” diyerek kütüphanenin yolunu tutarlarmış. Kitaplık dediysem, öyle böyle değil!
Rehberin söylediğine göre Antik Çağ’ın üçüncü en büyük kütüphanesiymiş burası.
Avusturyalılar gerçekten harika bir restorasyonla devasa kitaplığı ayağa kaldırmışlar. Zaten bu yüzden de Efes’le ilgili bütün broşürlerin kapağında Celsus Kitaplığı çıkar karşımıza. 

Haberin Devamı

Siyaset ticaret ve şehvetin başkenti antik Efes’te bir gün

Tarihin en eski mesleğini icra edenler şehrin en güzel yerinde dükkan açmış

Avusturyalıların yaptığı kazılar bu muhteşem kitaplığın altında geneleve giden tünelleri ortaya çıkarmış. Anlayacağınız antik zamparalar hatunlarına “Ben kitap okumaya” gidiyorum numarasıyla gizli dehlizlerden geçerek kaçak et keserlermiş. Rehberimiz eşliğinde hem genelevin geniş avlusunu hem de beylerin küçük aşk yuvalarını dolaştık.
Anladım ki tarih boyunca değişmeyen dört şey var; ticaret, siyaset, aşk ve savaş...

Popolarıyla klozet ısıtan köleler diyarı

Bugünkü mahrem anlayışıyla eski dünyadaki mahrem anlayışı arasında dağlar kadar fark olduğunu gördüm Efes’te. Bunlar beraber yer, içer, devlet yönetir bir de üstüne hacetlerini de birlikte giderirlermiş.
Bölmesiz, paravansız, mermerden klozet şeklinde yan yana yapılmış, aynı anda elli kişiye hizmet veren umumi tuvaleti görüp de şaşmamak elde değil.
Dayanamayıp sordum; “Soğuk havada açıkta bunların popoları donmuyor muydu?” Cevap gördüklerimden daha ilginçti...
Meğer zamane zenginleri önce kölelerini oturturlarmış mermer klozetleri ısıtsınlar diye. Anlaşılan antik çağda da ağanın pohunun üstüne poh olmuyormuş.

Haberin Devamı

Tarihin ilk reklamını kerhaneciler yapmış

Efes’in akıllara ziyan özelliklerinden biri de gökte ararken yerde çıktı karşıma. Zemindeki mermere kazınmış şekilleri görünce tarih fukarası bendeniz gayr-i ihtiyari yanımdakilere “Bu nedir?” diye sormaktan alıkoyamadım kendimi.
Nereden bilebilirdim ki yerde duran şeyin tarihin ilk reklamı olduğunu. Meğer bu mermer, gemilerle Efes’e gelenlere şehrin en iyi fahişesinin ayak iziyle genelevin yerini tarif edip, “Yüz metre ileride solda kırık kalbinizi onaracak güzeller güzeli bir hanımefendi bekliyor sizi” mesajını verirmiş.
Maazallah bugün biri çıkıp aynı reklamı yayınlamaya kalksa vay haline...

Siyaset ticaret ve şehvetin başkenti antik Efes’te bir gün

Arazi kıtlığında detaylıca anlatamadıklarım

Haberin Devamı

◊ Dönemin din adamları ve zenginlerinin parsellediği yerden ısıtmalı, tarihte bir benzeri olmayan Yamaç Evler kim bilir belki de günümüzün villalarının ilham kaynağıydı.
◊ Bugün dünyaca ünlü bir spor markası olarak bildiğimiz Nike da meğer Efes’ten çıkmaymış. Bu zafer tanrısının heykeli pamuklara sarılıp sergileneceğine her türlü hava muhalefetine ve üzerine adını yazacak ahmakların tacizine açık durumda kaderine terk edilmiş...
◊ Efes’in bu halini gördüğümüze bile şükretmek lazım. Çünkü bazı Osmanlı sultanları heykelleri dinimizde tasvire yer olmadığı için bulanların yurtdışına çıkarmalarına izin vermiş.
◊ Şehrin dinlediğim binlerce efsanesinden biri de Zeus’un oğlu Herkül’le ilgiliydi. Zamanında iki nöbetçi tarafından korunan Herkül kapısı kentin soylularıyla alt sınıfı birbirinden ayırırmış. Rivayete göre kollarını açıp kapının iki yanına aynı anda dokunabilenler Herkül’ün gücüne sahip olurlarmış. Merak edenlere söyleyeyim, ben dokunabildim ama henüz bir faydasını görmedim...
◊ Dünyanın her tarafındaki büyük müze ve antik kentlerin girişindeki resmi hediyelik eşya dükkanları bulundukları yerin ruhunu yansıtan ürünler satarlar. “Sen Efes’ten ne aldın?” diye soracak olursanız; eğreti yapılmış magnet’ler ve Pringles...

Efes’e kadar gelip de Meryem Ana’yı ziyaret etmeden geri dönmek olmazdı

Efes’e kadar gelip hemen oracıktaki Meryem Ana Evi’ni ziyaret etmemek ayıp olurdu. Anlatılan efsaneler ne kadar doğrudur bilemem, merak edenler cesaretleri varsa İlber Hoca’yı bulup sorsun. Ama ağaçlar arasındaki bu küçücük evde insan huzuru hissediyor. Şimdi ben size burada tüm hikayeyi anlatırım da karşılığı zaten internette bir tık mesafenizde. Üç Papa’nın da ziyaret ettiği bu ev elbette Hristiyanlar için bir Hac yeri ama bu gidişimde de tanık oldum ki çok sayıda Müslüman da buraya dua etmeye geliyor.
Alman rahibe Anna Katharina Emmerick gördüğü rüya vasıtasıyla Meryem Ana’nın dokuz yıl boyunca Efes’te yaşadığı evi birebir tarif edince misyonerler burayı keşfetmiş. Ve öğrendiğime göre Emmerick’in Almanya’daki evine, Hz. Meryem’in son yıllarını geçirdiği bu kutsal mekandan daha çok ziyaretçi geliyormuş. İnsan ister istemez “Biz elimizdeki değerlerin kıymetini ne zaman bileceğiz” diye düşünmeden edemiyor!

 

Yazarın Tüm Yazıları