Paylaş
*Yine yerinde duramıyorsun! Şu hiperaktifliğine bir gem vur da muhabbete başlayalım!
- Evin çok güzelmiş yaa. İçerdeki odalara bakıp gelcem... (Gitti)
*Gupseeee!
- Geldim. Ne çok şampuanın var... Gerek yok aslında o kadar? Saçın da çok yok ki...
Susss! Kim bilir ne çekti annenle baban! Çocukken de böyle miydin?
- Sorma, 3 yaşımdan beri etrafımdakilere “İllallah” dedirtiyorum. Üstelik tüm yaramazlıklarım da “belgeli”!
Nasıl “belgeli”? Doktor raporun falan mı var?
- Çüş artık o kadar da değil. Babamın kardeşi Mehmet Amcam kameralarla çok içli dışlıdır. Küçükken benim bütün cadılıklarımı kaydetmiş sağ olsun. Çok meraklı bir çocuktum. Eve misafir geldiğinde öyle arka odaya falan kaçmaz, onların anlattıklarını dinlerdim.
Zaten anaokulundayken annemin en büyük şikayeti, benim hiç uyumayıp olan bitene sürekli kulak misafiri olmammış.
Tam bir baş belasıymışsın desene!
- Hem de nasıl. Erkek gibiydim, devamlı kavgalara karışır, ağzımdan küfürü eksik etmezdim.
Erkek Fatma mübarek...
- Yahu ne yapayım, abime çok özendiğim için hep erkek arkadaşlarım vardı. “Haydi kavga edelim” dediklerinde en önde ben giderdim.
Fotoğraflar: Mustafa ÖZKÖK
SEVDİĞİME SATAŞAN OLURSA SİGORTAM ATAR, KALKAR DÖVERİM
Hâlâ öyle kavgacı mısın?
- Durup dururken olay çıkaran psikopatlardan değilim ama farzedelim ki seninle bir yere gittik, karşı masadan da sana laf atıyorlar, kalkar döverim herifi. Hiç acımam...
Uzlaşmayı denesen olmaz mı?
- Vallahi o konuda kimse kusura bakmasın, arkadaşıma, sevdiğime sataşan olursa bende sigorta atar.
Kafa göz yarmak dışında nelere meraklıydın çocukken?
- Resim yapmayı çok seviyordum. Kamera, fotoğraf makinesi gibi şeylere çok meyilliydim, her şeyi kaydediyordum. Taklit yeteneğim çok yüksekti. Aile toplandığında, kendi yazıp bestelediğim şarkıları söyler, çevremizdeki insanların taklitlerini yapardım. Fakat önceden de söylediğim gibi zamanımın çoğunu “Erkek Fatmalık” yaparak geçirirdim.
Sanki kendi çocukluğunu değil de “Deliha”daki Zeliha karakterini anlatıyormuş gibisin...
- Ee zaten Deliha’nın yüzde 80’i benim çocukluğum. Zeliha’nın “Merdivenlerden 10 saniyede aşağı inersem aradığım aşkı bulacağım” totemleri bile aynı ben! Tek farkımız benim bunları asansörle yapıyor olmam. Dikkat edersen şimdiki zaman kullanıyorum, çünkü bu tip totemler hâlâ hayatımın bir parçası. Anlayacağın o kız bana çok benziyor.
AŞK KADINI DEĞİLİM AMAAŞKIN KİMYAMI BOZMASINI SEVERİM
“Benden melodram ya da aşk senaryosu çıkmaz” mı diyorsun yani?
- Vallahi bilemiyorum ki... Çocukluğumdan beri komediyle iç içeyim.
Yahu hiç mi aşk acısı ya da dramatik bir olay yok hayatında?
- Olmaz olur mu oğlum? Aslında çok duygusal bir insanım fakat o anları tek başıma yaşamayı seviyorum. İçim de parçalansa, gider yalnızken ağlarım. Şiirler yazıp, kimseye okumadan yırtar atarım. Aşk kadını değilim belki ama aşkın bendeki o kimya bozuşunu severim. Tek gecede aşık olup ertesi gün unutabilecek bir yapım var.
Bir gün “kimyan bozulursa” aşk filmi de yaparsın belki...
- Doğru söylüyorsun, benim sağım solum belli olmaz. Ters köşeleri de severim, bakarsın pat diye dramatik bir aşk hikayesi yazar, üzerine bir de oynarım.
Gupse’dir ne yapsa yeridir...
- (Gülüyor) Aynen aynen!
GÜLSE’NİN BAYRAĞINI SİNEMA SEKTÖRÜNE TAŞIMAK İSTİYORUM
Komedi filmlerini hem yazan, hem yöneten hem de oynayanlara baktığımız zaman Yılmaz, Cem, Şahan ve Ata dörtlüsünü görüyoruz. Sen bu dört yapraklı yoncanın beşinci yaprağı olma yolunda mısın acaba?
- Belki ben bambaşka bir yoncayımdır nereden biliyorsun? Bu arada Yılmaz Erdoğan, Türk Sineması’nın 100. yılında bugüne kadar komedi dalında senaryosunu yazdığı filmde oynayan ilk kadın olduğumu söyledi. Bu benim için muhteşem bir onur.
Bırak şimdi Altın Portakal’da demeç veriyormuş gibi konuşmayı da komedinin “erkekler kulübüne” rakip mi oluyorsun onu söyle!
- Bu durumun kadın-erkek diye ayrılması da pek doğru değil sanki. Ayrıca Türk halkının kadın komedisine nasıl bakacağını henüz bilmiyoruz. Bu beni hem çok heyecanlandıran hem de çok korkutan bir şey. Hâl böyle olunca da onları kendime rakip olarak görmem şu aşamada doğru olmaz.
Kızım beyninle değil kalbinle cevap versene...
- (Gülüyor) Ne yalan söyleyim, içten içe kaşınıyorum tabii. Hepsi çok başarılı, onlara rakip olmak kim istemez? Erkeklerin üzerine bir güç koyma durumu da benim ayrıca hoşuma gider. Karşı cinsi ezmeyi seviyorum. Al sana cevap! Rahatladın mı?
Eh sayılır... Bir Gülse Birsel “Akademisi” mezunu olarak neden kariyerine dizilerle devam etmedin?
- Çünkü ben Gülse’nin bayrağını sinema sektörüne taşımayı hedefliyorum.
Dizilerde Gülse, beyaz perdede Gupse!
- (Gülüyor) Vallahi benden duymuş olmayın ama Gülse de her an sürpriz yapıp bir sinema filmiyle çıkabilir karşımıza.
Konu Gülse’den açılmışken sormazsam olmaz, “Yalan Dünya” neden pat diye bitiverdi?
- Tamamen “duygusal”... Reklam geliriyle harcamalar örtüşmeyince reyting yüzünden kanal “Yalan Dünya” ve diğer bir sürü projenin fişini çekme kararı aldı.
Siz daha önceden biliyor muydunuz yoksa bizler gibi aniden mi öğrendiniz?
- İnan hepimiz için büyük sürpriz oldu. Allah korusun bir ölüm haberi alınca “Yok canım ölmemiştir” dersin ya, bütün ekip aynen o şekilde birbirimize bakıp, “Bitmedi ya bence bitmemiştir” dedik.
“Yalan Dünya”nın biteceğini öngördüğün için mi sinema sektöründe kendi kanatlarınla uçmaya karar verdin?
- Yani bu kısmen doğru. Sonuçta her şeyin bir sonu var. Fakat ben dizi daha devam ederken “Neden sinema da olmasın?” diyerek yola çıktım. Uzun zamandan beri yazıp oynayacağım bir proje olsun istiyordum. Fakat dizinin bitmesiyle filmin vizyona girmesinin aynı zamana denk gelmesi çok kötü oldu. Bir yandan seviniyorum öte yandan bir yakınım vefat etmiş gibi üzülüyorum. Düğün ve Cenaze durumları anlayacağın...
BENİM BAĞLANMA PROBLEMİM VAR ARKADAŞIM
Neden ille de sinema?
- Bir kere sinemayı çok seviyorum. Çünkü 6 ay bir serüvene çıkıp projeni bitirebiliyorsun. Dizi öyle değil ki bir bağlılık gerektiriyor. Benim bağlanma problemim var arkadaşım, anlamıyor musun? (Gülüyor)...
Sen yazdın, sen oynadın peki “Deliha”nın kadrosuna da tamamen kendin mi karar verdin?
- Yok, Hakan Hoca (Algül) ve Necati Bey (Akpınar) ile birlikte seçtik ekibi... Fakat ben özellikle ismi az çok bilinen fakat daha tam patlamamış oyuncularla çalışmak istedim. Derya Alabora’dan bahsetmiyorum tabii. (Gülüyor) Neden şöhretlerden kaçındın peki?
- Çünkü ben de “Yalan Dünya”ya ilk girdiğim zaman ne popüler ne de tanınmış biriydim. O dizi sayesinde insanların bildiği bir yüz haline geldim. “Deliha”da da beni sollayacak karakterler var. Onların da bu vesileyle ön plana çıkmalarıydı amacım.
Sen daha yolun başındayken başkalarına yol açmaya çalışıyorsun...
- Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Ayrıca bence Türk halkı tanımadığı yüzlerin performanslarından çok hoşlanan bir yapıya sahip.
Filmdeki bütün karakterlerin “annesi” sen misin yoksa sonradan eklenenler oldu mu?
- Senaryoyu yazdıktan sonra hep beraber oturup üzerinde çalışmalar yaptık fakat var olan karakterlerdeki bazı değişiklikler dışında yeni eklemeler olmadı. Zaten yönetmenle senaristin uyumundan daha önemli bir şey yoktur. Hakan hocayla birbirimize hiç ego yapmadan “Deliha”yı mis gibi ortaya çıkardık.
KOCADAN ÇOK ÇOCUK İSTİYORUM
Zeliha’nın sana benzediğini söyledin, sen de onun gibi evlenme delisi misin?
- (Gülüyor) Bak işte o konuda hiç benzemiyoruz. Ama Deliha’nın devamlı sevilmek isteyen bir hali var ya, o aynen benim ortaokuldaki hallerim... O zamanlar çirkin ördek yavrusu gibiydim, hiçbir erkek benimle ilgilenmiyordu. Zeliha o günlerin bir yansıması...
Sen ne zaman evleneceksin peki?
- Bilmiyorum ya, daha kariyer peşindeyim. Sakız çiğnerken yürüyebiliyorum ama çocuk da yaparım kariyer de diyemiyorum şu anda. Mesela Abimin eşi Amerikalı, mükemmel bir uyumları var. Ben de bir yandan yabancı damat arıyorum o ayrı... (Gülüyor)
Neden, Türk erkeklerinin suyu mu çıktı?
- Belki de karşıma hiç senin gibi biri çıkmadığı için bunları söylüyorumdur. Benimle evlenir misin İzzet? Nolur ya... (Kahkahalar) Aslına bakarsan ben kocadan çok çocuk istiyorum abi. En az üç tane çocuk istiyorum, ileride durumum iyi olursa da iki tane evlat edinirim. Adamı bulacağım, çocuk yapıp, kullanıp sonra da boşayacağım. Bir herifle ömür geçmez be. Yani şaka bi yana evlilikten korkarım ama çocuktan asla!
Bu açıklamalardan sonra bırak yabancıyı bence hiçbir erkek senin yüzüne bile bakmaz.
- Öyle mi diyorsun? Yazmasan mı acaba bunları ya... Aman n’olcak be bende öyle bir şeytan tüyü var ki, bana kurban olsunlar.
SAKİN DENİZLER İYİ KAPTAN YETİŞTİREMEZ, BOĞUŞMAM LAZIM
Duyduğuma göre bir de aklında Ayvalık projesi varmış.
- Eee 750 dairelik bir site yapmayı planlıyorum. Duyan da müteahhitim sanacak, manyak ya! İstanbul’un kaosunu hiç sevmiyorum, bu şehre turist gibi gelmek daha çok hoşuma gidiyor. Dolayısıyla Ayvalık veya İzmir gibi bir yerde hayatımı geçirip arada İstanbul’a uğramak istiyorum ve bunu eninde sonunda yapacağım.
“Deliha” tutmazsa istikamet Ayvalık mı diyorsun?
- Oha! O kadar da değil... Aman dilini ısır. Totemlerimi bozma ya! Ama şunu söyleyeyim, bir kere kesin yatağa düşerim. Kaçıp İzmir’e yerleşirim. Hem ağlarım hem de yemek yer 100 kilo olurum. Sonra terapistimi arar hayata devam ederim. Geçen gün kuzenim “Sakin denizler hiçbir zaman iyi kaptan yetiştirmez” dedi, hoşuma gitti. Bakma sen, boğuşmayı çok seviyorum.
Düzenli olarak gidiyor musun psikoloğa?
- Vallahi 7 senedir gidiyorum.
En çok neleri konuşuyorsunuz? Gülse’yi şikayet ediyor musun?
- (Gülüyor) Yok ya, şikayet ettiğim insanlar var ama Gülse onlardan biri değil. Gülse benim canım. Hayatla ilgili kimseyle konuşamadığım için genelde terapistim beni çözüyor. “Bak şurada bir şeye canın sıkılmış, onun farkında mısın?” diye soruyor. Ben de salak gibi “Aaaa hakikaten öyle” diyorum. Açıkçası terapiste gitmeyen bir insanın mutlu olabileceğine inanmıyorum. Eğer gidecek gücü varsa mutlaka gitmeli herkes. Psikoloji her şeyden önemli. Beyin en acımasız organ.
ÇEKİMLER SIRASINDA BİRKAÇ KEZ GÜLMEKTEN ALTIMA İŞEDİM
“Deliha”nın setine geri dönelim... Kim bilir ne “delilikler” yaşanmıştır...
- (Gülüyor) Sorma! Zaman zaman keşke filmi ben yazmış olmasaydım da senariste küfür edebilseydim dediğim oldu. Geçen yaz çok sıcaktı biliyorsun. Ben de yazmışım da yazmışım, dışarıda çekilecek bir sürü sahne. Sete her gittiğimde ilk önce “Allah kahretsin bu senaristi” diyordum ki kimse bana salça olamasın (gülüyor). Ayy sana bir şey anlatacağım ama korkuyorum.
Sen mi korkacaksın, hayatta inanmam...
- Ya biraz ayıp ama... Aman söyleceğim ya bana ne... Çekimler sırasında o kadar çok güldüm ki, birkaç kez altıma işedim gülmekten...
Yok artık... Küçükken de yatağını ıslatır mıydın?
- Hemen gel üzerime, zaten açık buldun ya... Ama cidden çok güldük oğlum ya. Mesela pasta yeme sahnesi bittiğinde bir baktım ağzımdaki sahte dişler yok. Yuttum herhalde diye düşünürken, bir baktık dişler pastanın üstünde. Sonra Cenk Durmazel yanlışlıkla kolay kırılan, sahte sandalyeye oturup yere çakılmaz mı?
Bak cidden komikmiş ama altına yapılacak gibi de değil...
- Bu da benim bedenim benim kararım sana ne? Allah Allah (gülüyor). Aa bir de pavyon sahnesinde oyunculardan beri heyecandan yanlışlıkla Cihan Ercan’a bir kafa attı anlatamam.
AHMET KAYA’NIN HAYATIMDA ÇOK ÖNEMLİ BİR YERİ VAR
Ahmet Kaya şarkısı söylemek nereden geldi aklına? Yakında bir de albüm yaparsın artık!
- Şarkıdan önce o sahnenin hikayesini anlatayım sana. Ses olmasın diye klimayı çalıştıramıyorduk. İçerisi resmen 175 derece! Üzerimizden sular akıyordu. Demet Akbağ o gün ziyarete gelmişti. 5 dakika durduktan sonra “Ben daha fazla dayanamıyorum” diye bizi tebrik edip kaçtı kadıncağız.
Vallahi seyrederken hiç belli değil zorlu şartlarınız... Gelelim şarkı söylemene... Neden Ahmet Kaya?
- Ahmet Kaya’nın hayatımda çok önemli bir yeri var. Bütün şarkılarını ezbere bilirim, en sevdiğim insandır. Yönetmenimiz de benimle aynı fikirde olunca bir şarkısını filme koyalım dedik. İlk defa ciddi ciddi şarkı söyledim. Aslında detone bir şekilde söyleyecektim ama sonra Hakan hoca düzgün okumamı istedi. Bir gece evde kayıt yaptım, sesimi duyduğumda ben bile şaşırdım. Yani detoneler var, ama Zeliha’nın ağzından olduğu için doğal olduğunu düşünüp öyle bıraktık. Çok iyiyim diyemem ama kesinlikle alnımın akıyla çıktım işin içinden.
Bayağı iyisin canım...
- Duyguyu verebilmişim açıkçası.
Sete Demet’ten başka hangi ünlüler uğradı?
- Serra Yılmaz geldi sağ olsun. Başka da pek kimse uğramadı. Ama uğrayamasalar da çok destek gördüm dostlarımdan.
Yol arkadaşların Gülse ve Beyaz niye gelmediler?
- Beyazıt, Şirince çekimlerine geliyordu. Fakat o gün çok inanılmaz sıcaktı ve seti alakasız bir yerde kurmuştuk. Ben de aradım Beyazıt’ı ve yoldan geri döndürdüm. Gülse de çekimler boyunca New York’taydı zaten.
NAOMI CAMPBELL VE KATE MOSS’UN GİTTİĞİ MERKEZDE VERDİM KİLOLARI
Bu filmi çekerken yakın çevrenden beklediğin desteği gördüğüne inanıyor musun?
- Aslında filmin vizyona girmesinden itibaren göreceğiz neyin ne olduğunu. Çekimler sırasında kim ne yapabilir ki? Fakat şimdi kovalıyorum artık destek yapanı yapmayanı.
Psikopata bağlamak üzeresin yani...
- Ben insanların başarılı olmasını çok isterim, çevremdekileri hep desteklerim ama aynı samimiyeti onlardan görmezsem direkt silerim.
Bu film senin birçok arkadaşını silmene de neden olabilir...
- İnşallah öyle olmaz ama bana da öyle geliyor (gülüyor).
Kaç kilo aldın Zeliha olmak için?
- 15’i gördüm.
Sonra nasıl yine seksileştin birden?
- Ay teşekkür ederim, içten içe bana yürüdüğünü biliyordum (gülüyor). Bodrum’da bir detoks merkezi var ya Naomi Campbell ile Kate Moss’un gittiği... Ben de bir deneyeyim dedim. Orada sabah 7’den itibaren sadece sıvı gıdalarla beslendim ve herhalde 12 günde sekiz kilo vererek rekor kırdım.
BAŞARILI OLMAYA MECBURUM BEYNİM MORALLE ÇALIŞIYOR
Sonuçta bir sanat filmi yapmadın. Gişede neler olacağından korkuyor musun?
- Korkmaz olur muyum hem de çok korkuyorum. Dediğin gibi sonuçta bu bir sanat filmi değil, gişedeki başarısı çok önemli. İleride benim başka filmler yapabilmem için bir dönüm noktası... Ne açıdan bakarsan bak büyük bir risk.
Yahu biraz abartmıyor musun? Herkes ilk filmiyle başarıyı yakalamak zorunda mı?
- Tabii ki değil ama ben zorundayım çünkü moralle çalışan bir beynim var.
“Deliha” tutmazsa beyazperde maceran bitiyor mu?
- Yine abartmaya başladın. “Deliha”nın ikincisinin senaryosu hazır. Ayrıca önümüzdeki sene için de bambaşka bir hikaye yazdım.
Geçen sene yazmamam kaydıyla bu filmi Şahan’ın çekeceğini söylemiştin. Ne oldu da Şahan vazgeçti?
- Valla Şahan ile devamlı toplantılar yapıyorduk. Beni bu konuda çok destekliyordu, film yapmak istediğimi söylediğim günden beri sürekli bana nasihatlar veriyordu. Sonra “Sen yaz getir” dedi. Ben senaryoyu bitirdiğim sırada Şahan “Recep İvedik” için çalışmalara başlamıştı, o yüzden çekemedik.
Sinema ve eğlence sektöründe genelde insanlar “Ya yap harikasın harikasın” derler, sonra sen projeyi hayata geçirmeye başlayınca aynı insanlar durumdan rahatsız olur...
- Çatlasan da patlasan da polemik yaratamayacaksın çünkü Şahan bu projede delikanlı gibi arkamda durdu.
Çekmese bile dışarıdan filme yardımcı oldu mu bari?
- Oğlum arkamda durmasından ne anlıyorsun sen? Karakterleri yazarken de, film çekilirken de Şahan yardımını esirgemedi.
Deliha’nın “dişi Recep İvedik” olabileceğini düşünüyor musun?
- Ya öyle deme. “Recep İvedik” bir karakter filmi, bizde diğer karakterlerin hikayeleri ve aşk da var. Dolayısıyla yapı olarak çok benzediğini söyleyemem ama rakip olarak gösterilirse de bu kötü bir şey değil. Recep İvedik efsane bir karakter. Ama Deliha bir kadın olarak daha duygusal, en başta burada ayrışıyoruz.
BARIŞ ÇOK YAKIŞIKLI BİR ARKADAŞIMIZ, AH KEŞKE...
Bir de senin filminde küfür “yardımcı oyuncu” değil...
- Evet yok. Türk halkı kadının ağzından o kadar küfüre gülmeyebilir. Çünkü kadın anne, bacı, kardeş durumunda bizler için. Yoksa gündelik hayatta çok ederim bilirsin (gülüyor).
Filmin jönüyle aşk yaşadığın konusunda dedikodular geldi kulağıma...
- Barış’la mı? Ah keşke olsa, çok yakışıklı bir arkadaşımız. Ben onu çok beğendiğim için çıkmıştır dedikodular. Aynı zamanda çok da yetenekli bir çocuk.
Yabancı değil ama Barış aradığın damat olabilir mi?
- Vallahi keşke keşke. Belki bu röportaj vasıtasıyla aramızı yaparsın İzzetcim. (Kahkahalar)
Zaten ben de dedikodu falan duymadım, ortalık kızışsın istedim.
- Öyle miiiii? Vay vay vay bak sen çakala!
Derya Alabora gibi bir isimle çalışmak nasıldı?
- Derya Alabora herkesin çok sevdiği, hayran olduğu “Masumiyet”te hepimizi kendine aşık eden bir oyuncu. Açıkçası ilk kendisinin ismi geçtiğinde “Eyvah hayatta kabul etmez” diye düşünüp üzülmüştüm.
Kimin fikriydi onu oynatmak?
- Necati Bey ve Hakan Hoca istedi. Teklifi götürdüklerinde “Oh be sonunda bir kadın filmi! Ben bir kadının bu şekilde bir iş yapmasını destekliyorum, kesinlikle Gupse’nin yanındayım” demiş. Hiç düşünmeden geldi ve çok da iyi oldu, muhteşem bir insan. Onunla oynamak büyük onur.
TOTEMLERİN EFENDİSİYİM
Reklamcısın, dizi oyuncususun, senaristsin, Barış kabul ederse aşk kadınısın... Nedir kızım senin bu koltuğunun altındaki karpuzlar?
- Vallahi matruşka gibiyim, her şeye burnumu sokmayı seviyorum.
Bu sarı saçlarından kim suçlu Gupse? Niye artık esmer değilsin?
- Ben zaten yıllardır sarışındım. Nurhayat rolü için esmer olmuştum. “Yalan Dünya”nın bittiği haberinin geldiği gün saçlarımı sarıya boyattım. Bu saç enerjime daha uygun geliyor, koyu renkle kendimi yaşlı hissediyorum.
Deliha’dan daha da takıntılı olduğun doğru mu?
- Ooooh Deliha benimle yarışamaz bile. Onda bir totem varsa bende 100 tane var. Duvarlara yazılar yazarım, istediğim şeylerin resimlerini yapıştırırım. Diyelim seninle konuşa konuşa yolda yürürken gözüme bir taş çarptı. Aklıma onu takar, kaç kilometre olursa olsun geri gider o taşı bulur, üzerine dokunup dilek dilerim. Totemlerin efendisiyim ben oğlum.
“Deliha”nın dizi olmasını ister misin?
- İnşallah olmaz.
Hayırdır, o neden?
- Çünkü dizi sistemi benim özgür yapıma çok ters. Her hafta bir şey yazma zorunluluğunu düşünürken bile boğuluyorum. Bu saatten sonra da zaten dizide oynayacaksam sadece Gülse’nin yazdıklarında oynarım. Böyle de bütün kapıları kapatırım. Net!
Gülse olmazsa sen de yoksun yani televizyonda...
- Tutan totemlerim arasında en önemlisidir Gülse’yle çalışmak. Yeri apayrı...
Başka yok mu yüzünü güldüren totem?
- Olmaz olur mu? Bu totemler aslında doğru şeyler, insanlar istediklerine ulaşabiliyor. Gülse’yle çalışacağımı da, BKM ile film yapacağımı da daha üniversitedeyken yazmıştım bir deftere. Gülse’ye Facebook’tan “Merhabalar ben Gupse, üniversite öğrencisiyim, ileride sizinle tanışacağım ve arkadaş olacağım” diye mesaj atmışlığım bile var.
Gülse hatırlıyor mu senin mesajı?
- Yok... Bak ağlarım şimdi... (Kahkahalar)
Totemin bozulmasın diye “Deliha’yı galasına kadar izlemediğin hatta montajına, kurgusuna dahi girmediğin doğru mu?
- Doğru, hiç girmedim.
İyi bir iş çıkacağına nasıl bu kadar güvenebildin ki?
- En başta yönetmenine hayran olmak çok önemli. Yönetmenine güvenmezsen “Bir gideyim bakayım” dersin. Bir geminin tek kaptanı olması lazım. Başarısız filmlerin en büyük sebebi birden fazla kaptanın rotasıdır. Senarist senaristlik görevini yapmalı, yönetmen de yönetmenlik.
Yönetmenliğe hevesin var mı peki?
- Evet var. Yıllar önce babamla ilgili bir belgesel çekmiştim. Hedefim o tekrar o dönemimi hatırlayıp ileride kendi filmimin yönetmeni olmak. Zaten yapacağım diyorsam yaparım. Hatta bu sefer komedi yerine bir dram çekmek istiyorum. Bu arada filmde 10 saniyede aşağıya inersem hayatımın aşkını bulayım diye totem yapıyorum ya o sahnede gerçekten 9 saniyede aşağıya indim. Duyurulur (gülüyor).
Peki bu röportaj için totem yaptın mı?
- Yaptım tabii, bu röportajı baştan sonuna kadar okuyanlar hayatlarının aşklarını bulsun.
Amin... (Kahkahalar)
Paylaş