Paylaş
İşte tam da o günlerde girdi kızım Revan hayatıma. Daha küçücüktü. Eritre’den yeni gelmişti. “Baba” sözcüğü benim için kendi babama sarf ettiğim bir kelimeden ve Süleyman Demirel’e verilmiş lakaptan ibaretken “İzzet Baba” oluverdim bir anda.
REVAN’LA BİRLİKTE BÜYÜDÜK
Belki de beni doğurmaktan sonra annemin “vesile olduğu” en önemli olaydı Revan’ı evlat edinmem.
O bana dünyevi duyguların v
e hırsların kifayetsizliğini öğretmek, ben de ona bu dünyanın düşünüldüğü kadar adaletsiz bir yer olmadığını göstermek için gönderilmiştim sanki. Zamanla annesi, babası ve ablası da katıldı aramıza. Yepyeni bir hayat kurduk kendimize, adeta birlikte “büyüdük”
Eğer kendi ülkesinde kalsaydı, lise çağında askere gitmek zorunda kalacak, istediği üniversiteyi bile seçemeyecek, hayatını şekillendirme fırsatı yakalayamayacaktı.
Bizim kolayca elde ettiğimiz, çoğu zaman kıymetini bilemediğimiz özgürlükler belki de çok çok uzakta olacaktı.
BABA BENİ YILBAŞI KÖYÜ’NE GÖTÜR
Neyse efendim, bu kadar “melodram” yeter! Geçen gün, bana hayatın sadece “benden” ibaret olmadığını öğreten sevgili kızım Revan aradığında her zamanki gibi oradan oraya koşturuyordum.
“İzzet Baba beni Yılbaşı Köyü’ne götürür müsün?” diye sordu. Şirinler Köyü’nü duymuştum da “Yılbaşı Köyü de ne ola ki?” dedim içimden. Meğer Revan’ın bahsettiği yer, Zorlu Center’ın girişine kurulmuş. Şirinler Köyü’nden de pek farkı yok açıkçası. Oradaki “mantar evlerin” yerini burada ufak kulübeler almış. AVM’lerde karşınıza çıkması zor olan onlarca marka, ufak ufak dükkanlar açmışlar.
“Ne yapacaksın peki orada?” deyince Revan’ın cevabı “Sana, Gürnar Mami’ye (kendisi benim de mamim olur), ablama falan hediye alacağım” oldu.
MEĞER ÇAM AĞACI GELENEĞİNİN TARİHİ ÇOK ESKİYMİŞ
“Haydi o zaman hazırlan, yarım saate alıyorum seni” dedim ve kendimizi Zorlu’da bulduk.
Önce bir şeyler yemeye karar verdik. Gürnar Mami’sinin abur cubura karşı olduğunu bildiğimden, anneme inat, sosisçiye götürdüm Revan’ı. Baktım ileride dev bir yılbaşı ağacı. “Selfie zamanı” geldi çattı demektir.
Ağaca yürüyene kadar Revan’dan tarih dersi aldım. “Ortaçağ’da, Adem ile Havva’nın canlandırıldığı bir oyunda cennet bahçesindeki elma ağacını temsilen bir çam ağacı kullanılırmış.
Bu gelenek oradan geliyor. Ayrıca eski Mısır’da da çam, yaprak dökmediği için ölümsüzlüğün simgesidir” diye başladı bizimki bilmiş bilmiş anlatmaya.
ANNEM 55, BEN 50 YAŞINDAYIM...
“İzzet Baba sen kaç yaşındasın?” sorusuyla çıktım tarihin arka odasından.
“Bilmiyor musun Revan, 50 yaşındayım” diye cevap verdim içim acıyarak.
“Biliyorum ama kafam iyice karıştı. Gürnar Mami’ye yaşını sorduklarında 55 diyor. Sen 50 yaşındaysan, o nasıl 55 oluyor?”
“Aman bi’tanem bunu kimsenin yanında söyleme” diye uyarıyorum fakat öğreniyorum ki çok geç kalmışım. Meğer geçen gün annem yine “hayali” yaşını ilan ettiğinde, Revan bütün misafirlerin ortasında aynı soruyu patlatmış. Annemi azıcık tanıyorsam, “İzzet daha 25” diye işi çevirmiştir.
Arapça ve İngilizce’yi anadili gibi, Fransızca’yı çat pat konuşan, Kuran’ı üç kez hatmetmiş, sınıfındaki en iyi öğrencilerden biri olan süper zeki kızımın kafası sevgili annem tarafından nasıl da karıştırılmış!
Gürnar Mami’sine o kadar güveniyor ki, pek çok kadın gibi yaş konusunda onun da yalan söyleyebileceği aklına bile gelmiyor.
“Bu tehlikeli sulardan hemen çıkmamız lazım” diye düşünüp koşar adım ağacın yanına gittim.
Oysa ki ben sadece selfie çektirmek istiyordum...
Fotoğraf çekimimizin tam ortasında bir gürültü koptu. Arkamızı döndük ki, karşımızda kırmızılar içinde bir bando takımı. Onlar çalmaya, biz de oynamaya başladık. Aralarına jonglörler de katılınca, değmeyin keyfimize...
BENDEN JONGLÖR OLMAZ
Bu arada Revan için alışverişe gelsek de, bendeniz de dükkan dükkan dolaşmaya başladım.
Sheman diye bir takı “kulübesi” dikkatimi çekti. Oradaki envai çeşit kolyelerin, bileziklerin yaratıcısı hanımefendi tüm takılardan sadece bir adet olduğunu ve hepsinin geri dönüşümlü malzemelerden yapıldığını anlattı.
Eski bir ankesörlü telefon jetonundan yapılan kolye çok hoşuma gitti ama sevgili Revan başka bir şey beğendiği için onu almadık. Revan’ın ablası Ravya da aramıza katılınca eğlencenin dozu daha da arttı. Bir ara iddialı bir şekilde jonglörlerin arasına da katıldım ama fırlattığım lobutlar, yukarı çıktıkları gibi kendilerini kafamın üstünde buldular.
Bir an kendimi yurtdışında gibi hissettim. Türk “kasıntılığımı” üzerimden atmış şekilde eğleniyordum adeta. Revan evdeki köpeğine de hediyesini aldıktan sonra Yılbaşı Köyü’nden ayrılma vakti geldi.
“Yine gelelim İzzet Baba, 31’ine kadar açıklarmış, çok teşekkür ederim” diye boynuma sarıldı. “Tabii geliriz” dedim... Evlat sahibi olan herkes babalık vasfına ulaşmış mıdır bilmem ama ben de teşekkür ederim kızıma hayatıma kattığı her şey için...
Paylaş