Paylaş
Onun gibi müthiş bir entelektüel araştırmacıyla, ummanlar kadar engin bir zekayla tanışıp röportaj yapmış olmaktan dolayı hep kendimi bahtiyar saydım. Şimdilerdeyse benim için o bayrağı Ramazan Kurtoğlu devraldı.Hoca meseleye para politikalarından dalıyor, uluslararası dengelerin şeceresinden çıkıyor, arada kukuletalı İllüminati’cilere selam çakıyor, getirip lafı sonunda bir şekilde mutlaka dünyanın perde arkasındaki gizli patronlarına bağlıyor.Hani bazıları için ‘sabaha kadar anlatsa dinlerim’ denilir ya, Kurtoğlu da işte böyle bir isim. Obama’ya “O çokomel gibidir, dışı siyah içi beyaz” tarzı zihinlere kazınacak muhteşem bir cümle sarf etmenin kolay olduğunu mu zannediyorsunuz?Geçenlerde Ramazan Kurtoğlu’nun, ‘dünyada iki milyardan fazla insan açlık sınırındayken sayısı binleri bile bulmayan bir grup seçkin nasıl tüm dünyanın gelirine ve varlığına sahip oluyor’un hikayesini anlattığı “Para Oyunu” adlı kitabı ilişti gözüme. Aldım ve inanın daha eve varmadan yolda sayfalarının arasında kayboldum.Elbette size burada bütün kitabı anlatmayacağım. Ama öylesine derin ve enteresan tespitleri var ki hocanın, birkaç satır başıyla paylaşmazsam da olmaz.Çünkü kitabın ve sözün özü, eğer işler böyle gitmeye devam ederse hem bizi hem de dünyayı, ‘karanlık bir çağın’ bekliyor olduğu hanımlar beyler!Ve bunun en güçlü ayak sesleri de Ortadoğu’dan yani burnumuzun dibinden geliyor. En iyisi ihtisasa itibar edip hakkını teslim edelim ve edebimizle haddimizi bilerek kenara çekilip, gerisini Ramazan Hoca’dan dinleyelim...
PARA, YERYÜZÜNÜN TANRISI HALİNE GETİRİLDİ
* İnsanlar takriben iki yüzyıl boyunca duygularından koparılarak dünyaya kategorik bir bakışla, kapitalist- sosyalist ya da iyiler- kötüler şeklinde baktırıldı. Şimdi de “Sizden öncekiler de tarihti, siz de tarihsiniz, sizden sonrakiler de...Öyleyse anı yaşa” fikri bütün zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyor. Anı yaşamak ise paraya dayalı. Paranın giderek soyut hale getirilmesi onu yeryüzünün tanrısı haline getirdi.
DÜNYA MEDENİYETİ BİR BÜTÜN OLARAK PARÇALANACAK
* Bir ülkenin parasının kıymeti, o ülke için “Aşil’in topuğu”dur. Ülkenin parası çöktüğü takdirde, parasıyla beraber her şey çöker......Bir medeniyetin çöküşü ile, bir medeniyetin içindeki ulusların çöküşü arasında fark vardır. Eğer yeniden bir çöküş yaşanırsa, bu küresel olacak. Artık hiçbir tekil ulus çökemez. Kısaca dünya medeniyeti bir bütün olarak parçalanacak...
DOLAR TEFECİLERİN ELİNDE ‘ZİNA’ PARASINA DÖNÜŞTÜ
* 1971’den bu tarafa dünya ekonomisinin temel para birimi olan ‘dolar’ hiçbir değere bağlı olmaksınız karşılıksız basılıyor. Bu para piyasalarda, tefecilerin elinde 830 trilyon dolarlık bir ‘tasarruf balonuna’ dönüşmüş durumda.Halbuki 2014 sonunda dünya ülkelerinin milli geliri 80 trilyon, yeryüzündeki servet ise 136 trilyon dolardır. Bunun anlamı dolar küresel tefecilerin elinde faiz ve döviz takasları ile ‘zina’ parasına dönüştürülmüş durumda. Her dakika dünya ekonomisine yani insanlığa topyekün tecavüz ediliyor ve bunun maalesef aracı da dolar!
Mülteciler değil liderler sorun!
Senelerdir ne krizler gördük geçirdik... 73’teki meşhur petrol krizi, emlak krizi, Kardak krizi, ekonomik krizler falan derken, son günlerde dünyayı en çok etkileyen mülteci krizi günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi.Bazen sokakta karşılaştığımızda veya haberlerde gördüğümüzde aklımıza gelen bu yerinden yurdundan olmuş insanlar nasıl bir ümitsizlik içindedirler kim bilir...Düşünsenize bir sabah uyanıp gezdiğiniz caddeleri, toprağınızı, akrabalarınızı, dostlarınızı, anılarınızı, hayallerinizi ve vatanınızı bırakıp bilinmeyene doğru yolculuğa çıktığınızı...Umutları başkalarının elinde mundar olan bu insanların çaldıkları kapılar ne yazık ki çoğu kez suratlarına kapanıyor. Ve maalesef pek çok ülke vatanlarını kalbinde taşıyan mültecilere birey olarak değil de sorun olarak bakıyor.Geçtiğimiz hafta ABD’nin bazı eyaletleri mültecileri kabul etmeme konusunda çalışmalara başlayınca sosyal medyada her zaman olduğu gibi bir ‘fikir patlaması’ yaşandı.Mültecilerin kabulüne karşı çıkanlara en ‘kapak’ cevap ise Apple’ın arkasındaki deha Steve Jobs’ın Suriye’den Amerika’ya göç etmiş bir mülteci ailenin çocuğu olduğunun hatırlatılmasıydı.Kimilerinin burun kıvırdığı, duyarsız kaldığı bu ‘dünya vatandaşlarını’ değil de onları bu hale getiren liderleri gerçek sorun olarak gördüğümüz gün belki hepimiz insanlıktan payımızı alırız...En iyisi bu yazıyı Steve Jobs gibi dünya tarihine geçmiş birkaç mülteciden bahsederek bitireyim...Sigmund Freud: Psikoanalizin babası Freud Hitler’in ordusu Avusturya’ya saldırdığında İngiltere’ye kaçmak zorunda kalmıştı.Albert Einstein: Yine bir Hitler kurbanı olan Einstein soluğu Amerika Birleşik Devletleri’nde almıştı.Henry Kissinger: Henry Kissinger’ın ailesi Nazi Almanyası’ından kaçıp Amerikan vatandaşı olmasaydı, acaba Kissinger dünyanın en tanınmış dışişleri bakanlarından biri olup, Nobel Barış Ödülü’nü alabilir miydi?Madeleine Albright: Daha çocuk yaşlarda Çekoslovakya’daki komünist rejim sebebiyle Amerika’ya sığınan Albright, ülkesinden kaçmasaydı ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı olur muydu dersiniz?Freddie Mercury: Queen grubunun efsane solisti Mercury anavatanı Tanzanya’daki devrimin ardından İngiltere’ye sığınmasıydı Bohemian Rhapsody’yi mırıldanıyor olacak mıydık?Rudolf Nureyev: Bale ve dansın gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan Nureyev Rusya’dan Fransa’ya kaçmayı başaramasaydı acaba dünya onun ‘cevherine’ şahit olabilecek miydi?
Uydurukçulara ithaf olunur
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın,Ben de gülemedim yalan dünyadaSen beni gönlümce mutlu mu sandınÖmrümü boş yere çalan dünyada.
Ah yalan dünyada, yalan dünyadaYalandan yüzüme gülen dünyada
Ne güzel söylemiş büyük usta Neşet Ertaş...Dünya yalan olmasına yalan da, biz de ona ayak uydurmak için daha büyük birer palavracı mı oluyoruz gün geçtikçe dersiniz?Beyazı pembesi derken hayatımız uydurduğumuz ‘gerçeklerle’ doldu...Çetin Altan’ın 88’de kaleme aldığı “Uydurma Üstüne” yazısı internette karşıma çıkınca hep bunları geçirdim içimden. Bakın ne maddeler sıralamış Altan...
ÇETİN ALTAN’DAN UYDURMA ÜSTÜNE...
- Ekonomiden hiç anlamadığınız halde, ülkenin nasıl kalkınacağı konusunda düşünceler belirtmekten kendinizi alamıyorsanız, kuzum ‘karma ekonomi’ yutturmacasının dışında bir şeyler uydurunuz.- Canınızın gitmek istemediği bir yerlere çağrıldığınız zaman, kırık bir sesle bir hastalık uydurunuz.- Yeni gazeteciliğe başlamış da, dişe dokunur bir haber bulamamışsanız, hemen ülkenin batmakta olduğuna dair bir şeyler uydurunuz.- Ezikliğinizin üstünden bir türlü gelemiyorsanız, meyhaneye birkaç enayi çağırıp onlara kahramanlık anıları uydurunuz.- Sevdiğiniz bir bestenin güftesi aklınıza gelmiyorsa, güfteyi ya ‘trallallam trallallam’, yahut ‘laylay laylay laylay laa’ mırıltısıyla uydurunuz.- Hanımlarla yarenlik kurmak isterken kahve yahut avuç falına bakma yöntemini kullanmak istiyor da, fincanla o güzelim avuçlarda hiçbir şeyi göremiyorsanız, uydurunuz.- Politikaya atılmak istiyorsanız ‘yaşamı ucuzlatacağım’ diye uydurunuz.- Avans istemekte zorlanıyorsanız, başınıza gelen beklenmedik bir felaket uydurunuz.- Bilmediğiniz konular açıldığında, bilgili görünmek için uydurunuz.Kısaca uydurun da uydurun efendim; uydurdukça belki yaşam daha da kolaylaşıyor. Kim bilir belki de etrafınızdaki uydurukçularla daha kolay iletişim kurarsınız.Ne de olsa gezegenimize yalan dünya diyorlar. Fakat unutmayın, uydurma ihtiyacı duymayanlara da ‘adam’ diyorlar...
Paylaş