Paylaş
Karşımda sanki Zara’nın ‘yeni sürümü’ duruyor! Anne olduktan sonra adeta sen de yeniden doğmuşsun...
- (Gülüyor) Ya inan annelik müthiş bir bilgelik... “Önce can, sonra canan” derdik eskiden, şimdi “önce canan” diyorsun. Nedensiz, niçinsiz bir fedakârlık var annelikte. Gerçi sevdiğin insan için de aynı şeyi söylersin ama...
İcraata gelince cayar mısın sözünden?
- İşte bu sorunun cevabını bilmek mümkün değil. Ancak çocuk söz konusu olduğunda, bir saniye bile tereddüt etmeden canını verir insan. Bilgeliğe doğru giden hayat yolculuğumuzun en önemli duraklarından bir tanesi annelik. İzzet, düşünsene birisi için gecenin köründe 20 kere yataktan kalkabilir misin? Hem de her seferinde güler yüzle.
Vallahi ben kendim için bile kalkmam!
- Ya da arkadaşlarınla sosyalleşeceğin zaman “Hayır benim çocuğum var, onunla ilgileneyim” deyip oturur musun evinde? Diyorsun işte...
Evlenir evlenmez çocuk yaptığına göre ‘annelik durağına’ varmak için sabırsızlanıyordun demek ki...
- Aslına bakarsan ne benim, ne de Akif’in böyle bir planı vardı. Hatta evlendiğimiz zaman çocuk konusunda bir anlaşma yaptık ve dedik ki; “Hayat yorgunuyuz, bu koşuşturmadan uzaklaşalım ve en az iki sene gezip tozup kendimizi yaşayalım.”
Ama çok çabuk feshetmişsiniz anlaşmayı...
- (Gülüyor) Mart 2012’de evlendik. Mayıs ayında “Sana bir şey söyleyeceğim, anlaşmayı bozduk!” dedim. O da benim gibi neye uğradığını şaşırdı. Beklenmeyen bir zamanda oldu ama iyi ki de olmuş. Şimdi deliler gibi aşığız Dila’ya.
KIZIMIN ADINI ALİSA KOYACAKTIM
Dila her anlamda beklediğinizden erken katıldı demek hayatınıza...
- 7.5 aylıkken doğdu. Buraya gelmek için bir koşturması varmış anlaşılan. Dila’yı dünyaya bu kadar koştura koştura getiren misyonu ne acaba diye soruyorum bazen kendime.
Dila ismini kim seçti?
- Ben seçtim (gülüyor). Aslında ben isminin Farsça ‘asil’ anlamına gelen Alisa olmasını istiyordum. Hem manası güzel hem de global bir isim sonuçta.
‘Global isim’ ne demek Allah aşkına?
- Yarın öbür gün hangi yabancı ülkeye giderse kolayca telaffuz edilebilecek bir isim olsun istedim. Neyse Akif de ilk başta bunu kabul etti ve ben hamileliğim boyunca “Kızımın adı Alisa Beki olacak” diye diye dolaştım etrafta.
Akif Bey hamile karısını üzmek istememiş anlaşılan...
- (Gülüyor) Zaten doğumdan sonra “Ne Alisa’sı ya Türkçe isim olsun” dedi. Sonunda Dila’da karar kıldım. Dila ‘gönül’ demek biliyor musun? Türkülerimizde de çok geçen bir sözcüktür.
BEN DUYGUSALIM AKİF MANTIKLI
Sen herkesi, her şeyi seven, gönlünü tasavvufun kapılarına açmış bir kadın... Akif Beki ise herkesi, her şeyi sorgulayan bir gazeteci...
- (Gülüyor) Merak etme, ben de onu sorguluyorum...
Zıt kutupların birbirini çekmesi bana sorarsan bir tek mıknatıslar için geçerli...
- Akif de herkesi seviyor aslında. Akif’le tanışmadan önce söylenen her şeye inanan biriydim. Onunla tanıştıktan sonra insanların anlattıklarının arkasında yatan gerçekleri araştırmayı öğrendim. Anlayacağın tek farkımız, benim duygusal olduğum kadar onun da mantıklı olması.
Kocan sana duygularına gem vurmayı öğretti yani...
- Gem vurmaktan ziyade duygularımın gözümü kör etmemesini sağladı. Aslında o da çok duygusal biri. Ama olaylara çoklu pencerelerden bakar.
Şiir gibi konuşuyorsun ama söylediklerini anlamakta zorlanıyorum.
- Yani şunu demeye çalışıyorum; mantık ve duygular, atbaşı giderse daha iyi kavrıyor insan dünyayı.
Onun gücü ve konumunda bir adamla evlenmek seni ürkütmedi mi?
- Bizim ilişkimizde evlenene kadar Akif’in titri yoktu benim için. Hoş şimdi de bu durum değişmedi. Zaten evlendikten sonra gazetelerde çıkan haberlerin ardından konumunun farkına tam anlamıyla varabildim.
Nasıl yani?
- Evliliğimize medyanın ilgi düzeyini ve Akif’in bu ilgiyi nasıl kontrol edebildiğini görünce kafama dank etti (gülüyor).
“Bu izdivaçtan sonra artık sırtım yere gelmez” diye geçirdin mi hiç içinden?
- Manevi anlamda hep diyorum zaten. Ancak bunun Akif’in kim olduğuyla değil, insanlığıyla ilgisi var. Evlendiğimiz zaman “Zara sen başarılı, aranılan bir insansın. Senin benden profesyonel anlamda isteğin olmaz ama bir gün olursa da ben bu konuda tırnağımı bile kıpırdatmak istemem” dediğinde gözümde iyice büyüdü. Kendim olmama yardım ettiği için, torpil gibi ucuzluklara tenezzül etmediği için...
Konserlerine geliyor mu eşin?
- (Gülüyor) Evlenmeden önce geldi birkaç konserime. Ben Anadolu’yu gezdiğim için, bunca koşuşturmasının arasında konserlere gelmesi pek mümkün olmuyor. Malum sürekli bilgi tazelemesi icap ettiğinden, toplantılar ve seyahatlerden başka şeye pek vakit bulamıyor. En son İstanbul Zorlu Center’daki konserime teşrif edecekti ama kısmet olmadı. Artık yeni sezona inşallah...
Hayranlarına karşı yaklaşımı nasıldır peki?
- Çok iyi. Evlenirken de beni biliyordu. Ayrıca işimin ve hayranlarımın da farkındaydı. Zaten Akif beni tanıyan ve sınırlarımı bilen biri.
LUGATIMDA “KEŞKE” DEMEK YOK, ONUN YERİNE “BİR DAHAKİ SEFERE” DERİM
Ne kadar farkında olursa olsun, topluma mâl olmuş bir sanatçıyla evlilik kolay değildir herhalde.
- Onun rahatsız olacağı hiçbir şey yapmamaya çalışıyorum. Ben, hayata saygı duymanın önce kendine saygı duymaktan geçtiğine inananlardanım. Zaten tek başımayken de kendimi ve ailemi rahatsız edecek bir şey yapmamaya gayret ederdim. İleride geçmişe dönüp baktığımda aldığım kararlardan memnum kalmak istiyorum.
“Keşke” kelimesi lugatında yok belli ki senin.
- Onun yerine “Bir dahaki sefere” demek benim hayat düsturum zaten. Tabii “Keşke” dememek için de bir karar almadan evvel bin kere düşünüyorum.
Malum sosyal medyada vatan kurtaran pek çok ‘klavye kahramanı’ var. Akif Beki’nin siyasi duruşundan dolayı yöneltilen eleştirilere, hatta kimi zaman gelen hakaretlere nasıl göğüs geriyorsun?
- Akif’i tanıdığım, kendisinin nasıl biri olduğunu bildiğim için hakaretler beni çok üzüyor açıkçası. Parmak izleri birbiriyle aynı olmayan biz insanların, farklı şeylere inanmasına Yaradan izin vermiş zaten... Hepimizin aynı olması mümkün değil. Allah’tan Akif’in de bahsettiğin tarzdaki tepkilere karnı tok.
Umursamıyor mu yani?
- Umursamıyor demek istemedim, sadece o kadar merhalelerden geçmiş ki, kendine göre doğruları var. İnandığı prensiplerle doğru yolda gidip işine bakıyor. Ancak bunu, farklı istikametlere gidenlere de saygı çerçevesinde yaklaşarak yapıyor.
HADSİZ, ÇOK BİLMİŞ, MASUM TAVIRLI CANAVAR RUHLULARA DOYDUK
Maalesef insanların DNA’sında var ‘kutuplaşma geni’... Gazze bunun en son ve acı örneği...
- “Zulm ile abad olanın ahiri berbat olur” derler. Yendiğini düşündüklerin masumlar ve çocuklarsa, bu zafer değil utanç olmalıdır. Bize, boyundan büyük olandan hakkını aramak öğretildi, gücünün yettiğinden değil. Ama orada yaşanan durumun bir halkın tamamına mâl edilmesinden de yana değilim. Mesela bende de Kürtlük, Alevilik ve Sünnilik var. Ne yapayım peki şimdi? Sadece bir tanesini mi benimseyeyim? Ayrıca hepsinden önce benim insanlığıma, icraatlarıma baksınlar. Her türlü fikrimizi birleştirebildiğimiz an insanlığımızın hakkını verebiliyoruz demektir. Öyle Facebook’tan, Twitter’dan zorla insanların görüşlerini öldürmeye çalışmakla bu iş olmaz. Ben akıllı insandan etkilenirim. Ama hem akıllı hem edepli olursa ellerinden öperim. Hadsiz, çok bilmiş, masum tavırlı canavar ruhlulara doyduk.
Sosyal medya deyince bir yaraya tuz bastım galiba...
- Sadece siyasi değil, her anlamda insanları kutulara koyan bir grup oluverdik. Geçen gün Steven Seagal’ın konserine gittim. Dark Angel diye eski bir şarkıyı söylerken videosunu çektim. Blues dinlemeye gitmişim, zaten bas ve bateri hastasıyımdır.
Çalabiliyor musun?
- Yok, bateriyi kendime çok yakıştırmama rağmen maalesef çalmam mümkün değil. Neyse ben videoyu Twitter’da paylaştım. Bir anda, “Zara Hanım, biz sizi Türk halk müziği sanatçısı zannediyorduk, hiç yakıştıramadık” tarzında mesajlara almaya başladım inanabiliyor musun? Ne demek bu şimdi?
Cevap veriyor musun peki yazılanlara?
- Edebiyle övenin de, eleştiri yapanın da başımın üstünde yeri var. Geri kalanların yorumlarını silerim. Ben hayatımda huzur istiyorum, paylaşımlarımda da buna dikkat ediyorum. Sayfama misafir olanlar da dikkat etsin lütfen, gerginliğe izin yok...
DİLA, AŞIRI
SOSYAL BİR ÇOCUK
Neyse ben gerginlik çıkmadan konuyu değiştireyim. Dila’ya hamileyken, hamileler için bir okul açtın...
- Aslında çok güzel bir projeydi. Birçok anne adayı, yavrularına kavuşmadan önce ebemiz Asude Hanım’dan faydalı dersler aldılar. Ancak ticaret yapacaksan işinin başında olacaksın, yoksa durum ‘çok başlı’ hale geliyor ve sorunlar çıkıyor. Hâl böyle olunca da aynı hızla okulu kapatmak zorunda kaldım.
Hem iş hem de sanat kadını olamadın yani.
- (Gülüyor) Orada olmadı ama hali hazırda bir şirketim var. Fakat var olduğum sürece annelere, özellikle de çocuklara yönelik çalışmalar yapmaya devam edeceğim. Hem Mutlu Yuva Mutlu Yaşam Derneği, hem de TEGEV’in gönüllü sanatçısıyım. 2010 yılında kurulan derneğin sadece İstanbul’da 40’a yakın evi oldu. Tam bir ev ortamında yetişsinler diye oluşturulan bu yuvalar sayesinde ailesi tarafından terk edilmiş, evinde şiddet görmüş ya da kimsesiz kalmış çocuklar yurtlarda yalnız değil de bakıcı anneleriyle kalıyorlar.
Akif Bey’in ilk evliliğinden de bir oğlu var. Dila’yla arası nasıl?
- Çok iyi. Dila ve ben, Baran abisine bayılıyoruz. Dila sürekli onun peşinde...
Dila, ailenin ‘prensesi’ olduğunun farkında mı?
- (Gülüyor) Kendini ne sandığını bilmiyorum ama aşırı sosyal bir çocuk olduğu kesin. Dışarıda yemeğe gittiğimizde restorandaki bütün masaları “Melabaaaa, melabaaa” diye geziyor. Onun sayesinde herkesle arkadaş olup çıkıyoruz mekândan.
AKİF’İN YAZISINDA ELEŞTİRECEK BİR ŞEY VARSA “BU KONUDA SENİNLE HEMFİKİR DEĞİLİM” DERİM
Az önce şu çok geniş ‘etnik yelpazenden’ bahsettin...
- Anneannem Alevi, dedem ise Sünni’ymiş. Haliyle hem Hacı Bektaş-ı Veli öğretilerini hem de Kuran-ı Kerim’i öğrendik. Aynı zamanda bir taraftan Adıyamanlı olduğum için Kürtlüğüm de var ve doğma büyüme İstanbullu olarak Türklüğüm de... Bu sayede çok zenginim. Türk halk müziği yaparken de bu ‘servetimden’ yararlanıyorum.
Akif Beki iktidara alışmış bir gazeteci. Peki evde kim iktidar, kim muhalefet?
- (Gülüyor) Değişiyor aslında. Fakat demokratik bir ev, haklarımız belli, kimse kimsenin işine karışmaz.
Akif Bey uzaktan sert ve baskın bir karakter gibi duruyor.
- Haklısın ama sağ olsun fikrime değer verir, bana her şeyi sorar. Aynı şekilde ben de her konuyu Akif’e danışırım.
Repertuvarın da buna dahil mi?
- Gayet tabii! Diyelim ki albüm hazırlanırken yeni bir şarkı yapmışım, koşa koşa ona gider dinletir, fikirlerini alırım.
Peki o yazıları konusunda sana danışıyor mu?
- Danışması gereken bir şey olursa siyaset konusundaki engin fikirlerimden yararlanabilir tabii... Şaka bir yana Akif’in yazılarını mutlaka okur ve takip ederim. Önceden de sonradan da olsa merak ettiğim bir şey olursa “Bu niye böyle?” der, aynı fikirde değilsem de “Seninle hemfikir değilim” derim.
En büyük eleştirmeni sensin yani...
- Eğer eleştirilmeye değecek bir şey varsa hiç düşünmeden eleştiririm. Ancak öğretmen gibi her dakika başında da durmam. Birbirimizin birey olmasına izin veriyoruz. Özgürlüğün olmadığı yerde ‘sen’ olamazsın. Eğer sen olmamayı seçip, birisine adanmış yaşıyorsan öyle çok dayaklar yersin ki hayattan... Ama şunu da söylemeliyim ki herkes de dans edeceği sınırlarını iyi bilir.
“Bağımlı değil, bağlı olacaksın” klişesi buraya cuk oturacak.
- Aynen öyle. “Bar (yük) olma yar ol” diye çok güzel bir laf var. “Gel yoldaşlık edelim birlikte” anlamında söylenmiş bir söz bu. Evlilik güzel ama sonuçta dağda iki yabani bitkisin. Uçabildiğin kadar uçmuşsun, özgürsün. Birlikte olunca budanıyorsun. Bu da güzel bir şey. Artık beraber kurduğunuz bahçeye uyum sağlayacaksın. Tabii bunları evlilik kurumuna inananlar için söylüyorum. Ama inanmayanlara da saygım sonsuz.
BEN SANATÇIYIM, SİYASETLE DEĞİL SANATIMLA ORTADA OLMAYI YEĞLERİM
Eşinin siyasetle ilgilenmesi seni de o yöne doğru itti mi?
- Haliyle siyasetle daha çok ilgilenmeye başladım, ancak sorun şuysa; aktif siyaseti hiçbir zaman düşünmedim. Ben sanatçıyım, siyasetle değil sanatımla ortada olmayı yeğlerim.
Sana göre sanatçıların siyasi tavırları olmalı mı?
- Tabii ki ülkemde ve dünyada neler olup bittiğini takip ediyorum. Tercihlerim, siyasi kanaatlerim, tavırlarım var. Ancak hem parti siyasetine hem de aktif siyasete mesafeliyim.
Seni vizyon toplantısında göremedik. Yoksa davet mi edilmedin?
- Yoğun olduğumdan dolayı katılamadım. Yoksa hemen hemen her etkinliğe davet ediliyorum.
Ama gel gör ki hiçbirinde de yoksun.
- İşimden dolayı çok seyahat ediyorum. Bu ülkenin bir sanatçısı olarak her soruna duyarlıyım. Yapılan hizmetlerin ve doğru işlerin arkasında durmaktan da, yanlışlara karşı sorumluluk almaktan da kaçmam ama sonuçta ben bir sanatçıyım. Önceliğim bu...
BİRBİRİMİZİN HAYATINDA TAMİRCİLİK OYNAMAYA GEREK YOK
Bazı sanatçıların bu tarz toplantılara korktukları için gittikleri konuşuluyor...
- Duyduğun her şeye inanmayacaksın İzzet, kim söylüyormuş bunu? Neden korksunlar? Sürekli bir taraf olmaya çekişmeler, kavgalar...
Ama maalesef sürekli bir kavga halindeyiz. Herkes karşısındakini kendisine benzetmeye çalışıyor...
- Birbirimizin hayatında tamircilik oynamaya gerek yok. Başkalarına “Oranı düzelt, buranı düzelt” demek yerine herkes kendisine baksın.
Tasavvufla nasıl tanıştın?
- Tasavvufla gençlik yıllarımda tanıştım. Yaşıyoruz, kimimiz evleniyoruz, çoluk çocuğa karışıyoruz derken “Nereye gidiyoruz?”, “Ne yapıyoruz?” gibi pek çok soru vardı kafamda. Bunların cevabını insanlarla konuşarak ararken tasavvufa yöneldim. Sonuçta tasavvuf hikmetleşmek, edeplenmek, Hz. Muhammed’in (S.A.V) ahlakıyla ahlaklanmak demek.
Kafandaki tüm soruların cevabını bulabildin mi peki?
- Öğrendikçe soruların da çoğalıyor. Ne kadar bilmediğini öğreniyorsun çünkü. İyi bir insan olmaya çalışıyor musun? Bu hayata niye geldiğini çözdün mü? Herkesi mutlu etmeye çalışırken kendini de mutlu ediyor musun? Kendini gerçekleştirirken seni var eden vasıflarını kaybederek mi, kaybetmeden mi yol alıyorsun? Bunlar kolay kolay cevabı verilebilecek sorular değil. Bir laf var ya, “Bu hayatı sonuna kadar yüksek sesle yaşamaya geldim”. Ben de duyguları yüksek sesle ve ona ruh vererek işlemeye geldim. Ama yolumda ilerlerken bağ mı, dikiyorum dağ mı deviriyorum diye kendimi hep sorgulaya sorgulaya...
LİSEDEYKEN METAL VE ROCK TUTKUNUYDUM
Haydi biraz müzik konuşalım... Bu kadar farklı tarzı denedikten sonra hâlâ sadece halk müziği sanatçısı olarak bilinmek seni rahatsız ediyor mu?
- Ben müzisyenim, müzik yorumcusuyum. Türk halk müziği, Türk sanat müziği, Batı müziği, aranjmanlar, caz bütün bunlar benim eğitimini aldığım tarzlar. Kalkıp sen beni ‘ocu’, ‘bucu’ diye bir tarafa koymaya çalışırsan eksik olur.
Son albümde yine farklı bir tarzla karşımızdasın.
- Bu sefer fantezi yaptık.
Hangisine kendini daha yakın hissediyorsun?
- Hepsini ayrı ayrı seviyorum. Lisedeyken metal ve rock tutkunuydum. Black Sabbath dinler, kendimi oradan oraya atardım. Aynı zamanda Orhan Gencebay’dan Bryan Adams’a, Ferdi Tayfur’dan Whitney Houston’a kadar pek çok tarzda sanatçının şarkılarıyla büyüdüm.
Peki ya türküler?
- Konservatuvara girdiğimde bir tek türkü biliyordum, fakat bölge bölge, lehçe lehçe eserleri gördükçe halk müziği tutkunu oldum. Zamanla insanın zevkleri hem değişiyor hem de gelişiyor.
Şimdi kimi dinliyorsun?
- Evde hemen her sabah Fransız sanatçıların şarkılarının olduğu karışık bir albüm dinleyip Dila’yla dans ederek güne başlıyoruz ve radyo dinliyoruz, artık şansımıza ne çıkarsa.
Dila karnındayken ona müzik dinlettin mi?
- Hem de nasıl! Metal, rock, halk müziği, ney taksimi, Mozart, Beethoven, Ali Ekber Çiçek, Aşık Veysel... Aklına ne geliyorsa dinledi Dila.
Senden ninni dinlemek de ne keyiflidir kim bilir?
- Annem bana ninni olarak Rodrigo’nun gitar konçertosunu dinletirdi. Dila Hanım ise benim sesimle uykuya dalıyor. Arabadayken de benim albümümü dinleterek uyutuyorum onu.
Konu Dila olunca her şeyi unutuyorsun adeta. Albüme geri dönelim biz hadi yine...
- Bir ay oldu çıkalı. Eskiden dinlediğiniz hit olmuş 11 eser yeniden yorumlandı. Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Kamuran Akkor, Coşkun Sabah’tan dinleyip doyamadığımız eserler...
Bir önceki albümünde pek çok ünlü ismin şarkılarını okudun. O kadar kolay olmasa gerek onca ‘egoyu’ şarkı vermeye ikna etmek...
- Hiçbir zaman zorlanmadım eser seçmede ve almada. Hatta şarkılar normalde hep MESAM’dan ve MÜYAP’tan telif ücretiyle ve bir de üstüne sanatçının ön telif ücretiyle alınır. Ama Sezen (Aksu), “Tükeneceğiz” eseri için ön telif ücreti talep etmedi mesela.
Bırak parayı, Sezen’in keyfi istemezse millet yalvarsa alamıyor öyle istediği şarkıyı. Ne farkın var senin?
- İşte o benim değil, Sezen’in farkı.
BAŞROL TEKLİFİ YAĞIYOR
Gelelim sinema geçmişine...
- Tarık Akan’la oynadığım “Eylül Fırtınası” çok şahane bir filmdi gerçekten. Kadir İnanır’ın “İpsiz Recep” dizisine de konuk olmuştum. “Deli Yürek”in sinema filmi, “Gelin” dizisi...
Tekrar görecek miyiz seni ekranlarda veya beyazperdede?
- Olabilir tabii ki. Şu an o kadar çok teklif geliyor ki başrol için ama en son görüşmemde “Haftada 6 gün, 12 saat çalışacaksınız” dediklerinde “Bırak eşimi, benim minik bir çocuğum, konserlerim var. Nasıl yaparım?” dedim. Biraz vakit işini ayarlamak gerekiyor.
BEN SU, SEN TOPRAK BEN YENGEÇ, SEN OĞLAK
Akif Bey’le nasıl tanıştınız?
- Klasik bir cevap olacak belki ama bir davette tanıştık.
İlk görüşte aşk diyebilir miyiz?
- İlk görüşte birbirimizden etkilendik diyelim. Ardından evrenin bize sunduğu küçük, tatlı oyunlar sayesinde tekrar tekrar karşılaşma fırsatımız oldu. Her seferinde onun özel bir insan olduğunu anladım.
Evlenip bir aile kuracağınızı o zamandan görebiliyor muydun?
- Ben tabii ki bir şeyler hissediyordum ama sanırım geleceği ilk gören annem oldu.
Valide Hanım’ın ‘sihirli küresi’ mi var?
- Sihirli küre değil de zekası var (gülüyor). Akif’le görüşmeye başladığım günlerde yeni bir albüm hazırlığı içindeydim. “Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısını” türküsünü yıllardır albümlerimden birine almak isterdim ama bir türlü kısmet olmamıştı. Ancak bunun Akif’in en sevdiği türkü olduğunu öğrenir öğrenmez, stüdyoya girip söyleyiverdim.
Annen de durumu ‘çaktı’ tabii...
- Dur dahası da var. Türkünün sonunda Akif’in tanışmamızdan 10 sene önce yazdığı “Ben su sen toprak / Ben Yengeç sen Oğlak” mısralarıyla biten şiirine de yer verdim. Bunu duyan annem de “Oğlak Hanım bana Yengeç’ten bahsetmek ister misin?” diye sordu. (Kahkahalar)
Paylaş