Paylaş
Seni Yunanca şarkılar söyleyen bir Türk kızı olarak tanıdık. Tam olarak şecereni dök bakalım ortaya...
- Babam, ’63 yılında ailesiyle birlikte ‘yavru vatan’dan Londra’ya göç etmiş. Orada babaannemlerle kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar.
Yine bir ada bulmuşlar yani...
- Akılları memleketlerinde kaldığı için her fırsatta soluğu Kıbrıs’ta almışlar. Fakat babam 74 yılında tatil için geldiğinde hayatı tamamen değişmiş...
Bunun altından bir aşk hikâyesi çıkacak sanki...
- Ah sorma neler çıkacak neler. Memleketine gelen babam, köyde akrabalarını ziyarete gittiğinde genç ve güzel bir kız görüp ona vurulmuş. “Ben bu kızla evleneceğim” demiş.
O genç ve güzel kız annen mi oluyor?
- Ta kendisi. Babam dediğini yapmış ve evlenmişler.
Onlar erdi muradına...
- Ermişler ermesine de annem bana hamileyken, ’74 Temmuz’unda Kıbrıs Harekatı patlak vermiş. Eli silah tutan her erkeği savaşa alıyorlarmış. Babam da...
Silahlarını kuşanıp muharebeye mi gitmiş?
- Yahu ne silahı? O kadar yokluk varmış ki, kazma küreklerle savaşıyorlarmış. O dönem Rum ve Türk tarafı diye bir ayrım olmadığı için hep birlikte yaşıyorlar. Sınır çizilince anneannemler eşek sırtında aç susuz, günlerce yol alarak kendilerini Türk tarafına zor atmışlar. Ama Lefkoşa’ya gidene kadar feci çarpışmalara tanık olmuşlar. İnsanlar taşlarla birbirlerini öldürüyormuş.
BENİMLE AYNI YIL DOĞAN ERKEKLERİN ADI BÜLENT ECEVİT
Kim bilir nasıl bir travma atlattılar...
- Haklısın, evde savaş döneminden kalma bir ganimet var. İnan onu görmeye bile tahammül edemiyorum.
Yahu az önce savaşacak silahları yokmuş dedin, şimdi ne ganimeti?
- Ganimet dediğim öyle düşündüğün gibi bir şey değil. O dönem insanlar sokakta ne bulursa alıyorlarmış. Bizimkiler de eve bir büfe getirmişler, hâlâ duruyor. Anneme “At Allah aşkına şunu, neden tutuyorsun evde?” diyorum ama bir türlü atmaya ikna edemedim.
İyi ki o hengamenin içinde doğmamışsın.
- Zaten annem de hâlâ buna şükreder. Çünkü o dönem hamile kadınların çoğu korkudan erken doğum yapmış.
Fakat yine de bir savaş çocuğusun...
- Harekat çocuğuyum. Biliyor musun, benimle aynı yıl dünyaya gelen hemen hemen tüm erkek çocuklarının ismi Bülent Ecevit’tir.
Sana da Rahşan deselermiş bari...
- (Gülüyor) Bana babaannemin adını koymayı tercih etmişler. Neyse ben dünyaya geldikten bir yıl sonra da babam İngiltere’ye geri dönmeye karar vermiş.
Tekrar savaş çıkar diye korktu herhalde...
- Orasını bilemiyorum. Taşındıktan sonra da iki erkek kardeşim dünyaya geliyor. Tam hayatımızı kurmuştuk ki, bu sefer de annem “Kalkın memlekete geri dönüyoruz” demesin mi?
Dur hele, daha karpuz kesecektik...
- Okul çağına geldiğimizde annem Türk eğitim sisteminde mürekkep yalamamızı istedi. Biz de tası tarağı toplayıp Kıbrıs’a geri döndük.
KONSERVATUVARDA KENDİMİ ÇİKOLATAYA ADADIM
Sen İstanbul’a ne zaman kapağı attın peki?
- Lisedeyken Kıbrıs’ta şan eğitimi almaya başladım, deli gibi sınavlara hazırlanıyordum. Sonunda İstanbul Teknik Üniversitesi konservatuvarını ‘En genç sanatçı’ olarak kazandım.
Ürkütmedi mi seni taşı toprağı altın şehir?
- İstanbul’a ilk başlarda bir türlü alışamadım. Vezneciler’de altışar kişilik odaları olan bir yurtta kalıyordum. Hatta Şirin Sever oradan arkadaşımdır. Yurtta herkes çıt çıkarmadan matematik, tıp sınavlarına çalışırken benim bağıra çağıra şarkı söylemem gerekiyordu.
Derken seni yurttan attılar...
- Öyle bir şey olmadı ama rahat ders çalışamadığım için kendimi çikolataya adadım. Geceleri çikolata yemeden uyuyamaz olmuştum. Mutluluğun sırrını keşfettiğimi sanıyordum (gülüyor).
Dipteyim, sondayım, depresyondayım diyorsun...
- Hem de nasıl! İlk dönemi binbir badireyle atlattım. Baktım bu iş olmayacak, annemlere “Ben geri dönüyorum” dedim. Annem de “Gelmeyeceksin. Elaleme okulu bıraktı geldi, başaramadı dedirtmem” deyip lafı ağzıma tıktı.
Sana da paşa paşa okumak düştü...
- İyi ki de dönmeme izin vermemiş annem, sonradan çok duacı oldum ona. Öylesine asosyal bir öğrencilik hayatı geçirdim ki, kendimi sadece derslerime adamıştım. Düşün, İTÜ müzik öğretmenliğinden dördüncülükle mezun oldum. Okul bitti, tayin olacağım diye beklerken, atamamın yapılmadığını öğrendim. Durum şu anda da pek farklı değil maalesef. Atanamayan binlerce öğretmenle aynı kaderi paylaştığım için onları çok iyi anlıyorum.
Ukde kaldı mı içinde öğretmenlik?
- Hayır, kalmadı. Çünkü öğrenci evinde kalırken çocuklara müzik dersi veriyordum. İlk derste öğrettiğimi hemen kapmalarını bekliyordum. Aynı şeyi ikinci, üçüncü kez göstermeye tahammülüm yoktu. Öğretmenliğe saygım sonsuz ama ben bu konuda bir sabır fakiriyim. Allah’tan şarkı söylüyordum ve üniversitenin son yıllarında sahne almaya başlamıştım. Bu sefer de annemler “Kıbrıs’a geri dön” diye ısrar etmeye başladılar.
Hayda, bu seferki davetin sebebi neydi?
- ’99 depremi olunca bizimkiler de o panikle beni yanlarına çağırdı. Ama sahne tozunu yutmuşum bir kere, tadını almışım...
Senin için “Yunancası kötü” diyorlar...
- (Kahkahalar) Bu bir şaka olsa gerek. İlk defa Yunanca şarkı söylediğimde hocam Michael Kuyucu ‘bu nasıl şive’ diye şok geçirmişti. Bu konuda mütevazı olamayacağım.
SILA, ŞARKI İÇİN TEK KURUŞ ALMADI
Anna Vissi’yle aran nasıl?
- Despina Vandi ile tanışıyorum. Anna Vissi’nin politik yönü biraz bana ters.
Ters derken?
- Barış Harekatı’nda maalesef ailesini kaybetmiş. Bu yüzden birazcık öfkeli ve sert. Bakış açısına saygı duyuyorum ama Çanakkale’de biz de çok şehit verdik. Her taraftan ölenler ve kalanlar oldu.
Sen beste yapıp söz yazıyor musun?
- Hayır ama yazabiliyor olsaydım Fikret Şeneş olmak isterdim.
İyi söz yazdığı için mi Sıla’yı yakın markajında tutuyorsun?
- Yok canım, Sıla iyi bir müzisyen, yorumcu, söz yazarı ama her şeyden önce onunla dostluğumuz çok derin.
İş başka arkadaşlık başka yani?
- Aynen. Biz birbirimizi çok seviyoruz, işin profesyonel kısmını menajerlerimiz hallediyor. Öte yandan Sıla şarkı ticareti yapan bir kadın değil. Son albümüme adını veren “Bugün Adım Leyla”yı tek kuruş almadan bana verdi.
Sıla için “Geleceğin Sezen Aksu’su” diyenler var...
- Sezen’e de, Sıla’ya da ayrı hayranım. Sahnede Sezen, Ajda şarkıları söylemezsem repertuvarım eksik kalır...
MARC ANTHONY BANA AŞIK!
Söz yazamıyorsun belki ama her seferinde hedefi 12’den vuruyorsun. Rap’çi Akon seni Los Angeles’a davet etmiş...
- Bodrum’da kaldığımız otelin sahibi bizi tanıştırdı. Şarkılarımı dinlemek istedi. Birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk.
Ne oldu, bir daha ses çıkmadı projeden, üzerine bir bardak soğuk su mu içtin?
- İçmedim içmem de! Yolumuz elbet bir gün, bir yerde kesişecek.
Kancama takılan kurtulamaz diyorsun...
- Tabii ki. Ayağım yere sağlam basar ama hayallerim de çok güçlüdür. Şu anda bir projeyle Los Angeles’a gitsem, kesin bir şeyler yaparız. Çünkü buna açık olduğunu kendisi de söyledi.
Var mı başka ağına takılan isimler?
- Marc Anthony bana aşık biliyorsun (gülüyor). Şaka bir yana çok samimiyiz. Ama en çok da Pitbull’la bir şeyler yapmak isterim.
Çok da alçak gönüllüsün...
- Ne yapayım, gönlüm büyük.
O yüzden mi “Adımın Demet Akalın, Hande Yener ve Gülşen’le anılmasını istemiyorum” dedin?
- Ben böyle bir laf etmedim, etmem de. Bu saydığın isimler kendi alanında çok başarılılar. Hepimizin rengi, tadı farklı.
RUH İKİZİMİ BULANA KADAR O ŞARKIYA KLİP ÇEKMEYECEĞİM
Dedikodu baldan tatlı da, biraz da yeni albümünden bahset...
- Üç albümü bir arada çıkardım...
Millet bir taneyi zor satıyor, nasıl bir özgüven patlaması bu?
- Özgüven patlaması değil. Yaptığım işi çok seviyorum. “Bugün Adım Leyla” single olarak çıkarken, şubat ayında 14 Şubat’a ithafen BKM’de verdiğimiz akustik konseri de kaydedelim dedik. Konserdeki entonasyona, tona, alkışa, esprilere hiç müdahale etmeden olduğu gibi kaydedip yayınladık. Sezen ve Ajda şarkılarının yanı sıra Yunanca şarkılardan da oluşan güçlü bir repertuvar hazırladık.
Bugün adın neden Leyla?
- Ben hep Leyla’ydım aslında. Şarkının sözleri Sıla’ya ait, yeni heyecanım... Sözlerin her kelimesi, hatta her harfi bile beni anlatıyor diyebilirim...
Başka biri seni harfi harfine nasıl anlatabilir?
- Bu şarkının çıkış noktası bir Yunan melodisiydi... Demosunu ilk duyduğumda, “Allah’ım eğer beni bir melodi yapsaydın, bu melodi ben olurdum” dedim ve hemen Sıla’yla paylaştım. O da sağ olsun bir gecede oturup sözleri yazdı.
“Ruhumu besleyen aşklar yaşadım, ancak o son nokta yok. Ruh ikizim yok” demişsin. Doğru mu?
- Kısmen doğru. Kenan Doğulu’yla Beren Saat’le beraberliğinden bir gece önce telefonda dertleşiyorduk. İkimiz de ciddi ve sağlıklı bir ilişki yaşayacağımız birinin özlemi içindeydik.
Telefonda terapi...
- Ne güzel dedin. Biz böyle karşılıklı ağlaşır bir halde konuşurken “Aman ya olacağı varsa olur elbet” demiştik ki, Kenan “Telefonu kapat, aklıma bu konuyla ilgili bir şarkı geldi” dedi. Ne olduğunu anlamadan kapattım telefonu...
Adamın içini kıymışsın ne olacak...
- (Gülüyor) İkimiz de aynı dertten muzdaribiz, dediğin gibi terapi konuşması yapıyorduk. O gece Kenan oturup “Ruh İkizim”i yazmıştı ve nakaratı da “Olacağı varsa olur elbet, aşk bir gün bize güler elbet”ti ve ne mutlu ki ardından da Beren’le tanıştı. Bakar mısın tesadüfe!
Kenan’ın şarkısı Kenan’a yaramış, sen hâlâ yaya...
- Haklısın, bu yüzden ruh ikizimi bulana kadar o şarkıya klip çekmemeye karar verdim. Bulduğum gün kamera karşısına geçeceğim (gülüyor).
Önce çek, sonra bul...
- Acaba o yüzden mi aradığımı bulamadım! Bir ara kendimi spiritüel boyuta o kadar kaptırdım ki inanamazsın... Reikiyle başlayıp bu konuda aklına gelebilecek her şeyi denedim.
SEVDİĞİMİ PAYLAŞAMAM
Kıskanç bir aşık mısın?
- Kıskancım. Sevdiğimi çok severim ve paylaşa-mam. Neşeli olan, güzel enerjili insanlarla karşılaştığımda neşemi sınırlamayan bir insanım...
Neşeni kim ya da ne kaçırır?
- Bu ara Deniz Seki’nin üzerindeki baskı beni çok üzüyor. Hak, hukuk, adalet önemli kavramlar, tabii ki yerine getirilmeli. Deniz yakalanınca bu konuda adalet sağlanmış oldu mu? Katiller, çocuk tecavüzcüleri, hayvan katilleri, kadına şiddet uygulayanlar, kaçakçılar, sokaklarda dolaşırken Deniz içeride. Peki bu durum sistemi düzeltmeye yetti mi? Tüm bunlara empati yapmak durumundayız.
ÇOK KARARLIYIM MUTLAKA EVLENECEĞİM
Yanlış sularda yüzüyor olabilir misin?
- Öyleymiş, sonradan fark ettim. “Hayatınızın aşkını bulun” tarzında kitapları o kadar çok okudum ki, oturup gözüm kapalı 10 tane yazarım. Hiçbiri de bir işe yaramıyor (gülüyor).
Evlenmek istiyorum diye diye dilinde tüy bitti ama kaldın başımıza...
- (Gülüyor) Ufukta evlilik görünmüyor ama çok kararlıyım mutlaka evleneceğim. Zaten artık hayatı paylaşmaktan ziyade çocuk yapacak adam arıyorum.
Paylaş