Güncelleme Tarihi:
‘Yetmiş beş kadın’ başlıklı yazımı, bundan on beş-yirmi gün önce yazmıştım. Mimoza Dergisi, cumhuriyetin yetmiş beşinci yılında, yaşayan ve Türkiye için bir şeyler yapan 75 kadın seçeceğini söylüyor ve benden en az 25 kadınlık bir liste istiyordu.
‘‘Yaşayan’’ şartı olmasaydı belki bu işi yapacaktım. Ne var ki, yazıda sadece üç kadın aday göstermiştim. Hâlâ da 25 kadın bulamıyorum.
Aklıma gelen kadınlara bazıları tepki duyuyorlar. Mesela, Türkiye'nin Avrupa Güzeli seçilen güzellik kraliçelerini aday göstermek istiyorum. Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis yaşamadığı için onu aday gösteremiyorum.
Aklıma kadın yazarlar geliyorlar. Bir tanesini unutmaktan korkuyorum?
Bilim kadınları mutlaka varlar, ama onları hangi kritere göre seçeceğim. Hangi bilim kadınının uluslararası alanda başarılar kazandığını bilmiyorum. Zaten Türkiye, bilim alanında o kadar güdük kaldı ve bilim bütçeleri o kadar kısıldı ki, bu konuda bilim insanları ilaç firmalarına mahkûm oldular. Bir yabancı dergiye bile abone olamıyorlar.
Peki o halde ne yapacağım? Aklıma hep şarkıcılar, film yıldızları geliyor. ‘‘Devlet sanatçısı’’ unvanını reddettiğim için bu unvanı alan kadın kasik müzik sanatçılarını sayamıyorum.
Velhasıl işin içinden çıkamıyorum.
* * *
Gene de aklıma gelenleri sayayım. Aklıma gelmeyenler kusura bakmasınlar.
Ben Sezen Aksu'yu bu ödüle aday gösteriyorum. Nükhet Duru'yu, Nilüfer Yumlu'yu bu ödüle aday gösteriyorum.
Onlar Türkiye'de pop müzik için çok şeyler yaptılar; daha da yapacaklardır.
Sinema dalında çok iyi kadın oyuncularımız vardı. Hale Soygazi ve Hülya Avşar oyun gücü en yüksek olanlarıydılar.
Türkan Şoray benim ilk gençliğimin sevgilisiydi. Aliye Rona'yı da unutamam. Bir de ‘‘İlle de Müjde Ar’’ diyebilirim.
Uluslararası podyumlara çıkan bir mankenimiz vardı; şimdi adını hatırlayamıyorum.
Ama bence 75 yıllık cumhuriyetin yükünü isimsiz kadınlar çektiler. Onlar öğretmenler, işçiler, köylüler ve ev kadınlarıydılar.
Onlar erkekler imparatorluğunca ezilen ve asla başkaldırmayan çilekeş kadınlar ve analardılar.
Onların içlerinden biri ödül için bizzat başvurdu.
* * *
Yazımın çıktığı gün telefon etti. ‘‘Adım Leman Orhan. Bu işte ben de varım'' dedi. Birkaç gün sonra bana kocaman bir dosya gönderdi.
Emekli bir öğretmendi. Yaşamı boyunca kendini adayarak çalışmıştı.
Emekli olduktan sonra da, 40 öğrenciye burs gönderme işiyle uğraşmış ve uğraşıyordu. Bu işi kendi dairesinin bir odasında yapıyordu. Dosyasında birçok takdirname vardı ve şöyle diyordu:
‘‘Hayatta en büyük zevkim; maddi, manevi bilgi ve sanat gücümün yettiği oranda faydalı olabilecek ne varsa vermektir. Almak daha sonra gelir.’’
Sanırım emekli okul müdürü Leman Orhan'ın da ‘‘almak’’ sırası gelmiştir.
Takdirlerinize sunuyorum.