Paylaş
Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun, önce, ‘‘Hâkim çok konuşmaz’’ dedi. Sonra bir konuştu, pir konuştu... Şimdi de, ‘‘Vicdanla cüzdan arasına sıkıştık’’ diyen başkan konuşuluyor ve tartışılıyor.
Yargı bağımsızlığı uygar olmanın şartı. Yargıya en çok müdahale 12 Eylül sonrasında; Özal ile Refahyol dönemlerinde yapılmıştı, Uygun'un sözlerine en büyük destek nasılsa bu cephelerden geldi! Üstelik, 'Hâkim çok konuşmaz' sözüyle gönderme yaptığı adresi de çabuk öğrendik. Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden'e yıllardır hıncı olanlar bir anda yaylım ateşi açınca, postacının çaldığı kapı belli oldu. Bu öfke, şimdi korkusuz Başsavcı Vural Savaş'a çevrildi. Ama cumhuriyet kervanı yürüyor.
Önceki gece Özden'le Merkez Orduevi'nde beraberdik. Emekli Albay İbrahim Kovancı ile katıksız bir Atatürkçü olan öğretmen eşi Melek Hanım'ın kızları evlendi. Özden, tanıktı. Bir kenara çekip, ‘Susacak mısınız?’ diye sordum. Hiç susar mı? ‘‘Duygusallıktan ve kapıldıkları eğilimlerden kurtulamayan, özümseyip savunduğum ilkelere karşıtlıklarını saklamaya çalışarak beni eleştirenlere şimdilik özetle yanıt vereceğim’’ dedi ve devam etti:
‘‘Hâkim konuşmaz kuralı, 'Asker kılıcıyla, hâkim kararıyla konuşur' sözünden kalmadır. Temelde doğrudur. Yargıcın konuşmaması, elindeki işe ilişkin görüşünü önceden açıklamaması, önyargılı ve koşullanmış olmaması, yan tutmaması anlamındadır. Vergi, yönetim ve adalet mahkemeleri yargıçları ile Anayasa Mahkemesi dışındaki yüksek mahkeme üyeleri için bu ilke çok geçerlidir. Ancak, bu eski söze sığınıp günün gereklerini gözardı etmek, demokrasiyi ve katılımcılığı yadsımak, bilimsel görüş açıklayıp yazı yazmak gibi çabalardan kaçınmak doğru değildir. Kaldı ki ben, öbür yüksek mahkemeler gibi kişi işleriyle değil, Yüce Divan ve parti kapatma davaları dışında yanı olmayan, soyut işlere bakan bir mahkemenin başkanıydım.’’
Özden, Anayasa'ya uygunluk denetimi nedeniyle Anayasal ilkeleri her bağlamda savunduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:
‘‘Özellikle yaşam felsefemiz olan Atatürk ilkelerini açıklıyor, yorumluyor ve savunuyordum. İşime ilişkin gereksiz hiçbir sözüm olmadığı gibi kimse beni yandaşlıkla suçlayamadı. Yılda bir kez konuşmak beceri değildir. Bilimsel katkı, yazı, kitap, karar yazmak, gerektiğinde yürekli biçimde ve doyurucu içerikle gerçekleri söylemek asıldır. Söz yetmez... Atatürkçülük'ten söz eden Atatürkçü, laiklikten söz eden laik, dürüstlükten söz eden dürüst, dinden söz eden dindar olsaydı zaten sorun kalmazdı. İnsana, söz ettiği konularda ne yaptığı, ne ürün verdiği, ne sonuç aldığı sorulur. Benim çabalarım, ürünlerim, yıllarca yaptığım konuşmalarım, yazılarım ortada.’’
Ödünsüz Atatürkçü, ‘‘Bak İsmet, halkımız kimi yüksek mahkemelere ilişkin söylentilerin yanıtlarını arayarak devlete güven ve yargıya inan duygusunu pekiştirmek istemektedir’’ dedi. Ardından da okkalı sorular geldi:
‘‘Hangisinde kaç mescit var? Hangisinde başörtülü görevli çalışıyor? Hangisinde tarikatçı olanlar ağırlıkta ya da ne kadar? Dedikodusu yapılan davalar nasıl oluyor? Daire başkanı hakkında soruşturma açılan konu nedir? Neden yapılması gereken seçimler olmuyor? Anayasa böylece çiğnenmiyor mu? Bu konuların ve sorunların sahibi kim? İrtica için ne buyruldu?’’
Özden, özet yanıtın sonuna sitemli bir nokta koydu:
‘‘Ben, aylığımın indirilerek üyelerle eşit kılınması için yazıyla başvurmuş bir başkanım. Aylık sorununu nasıl çözümleyebileceğimi, bu görevin gereğini benimsemiş, özümsemiş, yargıçlık niteliklerini her yönden taşıyan, uygar yurttaşlık sorumluluğu ve bilinci olanlar çok iyi bilirler.’’
Bilmeyenler bunu öğrenirken, muhatapları da soruları yanıtlasın!
Paylaş