Paylaş
Bir bardak suda koparılan fırtına biraz dindi. Ama tahribatın boyutları ve hasar tespiti önümüzdeki günlerde belli olur.
DSP lideri Ecevit'in, yapay krizin aşılmasındaki özverili çabası ve ağırlığı ile DTP lideri Cindoruk'un büyük katkısı çok önemliydi. Yılmaz'ın acemiliğini biraz olsun örtmeye çalıştılar. Üçlü zirveden sonra Cindoruk'la konuştum. Sivil Çalışma Grubu'nun brifingini çok yararlı bulmuştu:
‘‘Bunların açıklanması gerekir. Bu kadar iş yapmışız; sonuç alınanların, alınmayanların halka anlatılmasında yarar var.’’
Başbakan Yılmaz bu mutabakata uyarak, ‘Topyekûn Mücadele’ programını açıkladı. İyi de oldu. Toplum biraz rahatladı. Demek oluyormuş! Ama, asker olayın üstüne üstüne gitmeseydi, böyle bir program ortaya çıkar mıydı? Bu ‘‘höt-möt’’ işi değil tehlikenin icabı idi. Cindoruk'a, ‘‘Gayretinize saygı duyuyorum, ama bu iş bitti mi yani’’ diye sordum. Yılların deneyimli devlet adamı, içtenlikle yanıt verdi:
‘‘Olay biter, Başbakan'da izi kalır. Asker önemsemeyebilir, belki unutur. Özür dilendi, karşılığını verdi ve içini boşalttı. Öteki bir şey yapamıyorsa, Başbakan için önem taşır. Sonra hükümete yansıyıverir. Normal zamanda hükümetin çekilmesini istemek lazım. Ama, baktım Bülent Bey ve ben onu göze alamıyoruz. Baykal da hükümeti düşürmeyi göze alamıyor.’’
* * *
İşte devlet adamlığı ve sorumluluk duygusu. Aksi halde Türkiye hangi bunalımın içine girerdi? Bunu kimse ölçemez. Şu da bir gerçek; Fethullah Gülen konusunda askerlerle sivil otorite uzlaşamıyor. On gün önce bir rapor elime geçti. Cindoruk, ‘‘Bende de var’’ dedi. DTP lideri, Gülen için olumsuz değil. Rapordaki faaliyetleri İzmir'den başlıyor. 1968 öncesi Edirne yaşantısı da önemli.
Fethullah Hoca ile Ekrem Hoca Edirne'de birlikte anılırdı. Müftü, Yaşar Tunagör'dü. Eski Cami ile Kaleiçi'ndeki Darülaceze Camii'nde vaaz verirdi. Eski hükümet tabibi Osman Bey, bir vaazda Atatürk'e hakaret edilince itiraz edildiğini anlatmıştı. Vilayete şikâyet de edildi. O sırada Vali, emekli Amiral Sabri Paşa idi. AP'den milletvekili adayı olmuş, kaybetmişti. Olayı Edirne'de bilenler hayatta. Mütfü Yaşar Tunagör'le Vali'nin olayı örttüğü, Fethullah Hoca'nın acele İzmir'e tayin edildiğini bilmeyen yoktu.
* * *
Ecevit-Fethullah Hoca ile görüşme haberini basında yazan benim. Dolaylı görüşme isteklerine Ecevit, ‘‘İzmir'e gidişimde mümkün’’ deyince kendi gelir. Ecevit bu ülkede tasavvufu en iyi özümseyen aydınlardan biri. Hep ‘‘inanca saygılı laiklik’’ anlayışını savundu. Bazı CHP yöneticilerinin, ‘‘Ecevit tarikatçı’’ suçlamaları medeni değil ve bence çok ayıp. Ecevit, ‘‘Ben Orta Asya'daki Hoca Ahmet Yesevi ile Ali Şir Nevai'yi de, Anadolu'daki Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre'yi da hem anlıyorum, hem aynı yüce sevgi ateşini görüyorum’’ derdi. Gülen'le felsefe üzerine sohbet ettiklerini anlattı. Bana dışardaki okulları sorardı. İzlenimlerimi anlatırdım.
Rapordaki bilgiler beni de ürküttü... 85 vakıf, 18 dernek; 207 şirket, 89 özel okul, 500 öğrenci yurdu, 40 bin öğrenci, üç bini yabancı olmak üzere 7 bin öğretmen. Gazeteleri, radyo ve televizyonları, dergileri saymıyorum. Ve Said-i Nursi'nin bunlara son buyruğu: ‘‘Türkiye'de İslam'ın hâkim olması için nüfusun an az yüzde 50-60'ı dindar olmalıdır!’’
Rapor bir dergide de yer aldı. Ecevit'in bu raporla ilgili görüşlerini çok merak ediyorum. Bunu öğrenir öğrenmez buradan aktaracağım.
Paylaş