Paylaş
Dört gün içinde Mızıka Okulu, Harbiye, Harp Akademileri, Kuleli, Deniz ve Harp Okulları'nı gezip kürkçü dükkanına döndük. Türk Ordusu'nu yönetecek komutanların nasıl yetiştirildiğini en küçük ayrıntılarıyla öğrendik.
Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak ile Eğitim Dairesi Başkanı Tuğgeneral Aslan Güner, Eğitim ve Okullar Daire Başkanı Tuğgeneral Volkan Kaplama sürekli bizimle oldular. Karargah tamdı; Hava Albay Mehmet Dolapçı, Kurmay Albay Vedat Yüksel, Kurmay Albay Turgay Tekmen, Hava Albay İlhami Ateşoğlu, Deniz Kurmay Albay Ufuk Arslan, Öğretmen Yarbay Ömer Erenoğlu, Hakim Yarbay Akif Vurucu, Kurmay Yarbay Fahri Erenel, Öğretmen Yüzbaşı Hakan Aslantürk, Tabip Astğm. Erdoğan Yıpramaz.
Harp Akademileri'nde 2020 yılının komutanlarının nasıl yetiştirildiğini gördük. Orgeneral Necati Özgen Paşa, ‘‘NATO içindeki ülkelerde nadir bir Harp Akademisi'ndesiniz’’ derken, yarım günlük ufuk turunu özetleyiverdi. Her yer 'Atatürkçülük' dersiyle donatılmıştı. Bazı meslektaşlarımızın pek hoşuna gitmedi, hatta rahatsız olanlar vardı. Ancak, Erol Paşa'nın dediği gibi, ‘Bu iş böyle’ idi, ebediydi.
Her aşamada Atatürk'ü yeniden okuyup keşfediyorlardı. Salt askerler değil, hepimiz için geçerli bu. İsterseniz Mustafa Kemal'i ilk günden ölümüne dek belge ve bilgilerden bir daha izleyin, deneyin, siz de yeniden keşfedeceksiniz. Her defa daha büyüyüp yüceldiğini göreceksiniz. Ben her okuyuşumda, ‘‘Bu büyük deha benim Atam’’ deyip bunun kıvancını yaşıyorum.
Öğleden sonra Kuleli'de idik. Dış bahçede, üstüne kamayla ok saplanmış kalp şekilleri çizdiğimiz ulu çınarlar duruyordu. 39 yıl önce, Kırklareli Ortaokulu'nu zar-zor bitirmiş gariban bir köylü çocuğu olarak, bu kapıdan girmiştim. Sağda yemekhane vardı; şimdi 100 bin kitaplı kütüphane olmuş. Klasikleri, bu kütüphaneden alıp okumuştum. Rahmetli Edebiyat öğretmenimiz Faruk Çağlayan, tümünden özet çıkartıyordu.
KULELİ, BENİM HER ŞEYİM
Herhalde biraz eziktim. Psikolojik olarak bazen kekelerdim. Faruk Hoca, deniz taşlarını dilimin altına koydu; midem kalksa da duvara karşı yüksek sesle kitap okuttu. Kekeleyen İsmet, yıllar sonra radyo spikeri, köy çocuğu İsmet kentli oldu. Kitaplar yazdı, televizyon programcısı oldu. Kuleli, bu yüzden benim için çok şeydir, açıkçası herşeydir!
İlk Komutanımız Necati Ogan, babayiğit bir askerdi. Sonra Rıfat Sami Uzel geldi. Japonya'da bulunmuştu; bahçe ve doğa uzmanıydı. Bize diktirdiği küçük çam fidanları iç bahçede dev ağaçlar haline gelmiş. Çok mutlu oldum. Hatta yanağıma süzülen damlaları Tufan Türenç'ten saklayamadım. VI/11, son sınıfımızdı. Odalar çok değişmişti; sınıfı buldum, sıramı bulamadım...
Ünlü Yassıada Komutanı Tarık Güryay da komutanımız olmuştu. Sabri Binbaşı sanki öksürerek koridora çıkacak, Şevket Kuleli binbaşı izin kağıdımı verecekti!
Bando takımının önüde yine bizim Hakkı Koşar asa savuruyor, büyük zili Tezcan Kamburoğlu taşıyordu. Ve bizler, ‘‘Deniz senin, toprak senin, gök senin’’ diyerek, Kuleli Marşı'nı söylüyorduk. ‘‘Ey şerefli yuva, şanlı yuva, şanlı yuva Kuleli’’ derken, İstanbul'u inletiyorduk.
Bize çok ilgi gösterildi. Okul Komutanı Kurmay Albay Necati Özbahar, sembolik olarak mezuniyet belgemi verdi. Ben de kendisine bir dilim pasta ikram etmek istedim. Oruçluydu. Teşekkür etti. Evet, oruçluydu ama istismar yoktu. Ayrılırken, Ayhan Fırıldak yine o ünlü şiirini okuyordu: ‘‘Senin de Atan var, sende de vatan var ama Annuşka / benim Atam, bendeki vatan bambaşka!’’
Paylaş