ESKİ bir gazeteci olan, ünlü emlakçı Salim Taşçı ile keyifli bir Ankara turu yaptık. Onunla başkenti gözlemek daha farklı oluyor:
‘‘Bu dev binalar devlet parasıyla yapılıyor abi, Lale Devri sürüyor.’’
Eskişehir yolunda yükselen dev TEKEL binasını gösteriyor:
‘‘Bu bina Özal döneminde 2.5 trilyona ihale edilmişti. Şu ana kadar 100 trilyona yakın para ödendi, hálá bitmedi. Bizi, bu binalar batırıyor!’’
İşin bu yönünü düşünmemiştim.Eskiden gösterişli devlet binalarını gören Ecevit de çok üzülür, ‘‘Onlara bakarken utanıyorum’’ derdi. Peki ama, şimdi TEKEL özelleştirilirken 100 trilyon harcanan bu binayı kime satacaklar?
Taşçı, ‘‘Özel sektör bu binayı yarı bedele, hatta dörtte bire mal eder’’ diyor ve ‘‘Bu para tuzağı binayı 100 trilyona kim alır?’’ diye soruyor.
* * *
Eskişehir yolundaki gezimiz sürüyordu:
‘‘Bir kilometre arayla; Sayıştay 35, Dışişleri ek binası 12.5 trilyon lira. Halk Bankası binası 20 trilyon, Diyanet İşleri de 10 trilyon lira.’’
Beş resmi bina için 180 trilyon lira harca. Paraları toprağa göm. Tütün ve şeker pancarı üreticisine toplam 500 trilyon desteği çok gör!
Ecevit'in tütünle ilgili 15 yıl önceki düşüncelerini, Prof. Dr. Çetin Yetkin, Yeniden Müdafaa-i Hukuk Dergisi'nin son sayısında açıkladı. Okuyun, ısrarla tekrarladığım görüşümün doğruluğuna tanık olacaksınız:
‘‘Bu Ecevit, yıllarca peşinden koştuğumuz Ecevit değil. Tam tersi!’’
Ecevit, 14 Temmuz 1986'da, Güneş Gazetesi'ndeki söyleşide şöyle diyor:
‘‘Özal iktidarı,tütün tarımına ve sigara yapımına özel ve yabancı sermayeyi açarken, bu alanda özellikle sigaradaki tekeli kaldıracağını öne sürüyor. Fakat gerçekte sonuç, bana göre o olmayacaktır. Devlet tekelinin yerini yabancı tekeli ve tröstü alacaktır.’’
Bunu, tütün yasasını veto eden Cumhurbaşkanı Sezer'i eleştiren Başbakan Ecevit söylüyor! Oysa, sürekli Bitlis tütününden yapılan sigaraları tercih ederdi. Muş'ta eşiyle, duvarlarında tütün kurutan üretici evlerine girerek onlarla kucaklaşırdı. Ne oldu o Ecevit'e? Bu hali nedir böyle?
Taşçı ile Ankara'yı gezerken, Gölbaşı'nda Ecevit'in de yakından tanıdığı eski bir dosta uğradık. Yana yakıla, o da bana soruyordu:
‘‘Yıllarını verdin İsmet Abi. Meydanlarda, ‘Bu topraklarda haşhaş ekilip ekilmeyeceğine ABD değil, Türk köylüsü karar verir' diye kükreyen Ecevit'e ne oldu? Omuzda taşıdığımız Kıbrıs Fatihi Ecevit'in sonu bu mu olacaktı?’’
Bir dönemde IMF’nin adını duysa tüyleri diken diken olan Ecevit, IMF'den mektup gelse sevinçten uçacak hale geldi. Peki, ipler kimin elinde?
Ali Kırca'nın son Siyaset Meydanı'nı izleyen herkes bunu gördü. Sevgili Toktamış Ateş'in bile sabrı taşıyordu. İçimizdeki IMF'ciler yetip artıyor!
* * *
Hayatta en çok sevdiğim insanlardan birini, Hüseyin Hüren'i yitirdim.
Halamın oğluydu. Ama, öz kardeş gibiydik. Henüz 63 yaşında ve 5 kardeşin en küçüğü idi. Uyurken gitti. Lakabı gibi, Işık içinde yatsın.
Cenaze için gece yarısı yola çıktık. TEM'de Ankara-Bolu 4, Düzce-İstanbul 6, İstanbul-Kırklareli arası 4 buçuk milyon lira. Köprü de 2 milyon. Benzin parasını katınca, salt gidiş geliş yol 200 milyon tutuyor. Öl de ölem!
Ecevit ve ortakları, gişelerde kendilerine edilen bedduaları duysalardı, bir saniye bile durmazlardı. Hakaretin, küfrün bini bir para. Ama, halkın sesine kulakları tıkalı. Rahmetli Aziz Nesin, sanki bunlar için yazmış:
‘‘İmtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz,
Biz bu işi çok sevdik, gitmeyiz de gitmeyiz.’’
Ne yalan söyleyeyim, gördükçe, çıldıracak gibi oluyorum.