Paylaş
“Matematik ‘örüntüler’i (patern) görme bilimidir.”
Konu hakkında fazla bilgisi olmayan okuyucular için ‘örüntü’ ya da İngilizcesiyle ‘patern’ hakkında bilgi vermeliyim:
Örüntü, karmaşık gibi gözüken şeyler arasında bir düzen, bir ilişki olup olmadığını görmeye çalışır.
Birbiriyle ilgisiz gibi gözüken rakam dizileri arasında bir ilişki olabilir mesela. Alın size rastgele gibi gelen bir dizi rakam: 1, 5, 7, 11, 13...
Verdiğim beş rakamın arasındaki ortak noktayı matematikte biraz bilgili olan herkes bir bakışta çıkaracaktır: Bu rakamların hepsi kendisinden başka bir tam sayıya bölünemeyen rakamlardır, yani asal sayıdırlar.
Benim bu verdiğim son derece basit bir örnek. Çok ama çok daha karmaşık örnekler de verebilirim ama burası sonunda bir gazete köşesi.
* * *
Bu basit örnekle anlatmaya çalıştığım ‘örüntü’nün Yükseköğrenime Giriş Sınavı (YGS) ile ilişkisi ne?
Kısaca anlatmaya çalışayım:
Bugün ülke çapında onlarca, belki yüzlerce kişi, YGS sınavında kullanılan farklı soru kitapçıklarında 40 soruluk matematik testini inceliyor.
Aradıkları şey, doğru cevap seçeneklerinin sıralanmasında bir ‘örüntü’ olup olmadığı.
Nitekim bir güçlü ‘örüntü’ bulundu. Yanlış cevap seçeneklerinin döngüsel olarak kaydırıldığı, bu sayede de cevap seçenekleri içinde “büyük sayının sağındaki yanıt doğru yanıttır” şeklinde bir ‘örüntü’ bulundu.
Matematikçi Ali Nesin’e göre bu şablon veya kural 40 sorunun 36’sına uygulanabiliyor ve bu 36 sorudan 23’ünde de doğru cevaba ulaşılmasını sağlıyor. (Kaç soru kitapçıklık bir örneklemde, bunu bilmiyoruz.)
Peki böyle bir ‘örüntü’nün ortaya çıkması, sınavda birilerini kayırmak üzere hile yapıldığı anlamına gelir mi?
Eğer bu şablon veya böyle bir ‘örüntü’nün varlığı sınavdan önce birilerine duyurulmuşsa evet hile yapıldığı anlamına gelir.
* * *
O halde olayı soruşturmakta olan savcılığın ilk bakması gereken budur. Böyle bir ‘örüntü’nün varlığı daha önce bazı adaylar tarafından biliniyor muydu, bilinmiyor muydu? Bilinmesi, sınavda toplu kopya çekildiği anlamına gelir.
Savcılık ancak bunu ortaya çıkardıktan sonra, bir ek adım olarak o şablonu veya ‘örüntü’yü oraya kimin nasıl yerleştirdiğine, örüntüyü kimin dışarı sızdırdığına da bakması elbette gerekir.
Ama yok bir toplu kopya kanıtlanamazsa, bu ‘örüntü’nün tesadüfen ortaya çıktığı anlaşılırsa, bana göre salt soru kitapçığına bakarak sınav sırasında bu örüntüyü görebilen adaylara Türkiye’de istedikleri üniversitenin istedikleri bölümüne giriş hakkı hemen verilmeli.
Çünkü onlar, Richard Feynmann’ın matematik için ortaya koyduğu koşulu yerine getirmiş, görece eğitimsiz gözleriyle bile ‘örüntü’yü görebilmişler.
Biraz gazetecilik eleştirisi: Gazeteci ne değildir?
MAALASEF bu son YGS olaylarıyla kötü bir gazetecilik sınavı verdik. Bu söylediğim bütün Türk medyası için geçerli.
Gazeteci elbette şüpheci olacak, elbette otoritenin söylediğine kayıtsız şartsız inanmayacak. Yani, gazetecilerin hile iddialarının üzerine gitmesi, en ufak şüphe kırıntılarını bile araştırması onların mesleğinin bir gereği.
Ancak iddiaların peşine düşmekle peşine düşülen her iddianın yayınlanmaya değer olduğunu düşünmek farklı şeyler. Nitekim, bu haberler bir kısım öğrenci velisinin gazetelere gönderdikleri ihbar mektuplarında dile getirdikleri iddialar üzerine başladı. Şimdi o ilk gün anlatılan ve yanlış biçimde ‘şifre’ adı verilen iddiaların hiçbiri gazetelerde gözükmüyor. O ‘şifre’nin geçerli olmadığı çoktan anlaşıldı ama yerine yukarıda anlatmaya çalıştığım yeni ‘şablon’ veya ‘örüntü’ geldi.
Bir de tam tersi yönden meseleye bakanlar var: Daha ilk günden itibaren bu iddiaların değersiz olduğunu, hatta siyaseten hükümeti yıpratmak için kasıtlı ortaya konduğunu öne süren.
Bir taraf sınavda hilenin yapıldığını, öteki taraf ise yapılmadığını kanıtlama peşinde.
Oysa bana göre gazetecilik bunların ikisi de değil. Gazetecilik, okuyucunun gerçeğe yaklaşmasını sağlama mesleği.
Gazeteci, okuyucusunu iman ettirmeye veya iman tazeletmeye değil, olayların bütün cephelerini gösterip gerçeğe yaklaştırmaya çalışma mesleğini yapan kişinin adıdır.
Bu sebeple gazeteci kendisini o tarafta veya bu tarafta olarak tanımlamamalıdır. Gazetecinin tek sadakati gerçeğe karşı olmalıdır.
Paylaş